İran'ın son 20 yıl boyunca bölgeye hâkim olma ve bölgedeki devletlerin egemenliğini tehdit etme projesinden söz etmek, Tahran’la tekrarlanan krizlerin ortaya çıkardığı bir abartı değildi.
Hikâye, İran devrimini takip eden yıllarda başladı. Rejim, patlak veren krizlerden istifade ederek bugün dünyada türünün en büyüğü olan silahlı bir milis imparatorluğu kurdu. Tüm imkânlarını bu imparatorluğa yatırdı. Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Afganistan’da da birçok deneyimli silahlı örgüt kurdu. Hepsi de kendi hükümetlerinin otoritesi dışında, Devrim Muhafızları'nın emri altında faaliyet gösteriyor.
Suudi Arabistan’ın petrol şehri Abkayk'a (Abqaiq) yapılan saldırıdan birkaç gün önce Irak merkezli üç silahlı örgütün, Irak’taki ABD hedeflerine karşı saldırı hazırlığı içerisinde olduğuna dair Irak’tan bilgiler geldi. Bu da Suudi Arabistan’ı hedef alan saldırının Devrim Muhafızları'nın nüfuzu ile kendi topraklarındaki milisler üzerinde artık kontrolü olmayan Irak içerisinden geldiği söylemini güçlendiriyor. Devrim Muhafızları parasını Irak hükümetinden, talimatlarını ise Tahran’dan alan çeşitli milislerle Irak’ın kontrolünü elinde tutmaya başladı.
Aynı senaryo Lübnan, Suriye ve Yemen’de de tekrar ediyor: Zayıf ya da başarısız merkezi bir devlet ve devletin egemen kararlarını Tahran lehine kontrol eden milisler...
Petrol tesislerine yapılan büyük saldırı sadece Suudi Arabistan’ı değil, aksine tüm bölgeyi ve dünyayı hedef alıyor. Öyle ki Tahran, nüfuzunun ve kararlarının kabul edilmesini ve bölgedeki İran hegemonyasının yeni aşamasına hazırlanılmasını istiyor.
Son yıllarda İran’la doğrudan ya da vekâleten yüzleşmeyi ihmal ettiğimizden dolayı kendimizi mi suçlamalıyız? Yoksa Washington ve bölgede büyük çıkarlara sahip diğer ülkeleri mi suçlamalıyız?
Aslında 1980’lerden beri süren İran projesini analiz etmemiz zor değildi. Buna rağmen İran projesiyle yüzleşme stratejisi, daima savunma merkezliydi. Pusulayı kaybeden ve sahadaki gelişmeleri anlamayanlar var. Bu kimseler, yaşadığımız gerçekle alakası olmayan teorilere inananlardır. Bugün hikâye net ve fotoğraf tamamlanmış durumda. İran, Sana’yı, Bağdat’ı, Şam’ı ve Beyrut’u fiili olarak yönetiyor. Körfez’i ve bölgeyi kontrol etmeye çalışıyor. Tahran’la yüzleşme seçenekleri az. Çünkü Tahran, doğrudan hareket etmiyor. Yalan açıklamalarda bulunuyor. Sorumluluğu Yemen’deki Husiler, Irak’taki Asaib el-Hak ve Lübnan’daki Hizbullah gibi İran’a bağlı örgütler üstleniyor. Fakat Abkayk’a yapılan saldırının Tahran’da planlandığı ve çıkartmaya çalıştığı savaşlardan biri olduğu konusunda artık bölge ülkelerini ikna etmek için daha fazla kanıta ihtiyaç yok.
Abkayk saldırısı, ABD’nin İran’a yönelik ambargosu nedeniyle mi gerçekleşti? Bu saldırının İran’a uygulanan ekonomik ambargonun sonucunda gerçekleştiği ifadesi doğru değildir. Durum tam tersidir. Ekonomik yaptırımlar, İran'ın genişlemekte ve bölgeyi tehdit etmekte ısrar etmesi nedeniyle getirildi. JCPOA anlaşması da reddedildi.
İran projesi bölgesel hegemonyayı, bölge ülkelerini tehdit etmeyi ve Husiler, Asaib el-Hak ve Hizbullah gibi kendi ülkelerinde merkezi otoriteye isyan eden silahlı milislerin ortaya çıkmasını hedefliyor. Bu amaç, nükleer anlaşmadan ve yaptırımlardan önce de vardı.
Özetle İran büyük bir proje sahibi, kötü niyetli bir devlettir. İran’ın ideolojisi ve emelleri, El-Kaide ve DEAŞ örgütlerinin zihniyetine benziyor. İran, tüm dünya için tehlikelidir. Tahran'a karşı kararlı ve ortak bir cephe olmazsa İran genişlemeye devam edecektir.
TT
Ortak bir cephe olmazsa İran genişlemeye devam edecektir!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة