Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Suriye 2019’daki yüklerini 2020’ye devretti

2019 yılı, son günlerini Gerilimi Azaltma Bölgesi ilan edilen İdlib ve çevresini kuşatan trajik bir sahnenin ortasında tamamlamaya hazırlanıyor. Suriye rejimi, Rusya, İran ve kendisine bağlı milis güçlerden oluşan üçlü ittifak kuvvetlerinin bölgedeki operasyonları devam ediyor. Rus uçakları füzeleriyle beldeleri, köyleri ve otoyolları yok etmeyi sürdürüyor. Esed rejiminin uçakları özellikle de bölgeyi varil bombalarına boğan helikopterleri de bu operasyonlarda kendisine eşlik ediyor. Bütün bunlar, yerleşim yerleri, belde ve köyleri ya tamamen ya da kısmen enkaza dönüştürdü. Örneğin, Rus hava kuvvetleri ile Suriye hava kuvvetlerinin düzenlediği bombardıman, Maaret en- Numan’daki binaların yarısından fazlasının yıkılmasına, geride kalanlarda hasarlara yol açtı. Geride kalanların verdiği bilgeye göre, 200 bine ulaşan sakinlerinin büyük bir çoğunluğu tehcir ettirildi.
İdlib’teki savaş, Suriyelilerin 2019 yılındaki acı ve sıkıntıların bu yönünü temsil ediyor. Diğer bölgelerde yaşananlar da bundan farklı değil. Ülkenin kuzey doğusunda Suriyeliler, Demokratik Birlik Partisi (PYD) liderliğinde Suriye Demokratik Güçleri’ne karşı Türkiye'nin yürüttüğü Barış Pınarı Harekatı ve onun öncesinde Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekatları’nın arkasında bıraktığı yükün altında eziliyorlar. Bu operasyonlar sırasında öldürülenler, yaralananlar, kaybolanlar, tehcir edilenler, evleri barkları yıkılanların maruz kaldıkları acılar, iki tarafın fanatiklerinin çatışmalara müdahil olması, Suriyeli Araplarla Kürtlerin ilişkilerine yansıdı. İki tarafın fanatik ve aşırılık yanlıları, yalanlarla savaşı Arap ve Kürtler arasında bir savaşa dönüştürdüler. Karşılıklı suçlamalarda bulundular. İki taraf arasında nefret ve ırkçı söylemin yükselmesine katkıda bulundular.
Güvenlik açısından, aralarında Rusya’nın yardımıyla kontrolü tekrar sağladığı bölgeler dahil rejimin kontrolü altındaki bölgelerde de durum çok iyi değil gibi görünüyor. Bu bölgelerde, rejimin güvenlik güçleri ve ordusunun silahlı muhalif grupların eski üyelerine ve aktivistlere karşı yürüttükleri takip ve tutuklama operasyonları nedeniyle gerilim hala yüksek. Tutuklamalar, daha sonra kendi güçlerine ve organlarına katılanları da es geçmiyor. Onlar da tutuklanıyor ve sorgulanıyor. Çoğu işkence altında hayatını kaybediyor. Bazıları da suikaste kurban gidiyor. Bu suikastler genellikle rejimin güvenlik güçlerinin parmak izini taşıyor. Bu iki yöntemle yani işkence ve suikastle başta Dera olmak üzere rejimin kontrolü tekrar sağladığı bölgelerde yüzlerce kişi hayatını kaybetti.
Doğrusu Suriyelilerin içinde bulundukları durumun daha da kötüleşmesinin nedeni, sahadaki gelişmelerin ya da güvenlik durumunun etkileriyle sınırlı değil. Buna ek olarak;  2019 yılının sonuna yaklaşırken Suriye Lirası’nın döviz kuru karşısında diğer ulusal para birimlerine kıyasla yaşadığı çöküş de var . Bu da, rejimin yaşadığı siyasi, ekonomik ve toplumsal çalkantılarının arttığı bir zamanda, Suriyelilerinin büyük bir bölümünün içinde bulunduğu kötü ekonomik ve yaşam koşullarının daha fazla gerilemesine ve kötüleşmesine yol açtı. Buna bir de dışarıdaki Suriyelilerin, Suriye’deki ailelerine yardım için gönderdikleri paralara yönelik müdahaleler ve ailelerine ulaşmasının engellenmesi eklendi. Bütün bunlar, mal ve hizmetlerin fiyatının yükselmesine, işsizlik oranlarının büyümesine, yoksulluk seviyesinin artmasına, rejimin kontrolü altındaki bölgelerde yaşayanların  yüzleştiği sorunların çerçevesinin genişlemesine katkıda bulundu.
Suriyelilerin çeşitli alanlarda şahit oldukları bu kötüleşme aslında Esed rejiminin gölgesinde Suriye devletinin ulaşmış olduğu siyasi çöküşü yansıtıyor. Rejimin özellikle yönetim özelliklerini ve rolünü kaybetmesinin, bir devletten çok silahlı bir çeteye ya da silahlı milis güce dönüşmesinin, bunu kanıtlayan birçok örneğin ışığında birçokları bu rejimin gerçekten var olup olmadığını sorgulamaya başladı.
Öte yandan, grupları arasındaki ilişkileri, dış güçlerle ilişkilerini, rejim, müttefikleri İran ile Rusya ile çatışmayı yönetmek konusunda, politik  ve örgütsel düzeyde muhalefette daha iyi bir durumda değil. Hem siyasi oluşumları hem de askeri grupları zayıfladı. Geride sadece Suriye meselesinde etkili ve onu kontrol eden bölgesel ve uluslararası güçlerin yörüngesinde dönen siyasi oluşumlar kaldı. Aynı şey silahlı güçler ve Astana sürecine katılan gruplar için de geçerli. Bunların çoğu, Esed rejimine alternatif oluşturmak bir yana onunla rekabet eden İslamcı ve otoriter projeler olmanın ötesine geçemediler.
Halk, rejim, siyasi ve askeri gruplar olarak bütün Suriyeliler, 2019 yılından en kötü koşullarda ayrılıyorlar. Herkes yapılması gereken pek çok değişiklikten bahsediyor ama bunların hiçbiri sözün ötesine geçip pratiğe dökülmüyor. Bu da var olan kötülüklere bir başkasını ekliyor. Söz konusu kötülük, 2019 yılında değil de daha önce ortaya çıktı ama bu yıl içerisinde daha da büyüdü. Suriyelileri herkesi etkileyen sesli bir olguya dönüştürdü.
Gerçekten de, Suriyelilerin 2019’daki halleri, mevcut sorunları çözme ve onları geleceğe taşımanın ne kadar ağır bir yük olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim uluslararası toplum da bu çizgiyi yani çözümü ve geleceğe ilerlemeyi benimsemişti. 2012 yılındaki Cenevre bildirisinde bunun temellerini atmıştı. Daha sonra bunun üzerinde bazı değişiklikler gerçekleştirmiş ve 2015 yılında Suriye’de çözüm için üzerinde uzlaşılan çerçeveyi temsil eden 2254 sayılı karara ulaşmıştı . Bu çerçeve; çatışmaları durdurmayı, Suriye liderliği altında, iplerin Suriyelilerin ellerinde olduğu ve Cenevre Bildirisi’nin maddelerini temel alan bir sürecin gölgesinde siyasi geçişi kapsıyordu. Suriye’nin birliğine, bağımsızlığına, bölgesel güvenliğine ve mezhepsel olmayan doğasına bağlı kalmayı, devlet kurumlarının devamlılığını sağlamayı, etnik kökenleri ve dini mezhepleri ne olursa olsun bütün Suriyelilerin haklarını korumayı, insani yardımların ulaşmasını garanti altına almayı içeriyordu.
Esed rejimi ve müttefiklerinin, uluslararası toplumun zayıflığını fırsat bilerek Suriyelileri içinde bulunduklarını kötü durumdan kurtarma potansiyeli taşıyan bu çözümün uygulanmasını engelledikleri doğru. Fakat, Suriyelilerin buna sessiz kalmamaları, harekete geçmeleri, onları uluslararası çözüme yakınlaştıracak adımları atmaya çalışmaları gerekiyor. Böylece uluslararası çözüm uygulanmaya başladığında kendisine daha yakın bir noktada olabilirler. Ayrıca çözümü desteklediğini söyleyen küresel ve bölgesel tarafların desteklerinden de yararlanma fırsatı elde edebilirler.
2019 yılında kötüleşen durumu düzeltmek için en etkili çaba, bir plan yapmak ve bunu uygulamak olacaktır. Bu plan, Suriyelileri çevreleyen sorunları çözmeye yoğunlaşmalıdır. İlk görevi de Arap-Kürt çılgınlığını, iki tarafın birbirlerine yönelik gerçek verilere dayanmayan suçlamalarını durdurmak olmalıdır. Çünkü bunun amacı, karşılıklı nefreti artırmak, tarafların birbirlerini ırkçılık ve bölücülükle suçlamalarını sağlamak, iki tarafı nefreti yaymaya itmektir. İki taraf arasındaki ilişkiler, ulusal birliğin oluşumları ve her bir oluşumun içindeki bileşenler arasındaki ilişkileri zehirlemenin ötesine geçti. Bütün bunlar, daha geniş bir uzlaşıya ve ulusal düzeyde bir ateşkese ulaşmak için Araplarla Kürtler ve her bir grubun içindeki bileşenler arasında uzlaşıyı sağlama çağrısında bulunuyor.
İkinci önemli adım, bütün çabaların koşulsuz bir şekilde bütün düzeyleri ve biçimleriyle Suriyelileri hedef alan savaşı durdurmaya yoğunlaşmaktır. Nerede olurlarsa olsunlar kaçırılanların ve tutukluların serbest kalması için her türlü çabayı harcamak başta olmak üzere diğer adımlara hazırlık olarak öldürme, yaralama, tutuklama, tehcir, sosyal ve bireysel kaynakları ve güçleri yıkma operasyonlarının durdurmaktır.
Üçüncüsü; seçilmiş ve bağımsız bir teknik yönetimin BM gözetimi altında idare ettiği, BM ve uluslararası toplumdan yapılan yardımların saklandığı bir Suriye ulusal fonu kurulmasıdır. İş adamları dahil herkesin gücü yettiğince katkıda bulunduğu, Suriye’de ve Suriyeli mültecilerin bulunduğu yerlerde şubeleri olan, onlara ve ülkelerine dönmelerine yardımcı olmak, oradaki hayatlarını mormalleştirmek misyonunu üstlenecek bir fon inşa etmektir.
Dördüncüsü; BM ve uluslararası kurumlar tarafından tanınan mevcut siyasi oluşumların siyasi ofislerinden oluşan bir siyasi konsey kurulmasıdır. Bu konseyin, üye sayısının üçte biri olan bir idari komisyon seçmesi, bu komisyonun da üye sayısının üçte birinden oluşan ve günlük faaliyetleri yürütecek küçük bir siyasi komisyon seçmesidir.
BM’nin gözetimi altında ve yardımıyla böyle bir planın uygulanması, Suriye’nin durumunda bir dönüşüme yol açacaktır. Elbette bu dönüşüm yalnızca bazıları acil çözüm isteyen sorunları çözmekle kalmayacaktır. Suriyelilerin kendi aralarındaki ilişkileri, diğerleri ile ilişkierini yeniden şekillendirecek, uzlaşı ve birlikte çalışma kapasitelerini artıracak, her şeyden önemlisi de geçmiş dönemlerin olumsuz mirasından kurtulmalarını sağlayacaktır.