Ömer Özkaya
Yazar
TT

Koronavirüs ve Sezar

Sezar’ın ruhu dile gelebilseydi acaba bugünkü Asya ve Batı tablosunu nasıl yorumlardı? Asya'nın zenginliklerini başta Arap ve Yahudi tüccarların elinden alıp Hint ve Çin ile aracıları devreden çıkararak (ne kadar klasik ve tanıdık bir cümle), direkt temas kurarak, sınırsız siyasal ve ekonomik güce ulaşmak, Sezar’ın en büyük amacı idi. Bu amacı Zbigniew Brzezinski, “Büyük Satranç Tahtası” adlı çalışması ile başı sonu belli bir Avrasya jeostratejisine dönüştürerek olacakların ön listesini bir nevi deklare etmiştir.
Batı'nın Doğu’ya doğru bu uzun soluklu hasretinin sebepleri üzerinde tarih yeterince durduğu için tekrar girmemekte fayda var. Yakın tarihlerde de Asya'nın önce Japonya sonra Çin, Kore ve Vietnam ile Batı gündemini ticari, siyasi, ekonomik ve askeri gibi makro ve mikro birçok başlık altında sürekli "meşgul" etmesi sıradan bir olgu haline geldiği için şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan ise, önce Sars sonra da koronavirüs söz konusu olunca yapılan inanılmaz analiz, yorum ve haberlerdir.
Sars ve koronavirüs gibi salgınları “biyo-savaş” parantezine almak, Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” adlı çalışmasının hedefleri ile bir hayli uyumlu olsa da, tüm veri eksikliklerini göz önüne alarak, daha geniş açıdan bakıldığında Çin veya Asya kadar tüm dünyanın tehdit altında olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Unutulmaması gereken önemli bir konu Çin’in; New York’a, Londra’ya, Paris’e ve Berlin’e, Şanghay kadar yakın olduğudur.
Koronavirüs ile ilgili Çin ve diğer devletlerin elde ettikleri verilerin neleri işaret ettiği tam bilinmemektedir. Ancak olayı salt ve basit bir indirgeme ile Çin-ABD ticaret savaşları bağlamında ele almak ciddi bir analiz hatası olacaktır.
Koronavirüsün sebep olduğu hasarlara sadece Çin’in küresel hedefleri ve ABD’nin küresel hegemonyası başlığı altında mercek tutulması, yapılabilecek en büyük karartma olacaktır. Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” kitabında ortaya koyduğu pencereden bakıldığında ve buna ek olarak güncel parametreler açısından da konuya yaklaşıldığında, görünür "fail" ya da "failler"in şüphelenilen aktörlerin olmayabileceğini de hesaba katmak gerekmektedir.
Aşırı ticarileştirilmiş ve ideolojize kişilikler olarak meydana gelen ya da getirilen olayları ele almak, gerçek sebebi gözden kaçırmaya neden olmaktadır.
Sezar ve Batı açısından Asya, “zenginliklerin ve gücün kaynağı” olarak hep siyasal, ekonomik ve askeri iştah açıcı olarak değerlendirilmiştir, bu ilkel ve basit değerlendirme “insan” denen varlık için yanlış ve şaşırtıcı da değildir. Ticari insan ve siyasi insan olarak koronavirüs değerlendirmeleri yapmak, analizleri ortaya koymak, insanlığın Çin ve Asya emtia çıngıllarında kaybolması demektir. Ne yazık ki olan da budur.
Eş zamanlı daha hazin olan ise, Asya’nın, Batı'nın dolar ve değerler anaforu çıngıllarında kaybolmaya aşırı teşne olmasıdır. "And olsun ki biz Ademoğlu’nu çamurdan yarattık" ayeti, çok geniş anlamı ile alınırsa koronavirüsün ilahi bir ceza olarak da nitelemek mümkün olabilecektir.
Ademoğlu’nun yapı olarak aslından ne kadar uzaklaşabileceğini ve "başka" ellerde bu balçığın nasıl bir başka "yaratığa" dönüşebileceğini "And olsun ki biz Ademoğlu’nu çamurdan yarattık" ayeti yeterince izah etmektedir. Şüphesiz ki koronavirüs gibi salgınlara dinsel ve ilahi bir açıdan da bakmak bir başka "ilahi ceza"ya dönüştürülmüş durumda.
Oluşmuş bir durumdan tüm aktörlerin post ve güç devşirmesine şaşacak durumda olmamak ile birlikte koronavirüsün laboratuardan kaçmış bir frankeştayn olup olmadığını bilmek, Ademoğlu için önemli midir? “Nemrut ile Sinek” kıssasında olduğu gibi “bir devi bir virüs bile yenebilir” hükmü verilecekse, Ademoğlu’nun günde kaç defa “nemrut" olduğunu ve her "dev"e bir sineğin musallat olabileceğini kabul etmek zorunludur.
Böyle bir durumda “Koronavirüs nedir” sorusuna çok yönlü yanıt aramak ve çok politik bir söylemle her olasılığı masaya yatırmak, küresel bir sorumluluktur. Böylesi bir görev de öncelikle Çin’e ve diğer küresel güçlere düşmektedir.
Koronavirüs ile Çin bağlamında Çin’e ve dünyaya hem ne olduğu hem ne olmadığı bilinmemektedir. Bu yalın gerçeğe tüm aktörler ve hatta bireyler istediği "elbiseyi" giydirmektedir.
Sezar'ı Doğu Akdeniz kıyılarından Asya içlerine çağıran "ses" hep değişiklik gösterse de sonuçta "çamur" kadar yalın durmaktadır: Ekonomik, ticari, siyasi ve askeri yani güçsel…
Bu bağlamda Brzezinski “Büyük Satranç Tahtası” kitabı ile bu ilkel ve yalın isteği, strateji kavramı ile daha üst bir lige terfi ettirmiş gibi görünse de küresel hegemonyanın yolunun geçtiği coğrafyadan bir gün mal, hizmet ve teknoloji akışının yani zenginlik akışının kesilebileceği olgusu ile yüzleşmek, koronavirüs ile yüzleşmek kadar ve hatta ondan bile ürkütücü olabilecektir. Brzezinski’nin öngörmediği de budur. Beslendiği ve yaşama bağlandığı alanı “tahrip ederek egemen olayım” derken intihar etmek, Büyük Satranç Tahtası adlı kitap da ihmal edilmiş duruyor.
Dr. Strange filminde Hong Kong, Londra ve New York merkezlerine yönelik karanlık güç saldırısı vardı. Bu karanlık güce karşı erdemi keşfetmiş ve tüm ilkel güdülerini Nepal’de bir tapınağa gömmüş Dr. Strange ve müttefikleri, Hong Kong (Pekin), Londra ve New York’u kurtarıyordu. Bakalım Dr. Strange kim olacak ve bakalım Sezar’ın ruhu Doğu Akdeniz kıyılarında ve Asya içlerinde nasıl dile gelecek?
"Ve çocuk dinozorları serbest bıraktı." - Jurassic Park filmi-