Bir medya aracının başındaki ismin, her gün alması gereken onlarca karar vardır. Bunların bazıları çok zor ve önemlidir. Örneğin, bir muhabiri belirli bir savaşın gidişatını takip etmesi için savaş alanlarına gödermek gibi. Bazıları da ana sayfa manşetleri ve haber bültenin başında hangi haberin verileceği gibi sıradan kararlardır. Alınması gereken en zor kararlardan biri de sahibinden izin almadan zor bir durumda iken çekilmiş fotoğrafını yayınlama kararıdır.
Örneğin; 2015 yılıın eylül ayında ailesi ile Suriye’deki ölümcül savaştan kaçmaya çalışırken Akdeniz sularında boğulan Suriyeli Alan Kurdi’nin, medya araçlarında yayınlanan fotoğrafı gibi. Yüzüstü sulara uzanmış bedeni profesyonel fotoğrafçılardan birisinin kamerasına takılan Alan’ın fotoğrafı, uluslararası gazetelerin ilk sayfalarını ve sosyal medyayı kapladı ve büyük bir yankı uyandırdı. Bu küçük bedenin görüntüsü, onu gören herkese kendisi için değerli bir çocuğun bedenini hatırlattı.
Alan’ın ailesinin acı ve ızdırabını sanki kendi ailesinin acı ve ızdırabı gibi hissetmesini ve empati kurmasını sağladı. Dünya; iğrenç bir savaştan kaçmak için ailesinin en kötü seçenekleri bile denemek zorunda kaldığı bir çocuğun böylesine iğrenç bir şekilde ölmesini nasıl kabul edebilir bir hale gelmişti? Bu fotoğraf, Suriye halkının çektiği acılara yönelik uluslararası bir duygudaşlık hissi uyandırsa da yayınlanmasına karşı çıkanlar da oldu. Bu kişilere göre; insanların empatilerini harekete geçirmek ya da belirli bir siyasi kararın alınması sağlamak için bir fotoğraftan yararlanmanın uygunsuzdur. Okur ya da izleyicilerin ilgisini çekmek için etkili fotoğraflardan yararlandığu söylenen medyaya bu yönde bazı eleştiriler yöneltilse de değişen bir dünyada yaşanan ve bazen kelimelerin tek başına anlatmaya gücünün yetmediği hadiseleri anlatmakta fotoğraf çok önemli bir rol oynamaktadır.
Geçen hafta, Alan’ın fotoğrafına benzeyen bir fotoğrafın medya araçlarında yayınlanmasının ardından yayınlama hakkı etrafındaki tarrışma bir kez daha alevlendi. Bu fotoğraf; ABD’ye kaçmak için Meksika ile ABD'yi ayıran Rio Bravo nehri üzerinden geçmeye çalışırken boğulan El Salvadorlu Oscar Martinez ile 2 yaşındaki kızına aitti. İkisi de kızın annesinin gözü önünde boğulurken bir kamera o korkunç anı yakalamıştı. Onlar dünyaya; ülkelerinde hiçbir umutları kalmayan ailelerin çocuklarına daha iyi bir hayat sağlamak adına çıktıkları yolculukta hayatlarını kaybetmelerine neden olan göç politikalarının saçmalığını bir kez daha hatırlatmak için boğuldular.
Onların fotoğrafı bizlere, bazen sonu ölümle biten güvenli limana ulaşma yolculuğunda en zor şartlarla yüzleşmek zorunda kalan savumasız aileleri, Alan Kurdi ve onun gibi çocukları hatırlattı. Alan Kurdi gibi Oscar Martinez ve kızı da fotoğrafta, suya öylece yüz üstü uzanmış bir şekilde çıkmışlardı. Bu olayın yaşanmasının ardından hem Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis hem de BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi yasadışı göçü şu sözlerle kınadı: “Alan Kurdi’nin ölümünün üzerinden 4 yıldan az bir süre geçmişken bir kez daha sınırı geçmek için çıktıkları tehlikeli yolculuk sırasında ölün insanlara dair güçlü görsel kanıtlar ile yüzleşiyoruz.”
Bu fotoğraf, dünya gazetelerinde ve sosyal medyada yayınlandı. Ama bazıları yine ailenin özeline saygı duyulmamasını ve fotoğraf yayınlanmadan önce küçük kızın annesinden izin alınmamasını eleştirdi. Bu fotoğrafın yayınlanmasının amacı sadece yankı uyandırmak değildir. Bilakis amaç; ilgili kişilerin uyuyan vicdanlarını uyandırmak, okur ve izleyicilere, sesi ve destekçisi olmayanları savunma sorumluluklarını hatırlatmaktır. Dolayısıyla editör ya da sosyal medya kullanıcısı böyle durumlarda kararını, bilinçlendirme ve haberi nakletme zorunluluğu çerçevesinde alır.
Elbette kişisel fotoğrafların yayınlanması ile ilgili birçok farklı örnek vardır. Örneğin; kamuya mal olmuş isimlerin ya da ünlülerin fotoğafları hemen yayınlanır. Karar merci ile izleyiciler arasında bir talep-arz ilişkisi vardır. Ancak bu kişilerin büyük bir çoğunluğu da gizliliklerine saygı gösterilmesini ve kendilerinden izin alınmadan görüntülerinin yayınlanmamasını tercih ederler. Bu başka ve kurbanların ya da savunmasız kimselerin görüntülerinin yayınlanmasından farklıdır. Çünkü kamuya mal olmuş isimler, kameralar karşısında yaşamaları karşılığında bazı imtiyazlar elde etmişlerdir. Aynı şekilde böyle durumlarda fotoğrafın yayınlanma ya da yayınlanmama kararını genellikle gizlilik ile ilgili yasalar belirler.
Ancak bazı zamanlar, eski yöneticiler ya da katillerin fotoğraflarının yayınlanması kararı tamamen siyasi bir karar olabilir. Örneğin; eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in çocukları Uday ve Kusay’ın öldürüldükten sonra cesetlerinin fotoğraflarının yayınlanması gibi. O zamanlar ABD ordusu, öldürüldüklerini kanıtlamak için fotoğraflarının yayınlanmak zorunda olduğunu belirtmişti. Dünya gazeteleri ve birçok medya kuruluşu haberi doğrulamak ve fotoğrafları yayınlamayan tek taraf olmamak için fotoğrafları yayınlamaya karar vermişti. Aynı şekilde 2011 yılının mart ayında öldürülen El-Kaide lideri Usame bin Ladin’in fotoğraflarının yayınlanmaması da siyasi bir karardı. ABD, ölümünün ardından kanlı bedenine ait görüntülerin medyada yer almasını istemediği için görüntüleri paylaşmamışt ama bu karar bazılarının, bugüne kadar ölümünden şüphe duymalarına yol açtı.
Modern çağımızda herkes elindeki akıllı telefonlar ile her yerde istediği her şeyi çekebilmektedir. Bir olay ile ilgili önemli bir fotoğraf çekmek ardından bunu yayınlayıp yayınlamama kararını almak artık yalnızca profesyonel fotoğrafçılara ve editörlere özel bir şey değildir.
Sosyal medya hesabı ve sayfası olan herkes artık bunu yapabilir bir hale gelmiştir. Sonuç olarak, isteyen herkes bir fotoğrafı çekme ve yayınlama sorumluluğunu üstlenebilir bir hale gelmiştir . Bir fotoğrafı yayınlama kararını belirleyen en önemli faktörün, temel olarak bu fotoğrafın yayınlanmasının arkasındaki amaç olması gerekir. Eğer fotoğraf, dünyayı Suriye halkının acılarını unutmamaya teşvik etmek için yayınlanan Alan Kurdi’nin fotoğrafı gibi kamuyu bilinçlendirme ya da kamu yararı için ise bu karar haklı görülebilir. Ama eğer amaç yalnızca dikkatleri çekmek, daha fazla satmak ya da daha fazla okuyucu ve takipçi elde etmek ise bu, gizliliğe hatta bazı durumlarda ölümün kutsallığına saygısızlıktır. Bunun sorumluluğu da bizzat telofonu ile fotoğrafı çeken ve sonrasında bunu bir sosyal medya hesabından yayınlayarak paylaşımlarla farklı mecralara yayılmasına yol açabilecek kişiye aittir. Gizlilik herkesin hakkıdır ama bilinçlendirme ve mazlumları unutmamak da önemli bir haktır.
TT
Gizlilik ve biliçlendirme arasında haber görüntüleri
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة