Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Huzur Partisi, Erdoğan’ın izolasyonunu artırıyor mu?

Bu adım gecikse de bekleniyordu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ülkesinde uzun bir süre tartışmasız tek otorite ve emirleri sorgulanmayan tek yönetici olarak yaşadı.
Partisi her şeyi kontrol ediyor ve bütün rakiplerini ezip geçiyordu. Ancak en yakın isimlerin bile ondan vazgeçtiği ve gemisini terk etmeye başladığı zaman da geldi. Eski müttefiği ve başbakanı Ahmet Davutoğlu, onun en iyi dostu iken en azılı düşmanlarından biri oldu. Ondan ayrılarak yeni bir parti kurma hazırlıklarına başladı.
Şimdi ise sıra, yine en yakın çevresinden ve AK Parti’nin kurucularından biri olan eski ekonomi bakanı Ali Babacan’a geldi. Babacan istifa konuşmasında: “Türkiye için yepyeni bir gelecek vizyonuna ihtiyaç vardır” ifadesini kullandı. Davutoğlu gibi Babacan da eski hantal partinin rahminden doğacak ve Cumhurbaşkanı’nın ülkeyi belirsizliğe sürükleyen politikalarından dolayı kızgın olan liderleri bir araya getiren yeni bir parti kurmaya yöneldi.
Yeni partinin en güçlü destekçilerinden olan eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanı sıra AK Parti kadrolarından ve milletvekillerinden onlarca kişi adının “Huzur” olacağı söylenen partinin kuruluşunun resmi olarak açıklanacağı anı bekliyor.
Parti siyasi hayata atılmak için hazır ve programı da önceden hazırlanmış. Sloganı ise Türkiye için Huzur. Erdoğan rejiminin uluslararası ilişki ve ittifaklarına sırt dönmesi, çok az bir kısmını koruyabilmesi ve bunun içeriye tehlikeli ve olumsuz bir şekilde yansımasının ardından pusulasını kaybetmiş bir şekilde dalgalı bir denizde ilerlemeye çalışan gemisinde kalmak artık mümkün değil.
Erdoğan; partisinin sahip olduğu ve ülkenin iç, dış politikası üzerindeki gücünün temelini oluşturan popülerliğini korumak için var gücüyle çabalıyor. Ama bütün bunlar gerçekten de geçmişte kaldı. AK Parti’nin kurucu isimlerinden çoğu artık onun safında değil geri kalanlar da ya ondan korkuyor ya da gidişini bekliyorlar.
Bütün bunlar; partinin yerel seçimlerde Türkiye’nin büyük şehirlerini ve özellikle de tekrarlanan İstanbul seçimlerini kaybetmesinin ardından içeride görülen siyasi depremlerin ortasında yaşanıyor.
Buna bir de Türkiye’nin bir yandan AB diğer yandan ABD ile ilişkilerinin kötüleşmesine neden olan siyasi başarısızlıkları eklemeliyiz. Rusya ile imzalanan S-400 anlaşması da durumu daha da kötüleştirdi. Düşmanlarının çoğalırken azalan dostları ile birlikte azalan eski müttefiklerinden hiç biri artık kendisini desteklemez iken Erdoğan kendini yalnız hissediyor.
Erdoğan, parti içerisinde yaşanan bu bölünmeleri önemsiz küçük bir kar topu gibi görüyor olabilir.
Nitekim yanlışları düzeltmek istedikleri için kendilerini hain olarak yaftalamadı mı?
Ancak içerideki ve dışarıdaki sorumsuz politikalar nedeniyle ülkenin karşı karşıya olduğu büyük zorluklar, bu kar topunu Erdoğan’ın kendisine karşı koyamayacağı bir boyuta ulaşana kadar büyütecek gibi görünüyor.
“Türkiye’nin Sultanı”nın nüfuzunun gerilediğini ve popüleritesini kaybettiğini kabul edeceği anın ne zaman geleceğini hiç kimse bilmiyor. Ama bu an mutlaka gelecek ve Erdoğan’ın ürettiği düşmanca politikaları takip eden herkesin önünde şekilleniyor.
Erdoğan partisinin ve müttefiği MHP’nin gücü ile rakiplerinin zayıflığına güvenirken 1 yıldan kısa bir süre içinde denklem değişti ve AK Parti kendi içinden ardı ardına darbeler almaya başladı. Önemli kurucu isimler, Sultan’ın gemisini terketmek için yarışırken bütün siyasi güç ve partiler Erdoğan’ın politikalarına karşı çıkıyor.
Her ne kadar hala eski gücünü koruyormuş gibi görünmeye çalışsa da şu anda iktidarda olduğu süre boyunca hiç olmadığı kadar zayıf bir durumda olduğu kesin. Çünkü kendisini çevreleyen koşullar zayıflığını ve izolasyonunu açığa çıkarırken arkadaşlarını da kendisinden daha çok uzaklaştırıyor.
Bütün bunlara maruz kalan bir sultan, zayıflamış ve bütün gücünü kaybetmiş bir sultandan başka bir şey değildir.