Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

​Savaşı yalnızca İran istiyor

Çin;”Hiç kimse Körfez bölgesinde savaş görmek istemiyor” diyor. Japonya Başbakanı Tahran’dan;”Hiçkimse savaş istemiyor” açıklamasını yapıyor. ABD, AB ve Körfez ülkeleri savaş istemiyor. Yine İran da Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani aracılığıyla aynı şeyi söylüyor. Doğal olarak hiç kimse bu savaşın başlamasını istemiyor. Çünkü ülkeler ancak bütün diplomatik çözümler işe yaramadığında ve mecbur kaldıklarında savaşa başvururlar. Ama bütün bu sözleri ve belirli bir bağlamı olan diplomatik açıklamaları bir kenara bırakıp gerçekte hangi ülkelerin savaşı istediğine, hangi ülkelerin mecbur kalmamak için savaştan kaçındığına ve İran’ın gerçekten de savaş istemeyen ülkeler arasında mı olduğuna bir bakalım!
Gelişmelere şöyle hızlıca bir göz attığımızda İran rejiminin; durumun daha da kötüleşmesi ve bölgeyi kendisinin bir tarafı, üssü ve mekanı olacağı bir savaşa sokmak istemediği konusunda dürüst olmayan tek taraf olduğu ortaya çıkacaktır. Açık kantıları ve delilleri ile sık sık dile getirmekten artık sıkıldığımız İran’ın bölgeye yönelik müdahalelerini, hatta 4 Arap başkentini işgal ettiğine yönelik itirafını birazcık unutalım ve yalnızca son birkaç hafta içerisinde yaşananlara ve İran rejiminin düşmanca davranışlarına bir bakalım. Suudi Arabistan’da sivillere saldıranlar kimdir; İran tarafından desteklenen Husi milisler. Ülkenin doğusundan batısına petrol taşıyan büyük boru hattı üzerinde bulunan 2 pompa istasyonuna saldırı düzenleyenler kim; aynı Husi milisler. Suudi Arabistan’ın güneyindeki Uluslararası Abha Havaalanını ve kasıtlı olarak sivilleri hedef alan kim; İran tarafından desteklenen aynı milis güçler. Geçen ay BAE kıyılarında 4 gemiyi hedef alan saldırının arkasında olduğu kanıtlanan kim; İran. Umman Körfezi’nde İran kıyıları yakınlarında Perşembe günü 2 petrol tankerine düzenlenen saldrının arkasında olduğu video ve fotoğraflarla kanıtlanan kim; yine İran. Bütün bu düşmanca davranışlardan her biri tek başına düşmanlarının değil asıl Tahran’ın bölgede savaş çıkarmak ve savaşın fitilini ateşlemek isteyen taraf olduğunu vurgulamaktadır.
Somut adımlarla desteklenmediği sürece, hiç kimse savaş istemiyor ifadesini sık sık tekrarlamak yeterli değildir. Bilakis bu ifade, bölgede ve dünyada İran’dan başka savaş isteyen yok şeklinde değiştirilmelidir. İran rejimi kuruluşundan bu yana savaş ile savaşsızlık arasındaki gri bölgede durmaya alışmıştır. İçerideki çoklu kuvvetlerin gölgesinde; onsuz nefes alamayacağı ve yaşayamayacağı müdahale politikalarını sürdürme ihtimalini daraltan, kendisine uygulanan boğucu ekonomik yaptırımlara da teslim olamamaktadır. Bu nedenle İran rejimi içerisinde başta Devrim Muhafızları olmak üzere bazı taraflar, bedeli savaş olasılığını tehlikeli bir şekilde tımandırmak olsa da bölgedeki gerilimi yükseltme yoluna gitmektedir. Çünkü bu taraflara göre içerideki halk baskısından kurtulmanın tek yolu; gelecekte düzenlenebilecek müzakerelerde taleplerin çıtasını yükseltmek ya da İran rejimi açısından kaçınılmaz ve son çare olan savaşa yakın bir noktada durmaktır. Bu da İran rejiminin oynamaya alıştığı ve tehlikeli sonuçları olan bir gerginlik durumu doğurmaktadır.
Bölgenin yaşadığı tehlikeli gerilimlerin ortasında belki de en çok sorulan soru şu: Savaş geliyor mu? Bana göre atmosfer kesinlikle bir savaş atmosferi ama savaşın çıkması İran rejiminin düşmanca tavırlarına ve dünyayı aptal yerine koymayı sürdürmesine bağlıdır. İran’ın bunu sürdürmesi halinde hiç kimsenin istemediği o son çözüme başvurmak zorunda kalınabilir. Ama bunun kapsamlı bir savaş olması da gerekmiyor. Bunun yerine İran’ın düşmanca davranışlarını bir şekilde durduracak sınırlı bir askeri çözüm de mümkün. Elbette bu, mutlu bir son olmayacaktır ama uzun yıllar daha gri noktada beklemekten kesinlikle daha iyidir.