Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

Trump ve Johnson popülist liderlerdir

‘Kocamın ellerini tuttum ve şafağa kadar ağladım’ diyor Trump’ın Başkan olarak seçildiği gece ne kadar da üzüldüğünü betimlemek isteyen ABD’li bir yazar.
Trump Beyaz Saray'a gelmeden önce birçok ABD'li, Kanada’ya göç etmek istediklerini açıklamıştı.
Görev süresi tamamlanana kadar geri dönmeyeceklerini söylüyordular.
Dünyanın sonunun geldiği kehanetlerini içeren antik hikâyelere benzer bir durum yaşanıyordu. 47 yıllık ‘evliliğin’ ardından İngiltere’yi Avrupa Birliği’nden çıkarmayı başaran Boris Johnson hakkında da benzer konuşmalar yapılmıştı. Muhalifleri Johnson’u ‘deli’, ‘palyaço’, ‘narsist’ ve benzeri bir dizi aşağılama içeren sıfatlarla tanımlıyordu.
Her iki durumda da, suçlamalar siyasi propaganda amacıyla yapılmış olup, zamanla tartışmasız ‘gerçekler’ olarak kabul görmüştü. Aslında sadece ‘hakikat’ maskesi takan varsayımlar söz konusuydu. Denetimsiz mesnetsiz mutlak suçlamaların ne kadar doğru olduğunu anlamamız için önyargılarımızdan arınmamız gerekir. 2020’nin en büyük yalanı Trump ve Johnson’un popülist oldukları yönünde ithamlardır.
Trump'ın iç seçim kazanımına yönelik attığı Tweetleri hariç tutarsak, Başkan Trump son yıllardaki en geleneksel Cumhuriyetçilerden biridir. Eski başkanlardan Ronald Reagan’ın günümüzde temsil bulmuş hali gibidir. Bilindiği üzere Reagan, vergileri düşürmüş ve halkı üzerindeki kısıtlamaları azaltarak, ABD ekonomisinin büyük bir atılım gerçekleştirmesine neden olmuştu. Aynı zamanda İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ile işbirliği yaparak, Serbest Pazarın kurulmasını sağlamıştı.
Bu durumun bir benzerine günümüz ABD’sinde şahit oluyoruz. Trump'ın ekonomi politikaları, finans ve iş sektörünün yükselişine ve işsizlik oranların düşüşüne neden oldu.
Gümrük kısıtlamaları ve ek vergiler şüphesiz yüzyılın ortalarındaki popülist politikaları çağrıştırmaktadır, ancak Trump bu uygulamaları Çin’i müzakere masasında tutmak için bir ‘sopa’ olarak kullanmayı başarmıştır. Son anlaşmayla birlikte bu uygulamadan vazgeçmeye hazır olduğunu da göstermiştir. Trump'ın en büyük yasa başarısı ise, 2017 yılında şirketler ve büyük yatırımlar için vergi oranlarını düşürmesidir. Bu uygulama popülist bir tutum olmak bir yana, kapitalizmin en esaslı davranışlarındandır. Başkan Obama’nın popülist addedilebilecek sağlık sistemini değiştirmek için çaba gösterse de başarılı olamamıştır.  
Dış politika açısından değerlendirirsek: Trump’ı gönül rahatlığıyla popülist olmakla suçlayamayız.
İran rejimi gibi radikalizm yanlısı bir köktenci rejimle yüzleşebilmiş, Süleymani gibi güçlü bir Şii figürü, Bağdadi gibi güçlü bir Sünni figürü öldürme kararı alabilmiş bir kişiden söz ediyoruz.
Böylesi bir şahsiyetin, dünyayı kendi ülkelerinin sınırlarından ibaret gören popülist bir başkan olduğuna ikna olmak zor. Atadığı görevlileri ve her gün birlikte zaman geçirdiği danışmanlarını incelediğimizde de aralarında popülist şahsiyetlerin olmadığını görürüz. Bilakis, Pompeo'dan Gina Haspel'e kadar hepsi, ABD’nin dünyadaki rolünü korumayı benimseyen Cumhuriyetçi ilkelere bağlı karakterlerdir. Popülist eğilimleri olan tek kişi Steve Bannon, Cumhuriyetçi kurumlarla çatışması nedeniyle hızla görevinden alınmıştır.
Trump’ın popülist döneminin, Müslümanlar ve yabancılar için en kötü dönem olacağına dair duygusal politik konuşmalar işittik.
Trump yönetiminde bunca yılın ardından, ABD’deki Müslümanların zulme veya dini ayrımcılığa mazur kaldıklarını söylemek zor olsa gerek.
Radikal örgütleri veya terörist figürleri ortadan kaldırmanın herkesten önce Müslümanlara hizmet ettiğini belirtmeye gerek yok sanırım. Çünkü bu örgütler herkesten çok Müslümanlara zarar veriyor.
Dünyadaki imajlarının sarsılmasının yanı sıra dinlerini de çarpıtmaktan geri durmuyorlar. ABD’deki aşırılık yanlısı Hristiyan oluşumların iddia ettiği gibi, Müslümanların tepkisinden çekinildiği için bu örgütlere sessiz kalındığı iddiası gerçekleri yansıtmıyor.
Sonuç itibariyle şiddet yanlısı örgütler, Müslümanlara karşı nefretin yayılmasının baş sorumlusudur.
Dolayısıyla aşırılık karşıtı söylem Müslümanlara karşı ırkçılık uygulanması anlamına gelmez. Bölgemizdeki mutedil din adamları ve siyasetçilerin isteği de zaten bu yöndedir. Aynı durum ‘yabancı düşmanlığı’ için de geçerlidir. Bazılarına göre; sınırları koruyan duvarlar, ırkçı ayrım duvarlarına dönüşmüştür. Eğer bu gerçek olsaydı, birçok devleti ve hükümeti de ırkçılıkla suçlamamız gerekirdi. Çünkü ülkeler, sınırlarını, görünen ve görünmeyen çitlerle korumaktadır.
Öte yandan Johnson, aynı suçlamalarla karşı karşıyadır. Johnson, birçoğunun zihninde, daha fazla bölünmeye ve güçlü, birleşik bir Avrupa'nın çöküşüne yol açacak popülist bir liderdir. Trump’a yöneltilen suçlamaların benzerleri Johnson’a yöneltilmektedir. Irkçılığın yükselişine katkı sağladığı ve nefret suçlarının artmasına neden olduğu gibi suçlamalar.
Johnson'ın Winston Churchill'i rol model olarak gördüğünü ve Churchill hakkında koca bir kitap yazdığını hatırlatalım.
Faşist bir popülist figür, Avrupa önünde diz çökmüşken, Nazi ırkçılığı ile mücadele eden bir şahsiyeti nasıl yüceltebilir?
Bu soruya makul ve ikna edici bir cevap vermek son derece zordur. Johnson kendisini bu döneme uygun yeni bir Churchill olarak görüyor. Tenha bir adada kendini izole etmiş öfkeli bir popülist liderin böyle hayaller kurması oldukça zor olsa gerek.
İngiltere Başbakanı Johnson’un politik davranışları temelde muhafazakârdı. Kitlelerle iletişim aracı olarak gösteri sanatını kullandı. Yabancı düşmanlığı ya da farklı dinlere yönelik nefretiyle değil
Yunan tarihine olan sevgisiyle tanınıyordu.
Johnson son aylarda, Avrupa Birliği’nden çıkış için halkın bir kısmını halkın diğer kısmıyla karşı karşıya getirdi. Bir politikacı hedeflerine ulaşmak için her şeyi söyleyebilir. Bu söylemler politikacılar tarafından uygulanan araçlardan ibarettir. Brexit’ten sonra katıldığı ilk konferans ise, iklim değişikliği üzerineydi.
Şüphesiz bu seçkinci bir etkinlikti, Johnson burada şu mesajı verdi: Brexit ile AB’den ayrılan İngiltere dünyayı ilgilendiren konulara kayıtsız değildir. Ne yani Johnson dünya başkentlerinden Londra’yı popülist gayeler uğruna dünyadan izole mi edecektir?
Yabancı yatırımcıları bu şehirden kovacak mıdır?
Böylesi uyarılar gerçekten tuhaftır.
Gözümüzü kapatıp rahatlıkla şunu söyleyebiliriz; yanıt hayırdır.
Popülist olmakla suçlama, karakter suikastı için yeni bir silahtır.
Propaganda amacıyla birini öldürmek istediğimizde tetiği çekmeden önce iki defa düşünmemiz iyi olur.