Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Komşuların devrimleriyle ortak ve ayrı noktalar

Geçtiğimiz iki ay içerisinde İran, Irak ve Lübnan, halklarının otoriter ve yolsuz yönetimlere karşı isyanlarıyla Suriye deneyiminin eşiğini geçtiler. İran’da Mollalar rejimi, İranlıların geçen yıl başlattıkları ilk ayaklanma gibi bu ayaklanmayı da bastırmış, aktivistlerden ve protestolar sırasında tutuklananlardan derin bir şekilde intikam almaya yönelmiş olsa da bu, halk hareketinin sonu anlamına gelmiyor. Bilakis halkın, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel sebeplerle yükselen, gün geçtikçe büyüyen yeni bir çatışma dalgası için hazırlandığı anlamına geliyor.
Nitekim Molla rejimi de mevcut sorunlara gerçekte kan dökmekten başka bir çözümü olduğunu kanıtladı. Bilindiği gibi kan dökmek ise yalnızca daha fazla kan dökülmesine neden olur.
İran halkı, yeni bir ayaklanma için hazırlanırken Irak ve Lübnan, halklar ile iktidarların karşıt umutları ortasında devrimlerini sürdürüyorlar. Lübnan ve Iraklı devrimciler, mevcut iktidarı devirmeye, siyasi hayata egemen olan seçkinleri değiştirmeye çalışıyorlar. Bu iki ülkedeki iktidarlar ise devrimi diri diri gömmeye çalışıyorlar. Sisteme yönelik biçimsel reformlar gerçekleştirmeye dayanan önlemler ile devrimi ve dinamiklerini tasfiye etmek için çabalıyorlar. Gerekirse maksimum düzeyde şiddet kullanıp, devrimi sona erdirmeye ve insanların mevcut sistemin kafesine geri dönmesini sağlamaya gayret ediyorlar.
Iraklılar ve Lübnanlıların sonuna kadar gittikleri devrimleri ile Esed rejimi ve müttefiklerinin neden olduğu felaketin ortasında Suriye devriminin 10’uncu yılına yaklaşması vesilesiyle bu 3 deneyimin örtüştüğü ve ayrıldığı bazı noktalar üzerinde durmak yararlı olabilir.
Zira bu noktaların, olayların yüzeyinde görülenlerin ötesine geçen derin kökleri ve nedenleri olduğu kesin.
Ekonomik bozulma ve zorlu yaşam koşulları, Irak ve Lübnan’daki protesto gösterilerini tetikleyen temel nedendi.
Her ne kadar Suriyelilerin ekonomik durumu ve yaşam koşulları bu iki Arap ülkesinden daha iyi olmasa da Suriye’deki protesto gösterilerini tetikleyen neden ise, rejimin Suriye halkını ve onurunu hedef alan uygulamaları ve politikalarıydı. Bilindiği gibi Suriyelilerin kamusal hayatlarında politik yönlere daha çok önem verirler.
Lübnan, Suriye ve Irak’taki halk hareketlerinin ortak noktası ise gençlerin protestoların temel unsurunu oluşturmalarıydı. Ancak Lübnanlılar ve Iraklılar, siyasi grupları ve liderlerini dışlayıp şu ana kadar halk hareketleri için liderler seçmediler. Buna karşılık Suriyeli aktivistler, bağımsız muhalifler, dış güçlerin siyasi ve örgütsel söylemlerini şekillendirmede temel rol oynadıkları muhalif partilerin liderleri ile çalışarak onları devrimin liderleri olarak kabul ettiler. Onların devrimi yönlendirmelerine izin verdiler.
Bu 3 deneyim arasında en başından beri var olan ortak noktaya gelince, halk hareketlerinin barışçıl olması, daha sonra genelleşmesi ve ülkenin farklı bölgelerine yayılmasıdır.
Bu sıralama en açık biçimde ilk önce Lübnan ardından Irak ve son olarak Suriye’de görülmektedir.
Bunun böyle olmasının nedenleri var. Bunların en önemlisi de bahsi geçen 3 ülkedeki rejimlerin doğasındaki farklılıklar. Bunun yanısıra halk hareketini adeta kutlamalara çeviren kültürel ve sanatsal faaliyetlerin katılımı da aralarındaki ortak noktalardan biri.
Dediğimiz gibi bu 3 ülkeyi yöneten rejimler, doğaları gereği birbirlerinden farklılar.
Suriye’deki rejim, diktatör ve otoriter bir rejim. Irak ve Lübnan’da ise temsili demokrasiye dayalı bir rejim var. Yine Suriye deneyiminde rejimin, protesto gösterileri ve oturma eylemlerine verdiği tepki, doğrudan, hızlı ve daha keskin bir şekildeydi.
Irak ve Lübnan’da ise durum farklı. Ordu ve güvenlik güçlerinin protestoculara karşı müdahalelerde ve baskıda sınırlı bir rol oynadıkları görülüyor. Bu iki ülkede, protestoculara baskı yapan, sindirmeye ve korkutmaya çalışan ordu ve güvenlik güçleri değil üçüncü bir taraf. Lübnan’da söz konusu üçüncü tarafı, Hizbullah ve Emel Hareketi destekçileri, Irak’ta İran istihbaratı ve bazı milis güçleri temsil ediyor. Her iki durumda da mevcut iktidarların bu güçlerin suç ortağı olduğu biliniyor.
Halk hareketlerinin devam etmesi, yükselmesi ve her iki ülkede de bağımlılık dairesinden çıkarılması onları genel bir devrime dönüştürdü. Rejim ve üçüncü tarafın devrimi dizginlemekte başarısız olmasıyla, Beyrut ve Bağdat rejimleri devrimi özümsemeyi, benimsemeyi amaçlayan tezlere yöneldiler. Yolsuzlardan hesap sorulması, Hariri ve Abdulmehdi hükümetlerinin yerini alacak yeni bir hükümetin teşkil edilmesi gibi rejimin özünü koruyan reformcu tezler öne sürdüler. Bağdat, Irak Temsilciler Meclisi’nin, protestocuların hükümetin istifası ve yolsuzlukla mücadele gibi taleplerini ele alacak ulusal bir girişim başlatmayı planladığını açıkladı. Aynı şekilde Beyrut da sokakların öfkesini dindirmek ve protestoları durdurmak için Başbakan Saad Hariri aracılığıyla bir reform belgesi deklare etti. Ancak bu belgede sunulanlar, devrimcilerin taleplerini, yolsuz ve ülkeyi yönetemeyen seçkin sınıftan kurtulma, yeni bir sistem inşa etme arzusunu temsil etmekten acizdi. Ancak Lübnan ve Irak’taki bu olayların gelişiminde görülen bu eşgüdüm, Suriye’yi kapsamıyor. Suriye’de süreç daha farklı gelişti. Suriye rejimi en başından beri her türlü reform uygulamalarını, yolsuzlardan ve Suriye halkına karşı suç işleyenlerden hesap sormayı kararlı bir şekilde reddetti. Hatta basın ve terörle mücadele yasaları gibi Suriyelilerin taleplerine karşıt bazı yasalar çıkardı.
Suriye deneyimi ile Irak ve Lübnan deneyimleri arasında ortak ve ayrı noktalar olması doğaldır. Aynı şekilde iki ülke ile özellikle de İran’daki Mollalar rejimi ile ilişkilerinde olduğu gibi kendilerini kuşatan koşullar arasındaki benzerliğe rağmen Lübnan ve Irak deneyimleri arasında böyle bir farkın olması da tabidir. Bütün bunlar her iki ülkedeki devrimin, iki durumda farklı bir seyir izlemesine neden olan faktörlerdir.
Birinci durum; mezhepçiliğin esaretinden kurtulmak.
Her iki ülkede de devrim, olaylar ve sloganlarla mezhepsel ve dini saflaşmaların dışında ve Şii ile Sünni şıklarıyla siyasal İslam’ın tezlerinden uzak olduğunu kanıtladı. Modern bir sivil devlet istediğini ispatladı.
Öte yandan Suriyeliler bunu yapamadıkları için genel olarak çok acı çektiler. Birçoğu devrim sırasında, bölgesel ve yerel faktörlerin etkisiyle, devrime zarar veren, kendisinin gerilemesine, düşmanlarının ise konumlarını güçlendirmesine neden olan radikal terörist grupların da dahil olduğu siyasal İslam’ın çatısı altında yer aldı.
İkinci durum; Lübnan ve Irak devrimleri, ülkelerindeki artan İran rolüne ve nüfuzuna karşı çıkarken Suriyeliler, devrimlerinin başlangıcında bu konuyu görmezden geldiler. Bu muhtemelen siyasi bir taktikti. Zira İran o dönemde daha gerçek yüzünü göstermemiş ve rejimin yanında savaşması için kuvvetlerini ve milis güçlerini göndermemişti. Öte yandan Iraklılar ile Lübnanlıların, İran’a yönelik muhalefetlerinde birbirlerinden ayrıldıkları noktalar olduğu da doğrudur. Birincisi doğrudan ve keskin bir muhalefeti benimsiyor. İkincisi ise manevra yapıyor ama İran’a karşı muhalefetini de açıkça dile getiriyor.
Komşuların devrimlerindeki ortak ve ayrı noktalar, üzerinde durulmayı, içeriklerini ve ileride ne şekilde gelişebileceklerini düşünmeyi hak ediyor.
Geçmişte yaşananları gözden geçirmek ve yeniden değerlendirmek için olmasa da en azından yaşanacak olaylar için bunu yapmaya değer.