Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Süleymani ve füzelerden sonra müzakareler mi?

Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran rejimi, öfke ve tehdit patlaması yaşamadan önce Başkan Trump, özellikle Dini Lider Ali Hamaney’e yöneltilmiş örtük bir mesaj gibi görünen bir açıklama yaptı.
Trump’ın, “İran hiçbir bir savaş kazanmadı ama hiçbir müzakereyi de kaybetmedi” ifadesi, İran rejiminin bölgedeki ABD üslerine ve çıkarlarına karşı geniş çaplı bir savaşa girişmesinin sonuçlarına karşı açık bir tehditti. Ama aynı zamanda, ABD’nin Trump tarafından 8 Mayıs 2018’de iptal edilen nükleer anlaşmaya alternatif bir anlaşma için İran’ı bir kez daha müzakerelere davet ettiğine dair de örtülü bir işaretti.
Süleymani’nin İran rejiminin üç numaralı ismi olduğu bir sır değildi. Hatta yeni cumhurbaşkanı projesi olduğu söylendi. Bunun yanında Süleymani, İran’ın bölgede genişleme ve hegemonyasını kurma stratejisinin mimarı, İran uzantıları ve silahlı örgütleri aracılığıyla devrimi ihraç etme politikasının fiili lideriydi. Sana’dan Beyrut, Bağdat ve Şam’a bölgesel ülkelerin iç işlerine müdahale politikalarının planlayıcısı ve denetleyicisiydi. Tahran’ın bölgde istikrarı sarsma politikasının uygulanmasından sorumlu olduğu söyleniyordu.
Bu yüzden Süleymani’nin öldürülmesi, Irak ve bölgede bir ABD-İran savaşını tetkileyecekmiş gibi göründü. Onun öldürülmesinden önce de ABD, Haşdi Şabi üslerine güçlü hava saldırıları düzenlemişti. Bu saldırılarda, 29 kişi öldürülmüş ve bir ABD çalışanın hayatını kaybetmesi ve 3 askerin yaralanması ile sonuçlanan saldırıdaki füzeleri ateşleyen İranlı uzmanların da aralarında olduğu 50’den fazla kişi yaralanmıştı.
Süleymani suikastinden önceki gergin günlerde,  İranlılar Washington’dan gelen öfkeli ve kararlı açıklamaların anlamını iyi okuyamadılar. ABD, 22 Eylül 2012’de Bingazi’deki Büyükelçiliği’nin kuşatılıp füzelerle vurulması sırasında Büyükelçisi Christopher Stevens’ın öldürülmesi trajedisinin tekrarlanmasına izin vermeyeceğini açıkça ilan etmişti. Bu nedenle, Başkan Donald Trump Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi’yi İran’a bağlı Haşdi Şabi’nin Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’nin girişlerinden geri çekilmemesi durumunda sert yaptırımlarla tehdit ettiğinde bazı gruplar geri çekildi. Ancak bazıları büyükelçiliğin önünde ateş yakmaya ve içeri girmeye çalışmayı sürdürdü. Büyükelçiliği kuşatanların arasında Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Muhendis’in posterleri dağıtıldı.
İran, Süleymani’nin öldürülmesine karşılık Ayn el-Esed ve Erbil’deki iki ABD üssünü füzelerle vurmadan önce iki ülke arasında tehditler ve rakamlar düellosu yaşandı. Tahran 13 ABD hedefini vuracağını belirtirken, Trump da kültürel hedefler dahil İran’daki 52 hedefi vuracağı karşılığını verdi. Humeyni Devrimi’nden sonra 4 Kasım 1979’da Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nde rehin alınanları hatırlattı. Hatta 18 Nisan 1983’de gerçekleşen ve 63 kişinin hayatını kaybettiği Beyrut’taki ABD Büyükelçiliği’ne düzenlenen bombalı saldırıyı zikretti.
Beş gün boyunca bölge, büyük bir patlamanın eşiğindeymiş gibi göründü. Çünkü Tahran, Süleymani’nin öldürülmesine büyük bir karşılık vereceği ve buna bölgedeki askeri uzantılarının da katılacağı izlenimini verdi. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Süleymani’nin öldürülmesini bir el kesme operasyonuna benzetti. Bunun karşılığında ABD’nin bölgenin tamamından ayağının kesileceğini ve varlığının kökünün kazınacağını söyledi.
ABD buna da salı günü ‘Fil Yürüyüşü' adı verilen bir güç gösterisi düzenleyerek karşılık verdi. Bu gösteriye dünyadanın en gelişmiş savaş uçağı sayılan F-35 uçaklarından 52 uçak da katıldı. Öte yandan, İran’ın Süleymani’nin cenaze törenindeki öfke gösterisinden sonra patlamaya hazır bir volkan gibi görünen bölgeye sevkedilen dev ABD deniz gücü ve füzelerine ait ayrıntılı envanter, Fox News sitesinde yayınlandı. Süleymani’nin öldürülmesi, gözlemciler tarafından bölgenin tamamında İran nüfuzunu sona erdirme operasyonunun fiili başlangıcı olarak görüldü.
