Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

​Hükümet pastası ve açların devrimi

Lübnan’ın tek eksiği, ülkenin çöküşünü ve çatının herkesin başına yıkılmasını engellemek için yetkilileri sorumluluklarını üstlenmeye zorlamak amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) yedinci madde uyarınca bir karar almasıydı. Devrimin patlak vermesinden üç ay geçmesinden ve  Başbakan Saad Hariri’nin istifa etmesi ile Hassan Diyab’ın yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesinden sonra siyasi iktidar ile sokaklarda gösteriler düzenleyen halkın ayrı dünyalarda olduğu açıkça görülüyor.
Gurbetteki Lübnanlıları bile kapsayan halk devriminin başında Cumhurbaşkanı Mişel Avn, “Lübnan, yolcuları eğlenip dans etmekle meşgulken batan (Titanik) gemisi gibi” demişti. Oysa Lübnanlı Titanik gemisi çoktan battı. Ancak, gemi batarken meşgul olanlar insanlar değil sadece yetkililerdi. Sefalet ve yoksulluğun su yüzüne çıktığı bir zamanda hükümeti kurmakla meşgul olup geminin dümenini başıboş bıraktılar. Sefalet nedeniyle şu ana kadar sekiz Lübnan vatandaşı intihar etti. Çöplerden yemek toplayan kişilere ait görüntüler, boş sözler ve atıp tutan açıklamalarla ekranları dolduran yetkililerden birinin dahi vicdanını harekete geçiremedi.
İki ay önce, BM Lübnan Özel Koordinatörü Jan Kubis; genel durumu tehdit eden ekonomik durumun ciddiyetine dikkat çekmek için düzenli olarak her gün bazı üst düzey yetkilileri ziyaret ediyormuş gibi görünüyordu. Sorumlu ve açık bir çözüm planının yokluğunda bu durumun büyük bir kaosa yol açabileceği çağrısında bulunmuştu. Değişim, yolsuzlukla mücadele,  Batılı ekonomik kaynakların 320 milyar dolardan fazla olduğunu belirttikleri yağmalanmış mal varlıklarının geri alınmasını talep eden devrimin varlığında kargaşaya neden olabileceği uyarısında bulunmuştu.
Kubis, yeni hükümeti kurmakta acele etmeleri için yetkililere çağrılarda bulunmaya devam etti. BM Genel Sekreteri’nin, hükümetin hemen kurulmasının gerekliliğini vurgulayan açık ve net mesajını iletti. Bu mesele kendi içinde epey acıydı ve can yakıcıydı. Çünkü BM yalnızca başarısız ya da başarısız olma yolunda olan ülkelerde, yetkililere ülkenin sorumluluğunu üstlenecek ve sorunlarını çözecek bir yürütme otoritesine duyulan ihtiyacı hatırlatır.
BM Koordinatörü bu sözlerle de yetinmedi ve şaşkınlığını ifade eden, doğrudan kınamaya benzer şu ifadeyi de kullanmaktan da kaçınmadı: “Lübnan çok ilginç bir ülke. Her gün hiçbir şeyin bedava olmadığını bir kez daha öğreniyorum.” Bu ifade örtülü olarak, sorumluların sorumluluğu kendi kişisel çıkarları için alıp sattıkları bir borsaya dönüştürdükleri anlamına geliyor. Bu, hükümetin kuruluşundan bakanlıkların siyasi güçlere dağıtımına her konuda devlet pastasını paylaştırma ve kota politikasını benimsenmesinin açıklaması olabilir. Nitekim bu politika geçmişte egemen bakanlıklar ile hizmet bakanlıkları gibi ilginç bir denklemi ortaya çıkarmıştı. Ülke hala çöp sorununu çözemez ve elektrik sorunuyla boğuşurken Çarşamba günü Saad Hariri, bu iki sorunun devlete 43 milyar dolara mal olduğunu açıkladı. Bunun sorumluluğunu, Cumhurbaşkanı Avn’ın damadı ve Özgür Yurtsever Hareketi lideri Cibran Basil’e yükledi.
Kubis, Lübnanlı yetkililere açık ve net eleştirilerini sürdürdü. İki gün önce siyasi düzeyde yaşanan gelişmeleri değerlendirirken yetkililer için açık, aşağılayan demeyelim de ayıplayan bir kınama teşkil eden şu açıklamada bulundu: “ Lübnan’da politikacılar bu tehlikeli kaos için kendilerini suçlamalılar. Çünkü ülke çökerken kendileri onu bir izleyici gibi hiçbir şey yapmadan izliyorlar. Öfkeli protestolar artarken ve serbest ekonomi çökerken hükümetin kuruluşu konusunda kafaların karışık olduğu bir gün ile daha karşı karşıyayız. Politikacılar, bunun için halkı değil kendinizi suçlayın.” Kubis neredeyse şaşkınlıkla, Lübnan’ın gerçekten eşi benzeri görülmemiş bir ülke olduğunu söylemekten de kaçınmadı. Bunu söylemesinin nedeni, yetkililer ekonominin çöküşünü izlerken Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame’nin en azından bir şekilde ekonomiyi yönetmek için ek yetkiler talebinde bulunmasıydı.
Hariri, 17 Ekim’de patlak veren devrimin talebine uyarak, parti üyesi olmayan uzmanlardan oluşan yeni bir hükümet kurmak şartıyla 29 Ekim’de istifa ettiğinde, Özgür Yurtsever Hareketi, Hizbullah ve Emel Hareketi’nden oluşan ittifak bunu reddetti. Cumhurbaşkanı Avn, 20 gün süren uzun istişareler yürüttü. Başbakanı yeni hükümeti kurmakla görevlendirdiğinde kuruluş sürecinin daha kolay ilerlemesini sağlamaya çalışmak gerekçesi ile zorunlu meclis istişareleri için bir tarih belirlemedi. Kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesi için 2.5 yıl boyunca ülkeyi cumhurbaşkansız bırakan ve Hizbullah’ın mühendisi olduğu dönemi unutmuş gibi göründü. Hükümeti kurma yetkisini aldıktan sonra aylarca hükümeti kurmaya çalışacak bir başbakan istemediğini öne sürerek süreci uzattı.
Hariri’nin reddedilen uzmanlardan oluşan hükümet önerisi, 19 Aralık’ta hükümeti kurmakla görevlendirilen Hassan Diyab söz konusu olunca kabul edilebilir oldu. Diyab, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan yaptığı açıklamada, hükümetin uzmanlardan oluşacağını deklare etti. Ardından, 8 Mart Bloğu müttefikleri arasında, bir ay boyunca hükümetin şekli konusunda bir iç çekişme başladı. Diyab’ın Sünniler nezdinde kabul edilmesini sağlamak, kendisini parlatmak, uzmanlardan oluşan bir hükümette ısrar ettiğini göstererek devrimcilerin gözünü boyamak amacıyla kendisine iki haftalık bir manevra süresi tanındı. Sonrasında karşılıklı manevralara sıra geldi. Avn, önerilen uzmanları kabul etmediğini belirtti. Diyab’a bağlı çevrelerden ise, bu konuda uzlaşı sağlandığı, Diyab’ın kendisinden istenileni yerine getiren bir “emir kulu”ndan ibaret olmak istemediği, kolay lokma olmadığı gibi karşılıklar geldi.
Kubis ve dünya ülkeleri elbette olup bitenleri takip ediyorlardı: Özellikle Hizbullah’ın kalelerine uzanmasından sonra 8 Mart ittifakının bastırmaya ve karalamaya çalıştığı sokaklarda alevlenmiş bir devrimi, kota sistemine dayalı bir hükümet kurmakla meşgul yetkilileri, çökmek üzere olan ekonomiyi izliyorlardı. Hâlihazırda Lübnan’da işsizlik oranları % 55’e yükseldi. Döviz kuru resmi olarak 1507 Lübnan lirası olarak belirlenmiş olsa da serbest piyasada 2500 liradan işlem görür hale geldi.
Çok geçmeden Hassan Diyab, uzmanlardan oluşan hükümet konusundaki açıklamalarından geri adım atmaya başladı. Cumhurbaşkanı, tekno-siyasi bir hükümet istediği açıklamasını yaptı. Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, Diyab’ı görevlendirenler partililer iken hükümetin nasıl partili olmayan isimlerden oluşacağını sorguladı. Hizbullah’ın artık siyasi bir hükümet istediği dillendirildi. Bu da tek renkli yani sadece iktidardaki ittifaktan oluşan bir hükümet anlamına geliyor. Diyab’ın daha çok parlatılması amacıyla, tekno-siyasi hükümeti reddetmesinin, geçici olarak göreve devam eden hükümete yeniden güvenoyu verilmesini gündeme getirebileceği söylendi.
Ancak, hükümeti oluşturma mutfağında hazırlanan bu açık tiyatro oyununun bir sonu olmalıydı. Nitekim, Çarşamba günü aniden her an hükümetin açıklanabileceği ilan edildi. Perşembe günü açıklanacak gibi göründü. Ancak, önemli olan hükümet mektubunun sonunda adrese ulaşmış olması değildi. Asıl önemli olan, Diyab’ın kolay lokma olduğu, hiç kimseyi ikna etmeyen uzmanlar maskesinin arkasına saklanmış hükümetin, açıkça partili isimlerden oluşacağı ve kota sistemine dayalı olacağının ortaya çıkmasıydı. Bu maske, ne üç aydır sokaklarda ve meydanlarda gösteriler düzenleyenleri ne de sorunlardan uzak durma politikasını temelinden yıkan 8 Mart ittifakının suçlamalarına, saldırılarına ve iftiralarına maruz kalan Körfez ülkelerini ikna etti. Bu hükümet kendisininmiş gibi görünen Hizbullah’a karşı daha fazla yaptırım imasında bulunan ABD’yi ikna etmedi. Herhangi bir yardımdan önce köklü reformlar yapılmasını şart koşan – ki bu yönde hiçbir işaret yok- CEDAR (Sedir) Konferansı’na katılan bağışçı ülkeleri de kandıramadı.
Belki de bu nedenle BM Koordinatörü’nün politikacılara yönelik, “Bu tehlikeli kaos için insanları değil kendinizi suçlayın” sözleri tam anlamıyla çöküşe ulaşan Lübnan’a yakılan üstü örtülü bir ağıta benziyor. Ancak ülkenin siyasi seçkinleri pastayı yemekle meşguller. Öfke alevleriyle yanan sahada olup bitenleri duymuyorlar. Açlığın ortaya çıkardığı öfkenin kendilerinden çok daha güçlü politikacı ve yetkililere, ülkelere neler yaptığından bihaberler.