İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Suriye'nin geleceği: Biz konuşurken onlar düşünüyorlar

Geçtiğimiz ayın sonlarına doğru Tel Aviv Üniversitesi’ne bağlı araştırma merkezi İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü, ‘Gelecek 10 yılda Suriye’ başlıklı bir sempozyum düzenlendi.
Bu sempozyuma, İsrailli kadın araştırmacı Carmit Valensi, EDAM Savunma ve Güvenlik Programı direktörü Türk akademisyen Dr. Can Kasapoğlu, İngiliz-İsrailli Ortadoğu uzmanı Jonathan Spyer, Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nde araştırma direktörü Jennifer Cafarella katıldı.
Sempozyum, önümüzdeki 10 yıl içinde Suriye’yi nelerin beklediğini çeşitli yönleri ile ele aldı. Dört uzman tarafından sunulan görüşlerin bazıları oldukça dikkat çekiciydi.
Valensi, Suriye’deki iç savaşın sona erdiğini ama Suriye’nin şu anda başka türden bir savaş ile karşı karşıya olduğunu belirtti. Esed rejiminin Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 90’ını geri alacağını ancak ülkeyi yönetemeyeceğini ekledi. Ardından sözlerini, rejimin gücünü büyük şehirlerde etkin bir şekilde kullanabileceğini ama kırsal bölgeleri kontrol edemeyeceğini dolayısıyla diğer bölgesel, Arap ve yerel aktörler ile müzakare etmek zorunda kalacağı şeklinde sürdürdü.
İsrailli araştırmacıya göre ‘rejimin kurtarıcısı’ Rusya ve İran önümüzdeki 10 yılda bir engele dönüşecek. Esed, önümüzdeki 10 yıl boyunca iktidarda kalsa ve Arap ailesine dönse bile davranışlarını değiştirmeyecek. Aksine daha güçlü istihbarat ile halkına baskı ve şiddet uygulamaya, zulmetmeye devam edecek. İsrailli araştırmacı demografik bileşen konusunda Suriye nüfusunun savaş ve tehcir politikaları nedeniyle 21 milyondan 17 milyona düştüğünü ifade etti. On yıl sonra yeniden 25 milyona yükseleceğini ama bunun tehcir edenlerin dönmesi sayesinde gerçekleşmeyeceğini söyledi. Rejimin zaten ‘sadık olmayan Sünnilerin geri dönmesini’ istemediği için göç ettirilen 6.5 milyon Suriyeliden yalnızca yüzde 1’inin döneceğini belirtti.
Ekonomik olarak Valensi, önümüzdeki 10 yıl boyunca Suriye’nin ciddi ekonomik krizlerden, yoksulluktan ve beyin göçünden muzdarip olacağı tahmininde bulundu. Bilhassa Suriye’nin yeniden imarı için gerekli olan paranın 250 ila 300 milyar dolar arasında olduğu ve böyle bir miktar gelmeyeceği için Suriye’nin –büyük olasılıkla- 50 yıldan önce iyileşmeyeceğini düşündüğünü dile getirdi.
Askeri olarak Dr. Can Kasapoğlu, Suriye’nin Rusya ve İran olmak üzere iki çizginin gölgesinde yaşadığını dile getirdi. Rusya’nın Suriye’nin yeniden imarı, ordunun Rus modeline göre yeniden inşasından yana olduğunu fakat Rusya’nın bu emellerinin önünde birtakım zorlukların bulunduğunu belirtti. Bu zorlukların en önemlisinin; kendi liderlikleri, referansları ve ekonomileri olan milis güçlerin, grupların, askeri ve mali baronların yanı sıra imtiyazlara sahip (özellikle Alevilerin yönettiği) özel kuvvetlerin varlığı olduğunu söyledi. Bunların Ruslar için sorun oluşturacağını ifade etti. İranlılara gelince, Suriye’yi demografik boyuta sahip coğrafi bir ifadeye dönüştürecek tamamen farklı bir stratejilerinin var olduğundan bahsetti. Türk uzman, İranlıların ülkenin dokusunu, doğal çevresini, kültürünü ve yapısını değiştirmek üzere olduklarını, bu perspektifin Rusların dikkate aldıkları askeri kurallar, sistemler ve bölmelerden daha geniş olduğunu açıkladı.
Bu noktada, Jonathan Spyer, İran’ın projesine ilişkin kendi görüşünü dile getirerek, ‘Suriye’deki İran müdahalesinin, derin, ciddi, hırslı ve çok yönlü’ olduğunu belirtti.
Daha sonra da bu müdahalenin sahip olduğu 5 boyutu saydı:
1- Altyapıdaki doğrudan İran nüfuzu ve inşaatı
2- İran Devrim Muhafızları destekçilerinin ve kollarının (Hizbullah vb.) varlığı ve alt yapısı
3- Suriye ordusunun içindeki İran askeri ve örgütsel varlığı
4- İran’ın Suriye Hizbullah’ı gibi yerli Suriyeli milis güçleri oluşturması
5- İran’ın Suriye’nin kendisini ideolojik ve demografik olarak değiştirme çabası
Bu boyutları saydıktan sonra Spyer, İranlıların toplumun tamamını değiştirmek için Suriye’de İran içerinde başarılı olan İran Devrim Muhafızları deneyimini uyguladıklarını ifade etti. Suriye’den ayrılmak istemediklerini aksine Suriye’nin güneydoğusunu (El-Meyadin ve Bukemal) fiilen kontrol ettiklerini ekledi. İranlılar ile Rusların çıkarlarının kesiştiğinden, iki strateji arasındaki farklılığa rağmen   İranlıların Suriye’den çıkmalarının en azından şimdilik Rusların işine gelmediğinden bahsetti. İsrail açısından, eğer İranlıları gerçekten Suriye’den çıkarmak istiyorsa beş boyutu ile ‘İran müdahalesi’ni yalnızca vurucu hava gücü ile sona erdirmesinin mümkün olmadığını söyledi.
Spyer, Rusya’nın sahadaki hakem ve Suriye toprakları ile ilgili herhangi bir konuda arabulucu olduğunu, Ortadoğu’daki stratejik çıkarlarının bu konumda kalmasını sağlayacağını, Esed rejiminin ise zayıf ve kurtarıcılarının gücünün esiri olarak kalacağını söyleyerek sözlerini bitirdi.
Son olarak; ABD’li uzman Jennifer Cafarella, Esed’in savaşı kazandığını söyleyenlere karşı çıkarak önümüzdeki 10 yıl boyunca Suriye’nin bir savaş alanı olarak kalacağında ısrar etti. Rejimin harita üzerinde gücünün gerçek kırılganlığını yansıtmadığını ekledi. Rejimin, kazandığı topraklar üzerindeki yüzeysel kontrolünü korumak için gerekli gelirlere sahip olmadığını, güvenlik ve ekonomik açıdan durumun daha da kötüleşeceğini anlattı. Lübnan’ın kötü ekonomik performansının Suriye ekonomisine nasıl olumsuz bir şekilde yansıdığının açıkça görüldüğünü belirtti. Ardından Rusya’nın rolüne değinerek, Rusya’nın da Esed’in siyasi ve askeri krizlerini çözmekte kapasitesinin sınırlı olduğunu ifade etti. Rus hava gücünün her ne kadar yıkım, bombardıman ve masumların öldürülmesi operasyonlarında oldukça etkili olsa da Moskova’nın askeri ve güvenlik açıdan rejimi güçlendiremeyeceğini söyledi.
ABD’li uzman, saha kontrolünün derin olmadığını, bu aşamada yenilmiş gibi görünen ama sona ermeyen DEAŞ, aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen İslami gruplar, Kürt milis güçleri gibi rejimin fiili egemenliğini engelleme yeteneğine sahip başka güçler olduğunu dile getirdi. Suriye’deki ABD varlığının yeterli olmadığını ama rejimin kontrolünü kırabilecek başka güçler olduğu söyleyerek sözlerini tamamladı.
İsrailli araştırmacı Valensi’ye dönersek, sempozyumun sonunda yaptığı yorumda, İsrail’in Esed rejimine bakışını açıkladı. İsrail’in üç noktadan yola çıkarak (Esed rejimini devirmek için Suriye savaşına) karışmamayı seçtiğini belirtti. Bu noktaların ilki; tanıdığın şeytan tanımadığından daha iyidir. İkincisi; rejimin sınır cephesinin sessiz kalmasını sağlaması. Üçüncüsü; kendisini gelecekte İsrail ile herhangi bir savaşa girmekten alıkoyacak başka sorunlarla meşgul olması.
Kimlikleri ve siyasi eğilimleri bir yana ciddi siyasi araştırmacıların Ortadoğu meseleleri hakkında ne düşündüklerini öğrenmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Mesele; sloganlar, temenniler ve tartışmalardan daha büyük, başkalarının bizden bunu beklediğine kendimizi inandırdığımız tutumlara duyduğumuz hayranlıktan çok daha önemlidir.
Daha fazla bilinç, daha az hayranlık ne güzel olur.