Geçen çarşamba sabahı, Kirmanşah’tan ateşlenen 22 İran füzesi, Ayn el-Esed ve Erbil’deki iki askeri üssü vurdu. İranlı medya organları 80 ABD’li askerin öldüğünden bahsederken Trump basitçe, “Her şey yolunda ve hiçbir askerimize bir şey olmadı” açıklamasını yaptı. Hamaney’den ise “ABD’ye güçlü bir darbe indirdik. Ancak bu bir başlangıç ve yeterli değil” açıklaması geldi. Ancak diğer İranlı yetkililerin açıklamaları bu karşılığın, içeride ve taraftarlar arasındaki aşırı öfkeyi yatıştırmanın ötesine geçmeyen bir operasyon olduğu izlenimini verdi. 80 kişinin hayatını kaybettiğinden bahsetmek ve Hamaney’in tek bir darbenin yeterli olmadığı açıklaması İran kamuoyuna yönelikmiş gibi göründü.
Nitekim İran’dan, Dini Lider’in açıklamasına tam anlamıyla karşıt açıklamalar ardı ardına geldi. Bir saatten az bir süre sonra Dışişleri Bakanı Zarif, İran’ın gereken misillemeyi yaptığını ve ülkesinin gerilim yada savaş istemediğini belirtti. Hükümet sözcüsü, hükümetin bu başarılı opearasyon için Devrim Muhafızları’na teşekkür ettiğini söyledi. Tahran’ın savaş istemediğini ancak herhangi bir saldırganlığa sert bir şekilde karşılık vereceğini, bölgede ABD ve müttefiklerine ait 140 hedefin füzelerinin hedefinde olduğunu dile getirdi. Trump, hiçbir can kaybı yaşanmadığı ve bazı füzelerin hedeflerine bile ulaşamadığını yinelerken, İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, ABD’nin bu saldırıya karşılık vermesinin olası sonuçları konusunda uyardı. Savunma Bakanı Emir Hatemi, ABD’nin füze saldırılarına herhangi bir karşılık vermesi durumunda ülkesinin eşdeğer bir karşılık vereceğini ifade etti. Kısaca İran ABD’ye “bu iş burada bitsin” mesajı verdi.
Buna karşılık , “İran’ın vereceği karşılık sona erdi şimdi sıra bizde” açıklamasını yapan Haşdi Şabi, geçen hafta perşembe günü sabaha doğru, iki roket ile Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’ni hedef aldı. Ancak ikisi de büyükelçiliğin yakınlarına düştü. Bu sırada Bağdat, Berham Salih’ten Adil Abdulmehdi ve Muhammed el-Halbusi’ye, İran’dan Irak topraklarının egemenliğine saygı duymasını talep eden Iraklı yetkililerin açıklamalarıyla dolup taşıyordu. Bu açıklamalar ayrıca Irak’ın bölgesel bir çatışmanın arenasına dönüştürülmesine karşı uyarıydı. Bu da, karşılık vermemesini haklı göstermek için Tahran’a istediği gerekçeyi sundu. Yani Irak’ın egemenliğine saygı duyduğu için daha ileri gitmediğini ve karşılık vermediğini iddia etmesi için gerekli bahaneyi verdi.
Perşembe sabahı, düzenlediği oldukça sınırlı darbe ile İran, sert intikam tehditlerinden sonra tutumunu yumuşatmaya başlıyormuş gibi göründü. Bunu anlamak için Trump’ın açıklamalarına gerek yoktu. Zira Devrim Muhafızları ondan önce, “Kasım Süleymani’nin intikamı alındı. İran füze saldırısının amacı, ABD askerlerini öldürmek değil ABD askeri mekanizmasına zarar vermekti. Verilecek asıl karşılık, ABD’nin bölgeden tamamen kovulması olacaktır” açıklamasını yaptı.
Nitekim bu, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’nin açıklamalarını da doğruladı. Pence, İran rejiminin silahlı milis güçlerden ABD çıkarlarına saldırmamalarını istediğine dair istihbari bilgiler elde ettiklerini ifade etmişti. Bunun yanısıra, ABD Büyükelçiliği’nin yakınlarına düşen iki roket saldırısından sonra Şii lider Mukteda es-Sadr da krizin bittiğini açıklayarak silahlı gruplara ABD’ye karşı saldırılarını durdurmaları çağırsında bulundu.
Kriz bitti ve tıkanıklık sona erdi. Peki bundan sonra ne olacak?
“Kriz en şiddetli noktasına ulaştığında çözüm yakın demektir” sözüne atıfta bulunmak için erken olabilir. Ancak bu, Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran füzelerinin, müzakerelere dönmek için bir pencere açıp açmayacağını sorgulamamıza engel değil. Hem Trump da defalarca rejimi değil davranışlarını değiştirmek istediğini, ön koşullar olmadan müzakerelere hazır olduğunu söylemişti.
Bu bağlamda, son birkaç saat içerisinde Beyrut’a ulaşan Batı kaynaklı diplomatik haberler, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bu süreci, geçmişte yapmış olduğu arabuluculuğu devam ettirmesine yardımcı olacak bir imkân olarak gördüğüne yer verdi. Macron’un iki hususun gerçekleşmesini beklerken, tekrar arabulucuğa hazırlanmak için bunu bir fırsat olarak gördüğü dile getirildi. Bu iki husus ise, İranlıların Süleymani’nin öldürülmesi olayının sıcaklığını ve içine düştükleri  sıkıntılı durumu atlatmaları, önümüzdeki Şubat ayında yapılacak İran genel seçimlerinin sona ermesi. Bakalım işler füzelerden müzakerelere yönelecek mi?