Cuma Bukleyb
TT

İnsan ve unutma! Göçmen…Aşık…Yaşlı…

Unutmaktan kaçış ve unutmayı arzulayış... Bunlar, insanın iç içe geçmiş pek çok ruh hallerinden ikisidir. Kullar, bu iki hal arasındaki mesafede bir araya gelir ya da ayrılır.
İnsanlardan uzak ve zühd içerisinde yaşamayı tercih edenler, kendilerini insan dünyasından sıyırıp çoğunlukla ıssız çöllerde inzivaya çekilmeye karar verdiklerinde aslında unutma yolunu seçmişler demektir. Ruhlarının endişelerinden emin oldukları bir sığınak arayışıyla geride bıraktıklarını unutarak göç ederler. Nihayetinde hedeflerine ulaştıklarında insan dünyasının geri kalanı ile aralarına sağlam bir duvar örerler ve geride bıraktıkları zevklere de özlemle bakmazlar. Gözle görülür geçici şeyler artık onların ruhlarının açlığını dindirmez ve doyurmaz olur. Zira sonlu olduğunu bilirler. Zühd hayatını isteyenlerin durumunun aksine unutmak, göçmen için bir hedef haline gelir.
İki göç arasındaki fark şudur: İlki kırılmış bir ruhun daimî bir lezzet vaat eden, daimî bir kurtuluş arayışıyla tercihli olarak göç etmesidir. Bunda kişi net bir şekilde ardında bıraktığını unutmak istemiştir. Bu şaşkın ruh, aradığını bulabilir ve o zaman rahata ererek dinginliğe kavuşur. Ama bulamayabilir de. İşte öyle bir durumda kendini bu arayışa kaptırır ve ülkelerde çöllerde onun izinde kaybolur gider. İkinci tür göç ise tercih edilmiş değil zorunlu bir göçtür. Siyasi, toplumsal, ekonomik, dinî, duygusal vd. koşulların bir sonucu olan bu göçte kişi açık bir şekilde kendini unutmamaya odaklar. Bundan dolayı göçmen daha en başından ardına ve yitirdiklerine özlemle bakmaktan vazgeçemez. Hep ayrıldığı yere geri dönmeyi umut eder. Bir geleceğe doğru yürür. Ama bir geçmişe dönmeyi arzulayarak...
Zahitlerin kararlı tutumlarından farklı olarak göçmenin unutuşa karşı tutumu da zamanla değişir ve unutmak amaç haline gelir. Şöyle ki göçün zaman bakımından ileri bir aşamasında geçmişe özlem göçmeni terk eder ve zorlu ve karmaşık göç hayatının gereklerini yerine getirmek için işe koyulmada kendisi ile arasında bir engel halini alır. Dolayısıyla zaman geçtikçe direnci zayıflar. İşte o zaman unutmak onun hedefi olur.
Gurbetçi hayatın gereklilikleri ile uyum sağlamak için kendisini geçmişinin iplerinden kurtaracak şekilde konum alır. Kendisini arkaya bakma alışkanlığını görmezden gelmek ve unutmanın rahatlığının tadına varmaya çalışmak zorunda hisseder. Bu ileri aşamada göçmen, unutma konusunda münzevi zahit ile aynı karaya basmış olur ancak birbirinden uzak iki ayrı hedef uğruna. Nitekim göçmen, kendisini içerisinde bulduğu dünya işlerine ayak uydurmayı hedeflerken zahit, ruhunu dünyevî olan her şeyden kurtarmayı amaçlar.
Aşıklar ise unutma konusunda ikisi arasında değişen bir tavır alır. Onlar arasında ‘Dantevari’ bir arınma arayışıyla, ruhlarını çektikleri azaptan kurtarmayı başararak züht aşamasına ulaşanlar vardır. Bu hal, onların artık güç yetiremedikleri ve kurtulmayı arzu ettikleri bir cehennemden çıkmalarına yardımcı olur. Bu sadece bu cehennem üzerine düşünmeme ve onu unutma yoluyla hafızadan silme konusunda ısrar edildiğinde gerçekleşir. Aşıklar arasında zorunlu göçmen tuzağına düşenler de vardır. Bunlar dünya üzerinde geçmişe götüren bir gelecek yoluna dikilmiş özleyen, dolan ve kalp atışlarını duyuran gözlerle dolaşırlar. Bunun için onları, neyi ve ne olduklarını hatırlamaktan kendilerini uzaklaştıran her şeyden uzak dururken görürsünüz. Unutmaya düşman olmayı seçmişlerdir. Ama ilerleyen zamanlarda onlar da göçmenin unutma konusunda karşılaştıkları soruna saplanır kalırlar.
Yeni hayatları ve koşulları ile uyum sağlamayı hedeflerken unutmak onların yitik malı haline geliverir. Bu unutmayı arzularlar çünkü geride bıraktıkları aşk ağından kurtulmalarında yardımcı olacağını umarlar. Unutsunlar ki değişen koşullarında hayatın gerekleri ile uyumlu ve dengeli olabilsinler.
Bir kesim insan da vardır ki bunlar unutmayı aramazlar. Bir gün bile ne ona düşman olmayı ne onun ağından kaçmayı düşünmüşlerdir. Bununla birlikte tercihleri dışında bu unutuşa düşerler. Ve bu, günlük gerçeklerin yolunda yürümeye devam etmelerine izin vermeyen bir engel olarak karşılarına dikilir. Bu kesimden kastımız, ileri yaşta olanlardır. Bu kimseler yıllar geçtikçe zaman faktörünün kurbanı olurlar. Zayıflık, hafızalarının hücrelerine sızar, zihinlerinde bir iş ve zaman karmaşası doğuverir. Geçmişi içindekilerle birlikte hatırlama yetisini kaybederler. Ya da şimdiki zamanın sorunlarında her zaman yaptıkları gibi net ve taraf bir şekilde yürüyemez olurlar.
Yukarıdaki gruplar arasında ben son gruba meyilliyim. Zira yaş bakımından onlara daha yakınım. Kendimi her geçen gün tüm işaretleri ve dönüşleri ile onların yürüdüğü yolların aynısını yürürken görüyorum. Sonun yaklaştığı tereddüdüyle oturmuş, yakında ve kaçınılmaz olarak çamurlu bataklarına dalmakla yüzleşme korkusuyla bekliyorum. Kaçış yok.