Mahmud Muhyiddin
Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı. İngiltereWarwickÜniversitesi'nden Finans Ekonomisi alanında doktora ve York Üniversitesi'nden yüksek lisans derecesine sahiptir.
TT

Dijital para birimleri ve yeni finans oyunları

Sosyal medya şirketi Facebook, 2020 yılında Libra adını verdiği yeni kripto para birimini piyasaya süreceğini açıkladı. Şirkete dayandırılan verilere göre Facebook, bu kripto para birimini piyasaya sürerek; bireyler arasındaki finansal işlemlerin maliyetini azaltıp sınır ötesi para transferlerinin hızını arttırarak dünya çapında daha iyi finansal hizmetlerin gerçekleşmesini amaçlamaktadır.
Bitcoin vb. para birimlerinden ayrılmak için de Facebook; piyasaya süreceği para biriminin gerçek varlıklardan oluşan bir rezerv ile destekleneceğini belirtti. Bu rezervin, üyelerini kredi kartı şirketleri, teknoloji platformları vb. şirketlerden ortakların oluşturduğu bir sivil toplum kuruluşu tarafından yönetileceğini ifade etti.
Facebook’un verdiği bilgilere göre; para biriminin arzı, arttırılması ve azaltılması, varlıklar ve diğer gelir kaynaklarının kullanılması gibi bu sistemin yönetiminde tek hak sahibi bu kuruluş olacak.
Söz konusu para birimini piyasaya süren şirket olarak Facebook; piyasaya sürülen para biriminin denetlenmesine, kullanıcıları kendisini satın almaya ve bulundurmaya teşvik etmeye yardımcı olacak Blockchain (Blok zinciri) teknolojisine dayanan mekanizmalar ile yönetileceği için bu para birimini, istikrarlı ve sabit bir para birimi olarak niteledi.
Bu para biriminin piyasaya sürülmesi halinde tanınmış uluslararası para birimlerine dönüştürülebileceği, para biriminin yayılmasına ve işlem görmesine katılacak taraflara işlemlerin güvenliğini, kara para aklama ve terörü finanse etme gibi yasadışı işlerde kullanılmadığını doğrulama yetkisi verileceği varsayılmaktadır.
Yine yerli ve uluslararası para birimleri karşılığında yeni para biriminin satışının ve alışının yapılacağı bir piyasa oluşturulacağı ve dolaşımını kolaylaştırmak için kripto para cüzdanı bayileri olacağı söylenmektedir.
Her zaman olduğu gibi bu haberler üzerine resmi ve yetkili kurumlardan, piyasaya yeni bir para birimi sunan bu yeni projenin tehlikelerine yönelik uyarılar yükseldi. Libra para birimini piyasaya sürme projesini engelleme, durdurma ya da küçültmekte başarılı olabilecek çeşitli itirazlara yer vermeden önce paranın 3 temel işlevi olduğunu hatırlatmalıyız.
Bu işlevler; bir şeyin değerini hesaplayan birim, bir takas aracı ve değer koruyucu olmasıdır.
Aynı şekilde para birimlerinin; bu 3 işlevi de yerine getirmekte başarılı oldukları ölçüde kabul gördüklerini ve yaygınlık kazandıklarını belirtmeliyiz. Bu yüzden ülkelerin piyasaya sürdükleri para birimlerinin derecelendirildiğini görmekteyiz.
Bu derecelendirme de 4’e ayrılmaktadır:
En düşük olanı para biriminin, ana vatanında tam anlamıyla kabul görmemiş olması ve yerel işlemleri sonuçlandırmada onun yerine yabancı para birimlerinin kullanılmasıdır.
Bu da ülkelerin kaos, savaş, ekonomik çöküş ya da büyük ekonomik krizler yaşadığı durumlarda gerçekleşir. Onun bir üstü derecelendirme; devletin resmi para biriminin, uluslararası alanda tanınmış olması, sınır ötesi uluslararası ödemelerde kullanılabilmesi ve kendisi ile ödeme yapılabilmesidir.
Bunun için de istikrar, devlet ekonomisinin güçlü olması, finansal ödeme gücüne güvenilmesi, mal, hizmet ve uluslararası ticarette aktif olması ve sermaye akışı gereklidir. En üst derecelendirme ise; para biriminin uluslararası yedek para birimi olarak kabul edilmiş olmasıdır. Bunun gerçekleşmesi için yukarıda zikredilen bütün vasıflara ve şartlara sahip omasının yanında diğer uluslararası para birimlerine karşı istikrarlı olması, uzun bir süre boyunca güvenilir kabul edilmesi ve ciddi uluslararası siyasi ve ekonomik gelişmelere karşı dayanıklı olması gerekir.
ABD’li Berkeley Üniversitesi’nde profesör olan ekonomi uzmanı Barry Ekengren’in “Pahalı İmtiyaz” başlığını taşıyan kitabında gözlemlediği gibi ABD dolarının uluslararası alanda kabul edilmesi sürecinde yaşanan gelişmeler, Birinci Dünya Savaşı olaylarına kadar uzanmaktadır. Bu dönemde İngiliz bankaları ile işlem yapmak zorlaştığı için uluslararası finansal işlemlerde İngiliz sterlinine alternatif olacak bir para birimi arayışına girildi. Daha sonra dolar, yirmili yıllarda uluslararası bir para birimi olarak güvenilirliğe sahip olmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ise doları destekçisi ABD ekonomisi, şiddetli çatışmaların yok ettiği ya da en azından bitkin düşürdüğü rakip ekonomilere göre daha iyi bir durumda olduğu için doların hegomanyası başladı. Fahiş imtiyaz ifadesi; eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing’in uluslararası işlemlerin büyük bir bölümü yani tahmini olarak bu işlemlerin yarısından fazlası – bu da ABD ekonomisinin küresel ekonomiye oranının iki katıdır- kendi para birimi ile gerçekleştiği için ABD ekonomisinin sahip olduğu avantajları nitelemek için kullandığı bir ifadedir.
Bu, ABD ekonomisinin ticaret ve cari ödemeler dengesindeki açığını düşük maliyetli sürekli sermaye akışı ile finanse edebilmesini sağlamaktadır. Ayrıca uluslararası talep büyüdükçe daha fazla ABD doları basmak için gerekli gelir de artmaktadır. ABD dolarına sahip olan herkes onun ekonomisine borç vermiş sayılmaktadır.
Para birimlerinin yerel olarak kabul görmüş olması ve uluslararası alanda da talep görmesi sadece nakit, dijital ya da kripto olarak piyasaya sürülmüş olmasına bağlı değildir.
Bilakis en önemlisi; parayı piyasaya süren kurum ile yükümlülüklerini yerine getirmekte sahip olduğu ekonomik, siyasi ve hukuki gücüne duyulan güvendir.
Örneğin; IMF’nin yayınlamış olduğu SDR’ye göre farklı ve göreceli ağırlıklardan oluşan uluslararası para birimleri bu özelliklere sahiptirler. Nitekim doların yanında euro, Japon yeni, Çin yuanı ve İngiliz sterlini de vardır. Ancak para birimlerinin özellikleri ile bağlantılı 2 unsur daha vardır. Onlar da sınır içinde ya da dışında aynı veya başka bir para birimine dönüşümünün daha az maliyet ile ve en kısa sürede gerçekleşme imkanıdır.Bu son 2 unsur; işlem maliyetlerinin azalmasını önleyen tekel uygulama merkezlerini ortadan kaldırmak için rekabetin önemi, BT ve finansal teknoloji yeniliklerinin bir rolü olduğu, piyasaya para sürme hakkına sahip resmi taraf olarak da merkez bankalarının bundan yararlanabileceğine yönelik tartışmanın konusunu oluşturmaktadır diyebiliriz.
Libra’nın açıklanmasından bu yana tehlikeleri ile ilgili BIS, merkez bankaları, mali ve yasal gözlem kuruluşları gibi uluslararası kurumların yaptığı uyarılara gelince kendisini 7 noktada özetleyebiliriz:
-Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, kullanıcıların para birimini kullanabilmelerini sağlayacak teknolojik altyapı, bilgi sistemleri, bilgisayar ağları ve enerjinin mevcudiyeti.
-Veri gizliliğini güvence altına alma, dolandırıcılık ve kötü kullanım gibi tehlikelere karşı koruma garantisi
-Yeni para biriminin kara para aklama, kara ekonomi işlemleri ve terör finansmanında kullanılması olasılığı.
-Mevcut sistem ile uyumlu hale getirilmeden ve uyarlanmadan, ön hazırlık yapmadan nakit işlemlerine yeni bir sistem dayatmaya çalışarak yürürlükte olan nakit ve finans sistemlerini sarsmak
-Finansal istikrar kurallarına zarar verilmesi, yerel düzeyde ve sınır ötesinde ödeme sistemlerinin ve borç ödemelerinin hesaplanamayan risklere maruz kalması
-Yeni para birimi lehine terk edilmesi halinde yerel para birimlerinin spekülasyonlara maruz kalma olasılığının artması ve özellikle de küçük ekonomilere sahip olan ülkelerde mali otoritelerin kontrolünden çıkması, döviz kurunun istikrarsızlaşması.
-Merkez bankalarının para arzını denetleme veya kendisine yönelik gerçek talebi etkileme kabiliyetinin azaltılması para politikalarının etkinliğini azaltacağı için enflasyon tehlikesinin arttırması.
Bilgi teknolojisindeki gelişmelerin ve finansal teknolojik yeniliklerin; nakit işlemlerin maliyetinin azaltılmasında faydalı olacağı, finansal hizmelerin insanların genelini kapsaması hedefina katkıda bulunacağı, finans sektörünün verimliliğini arttıracağı ve işlemleri hızlandıracağı kesindir. Ancak büyük teknoloji şirketlerinin, finansal hizmetler sektörüne kuralsız ve koordinasyonsuz bir şekilde doğrudan giriş yapması kullanıcı haklarını ve rekabet kurallarını koruma maliyetlerini ve risklerini arttıracaktır.
Bütün bunlar; yararlı bir gelişmeyi bilmeden engellemek ya da zararlı bir gelişmeyi araştırmadan kolayca kabullenmekle yetinmemiz için gelecekteki gelişmelere ayak uydurabilecek etkili bir finansal teknoloji politikası uygulanmasını ve finansal denetim kuralları geliştirilmesini gerektirir.