Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Artık ABD kuvvetleri sorun değil

ABD kuvvetlerinin Suudi Arabistan’da konuşlandırılmasına ilişkin deklarasyon, çok az kişi tarafından eleştirildi. Eleştiren azınlık, Katar’dan yükselen seslerdi. Katar, komşusu Suudi Arabistan’a karşı duyguları kışkırtmak umuduyla her söylemi ve çelişkili tutumları gündeme getiriyor.
Fakat Katar’ın karşıt kampanyası yankı bulmadı. Neden bu kampanya kamuoyu meselesi haline gelmedi? İnsanlar, bu tekrar eden itirazlardan usandı mı? Yoksa bölge çok mu değişti?
Pek çok şeyin değiştiğini düşünüyorum. Yeni nesil, siyasi farkındalığa sahip. Yeni neslin daha çok gerçekçi ve daha az ideolojik tutumlar benimsediğini görüyoruz.
1990 yılında Kuveyt’i kurtarmaya hazırlık kapsamında yaklaşık 100 bin ABD askeri geldiği zaman hiç kimse, şehirlerde bu büyük gücü görmedi. Bu askerler, günlük yaşamın dışında kalacak şekilde organize edildi. Böylece insanlar, ABD kuvvetlerinin varlığını hissetmedi.
Hatta savaştan sonra birkaç bin asker, Riyad’ın El-Harc bölgesinde Prens Sultan Üssü’nde 12 yıl kaldı. Bu süre zarfında askerlerin varlığı nadiren fark edildi. Baas ve İhvan propagandası, “ABD’liler ülkenizi işgal etmek için geldi. Ülkeden gitmeyecekler” diyerek, Suudileri korkutmaya çalıştı. Gelişmeler, bu söylentilerin yalan olduğunu gösterdi. Böylece ABD’liler müttefike dönüştü.
ABD kuvvetlerinin tahmini sayısı, bin askere ulaşmayacak. Bu, Washington’ın Suudi Arabistan ile stratejik ilişkilere bağlı kaldığı konusunda İran’a yönelik sembolik bir mesajdır. Aynı zamanda İran’a savaş açma gibi bir niyet olmadığından dolayı sayı azdır. Bölge ülkelerinde ABD kuvvetlerinin toplam sayısı yaklaşık 10 bin askerdir. Ancak İran’ın ABD’ye karşı savaşması halinde ABD, uzun kollara ve binlerce kilometre uzaklıkta savaş yapabilecek güçte üslere sahiptir.
İran’ın ABD’ye savaş açması ise uzak bir ihtimaldir. Çünkü Tahran, bu tarz bir savaşın tehlikeli olduğunu biliyor. Ayrıca İran, bu savaşa Körfez ülkeleriyle İsrail’in katılacağının da farkında.
Aynı zamanda İran, ABD içerisinden Trump ve Trump’ın Riyad ile ilişkisi hakkında duyduğu tartışmaları yanlış anlamaması için ABD hükümeti, ciddi olduğunu gösteren askeri bir güç gönderdi. Böylece İranlılar, sağlam ilişkileri ve taahhütleri yanlış anlamıyor.
Dini ve milliyetçi radikaller, muhalif platformlar aracılığıyla insanları kışkırtmaya çalışmalarına rağmen Suudi vatandaşlar, bu tarz askeri ilişkiler konusunda artık herhangi bir hassasiyete sahip değiller.
Tüm bunlar, sadece Washington’ın iyi imajından değil, aynı zamanda Tahran’ın kötü imajından da kaynaklanıyor. Öyle ki İran’dan nefret eden büyük bir Arap kamuoyu mevcut. Bu durum, İran’a sempati besleyen grupların olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak bunlar, küçük gruplardır.
İran’a karşı nefret oluşmasında ana faktör, Suriye savaşıdır. İran güçleri ve Tahran’a bağlı milisler, Şam rejimini desteklemek için yarım milyondan fazla insanı öldürdü ve iğrenç suçlar işledi. Bu da İran’ın aleyhine bir kamuoyu oluşmasına yol açtı. Ayrıca İran’ın Irak ve Yemen’deki komploları, günlük haberlerin bir parçası haline geldi.
Tüm bunlar,  İran’ın 80 ve 90’lı yıllarda sahip olduğu pozitif imajını yok etti. O dönemde İran, İsrail’e karşı milyonlarca Arap’ın yanında olduğunu ve yabancı düşmanlığına karşı bölge halklarının yanında yer aldığını söylüyordu. Bu iddialar, büyük ölçüde yok oldu. İran, düşman devlete dönüştü.