Hüseyin Şubukşi
TT

Korkudan korkmak

İslam dünyasında ‘dini söylemin’ geliştirilmesi hususunda uzun süredir tartışmalar yaşanıyor.
Destekleyenler ve karşı çıkanlar, yenilikçiler ve gelenekçiler arasında bitmek bilmez münazaralar gerçekleşiyor.
Dini söylem nihayetinde geleneksel kalıpların içinde esir olmaya devam ediyor.  
Bana ve bu görüşü paylaşan birçok kişiye göre, ‘dini söylemde reform yapılması" son yüzyılda radikal olarak sadece bir yerde, Mustafa Kemal Atatürk döneminde Türkiye’de yapılabildi.
Atatürk İslam dinini ülkenin 1924 Anayasasına koydu ancak, "Siz dünya işlerinizi daha iyi bilirsiniz" hadisini de pratikte uyguladı.
Kurumsal bir devlet kurmak için çaba gösterdi, yargı, parlamento, özgürlükler, sanayi ve tarım üzerine odaklandı.
Onun döneminde ayrıca en önemli aydınlanmacı din adamları zuhur etti, Risale-i Nur Külliyatının müellifi Said Nursi bu âlimlerin başında geliyordu.
Mustafa Kemal, İslam’da ‘din adamı’ yoktur ilkesi uyarınca, din adamlarının devletteki etkilerini sınırladı.
Ancak Atatürk’ün bu tecrübesi bölgede tekrar etmedi, bunun başlıca sebebi ise korkuydu.
Korku herhangi bir durumun sürmesi ya da inkâr edilmesindeki en etkili unsurdur.
Özellikle siyaset alanında böyledir. Bugün dünyada korkudan daha etkili bir güç yoktur. Korkunun etkisi, siyasi partilerin, ekonomik kurumların ve din adamlarının etkisini aşmaktadır.
Ünlü İtalyan düşünür, ‘Hükümdar’ kitabının yazarı Niccolo Machiavelli, "Seni sevmelerini sağlayamazsan, senden korkmalarını sağla" der.
Tanınmış Amerikalı yazar Bob Woodward, Trump’ın Beyaz Saray’daki ilk yılını anlattığı kitabı için ‘Korku’ başlığından daha uygun bir başlık bulamamıştı.
Bugün, Rusya, İran, Çin ve Kuzey Kore'de iktidarda olan rejimlerin en büyük enstrümanı korkudur.
Lübnan’da Başbakan Refik Hariri’nin Hizbullah tarafından suikasta maruz kalmasının ardından, aynı kaderi paylaşma korkusu, Hizbullah’ın muhalifi ve destekçisi olan partilerin üzerine sindi.
Korku ekonominin üzerinde egemenlik sağlar, Çin-ABD savaşının çıkmasından korkulur, ABD’de gelecek seçimlerin sonuçlarından ve dünyaya etkilerinden korkulur, koronavirüs ve benzeri bulaşıcı hastalıklardan korkulur.
Arap ülkelerinden birinde psikiyatr olarak çalışan bir dostum var, geçen yıl kliniğe gelenlerin sayısında yüzde 400’lük artış olduğunu söyledi. Gelenlerin genel şikâyetinin, uykusuzluk, stres, istem dışı idrar kaçırma olduğunu ve bu durumların başlıca sebebinin ise korku olduğunu söyledi.
Korku, siyasete ve dini söyleme sirayet ederek, neşe ile huzuru adeta yok etti.
Korku kâbuslara neden olur, halklar kâbus ve dram ile değil ancak hayalleriyle ilerleme sağlar.
Dünya üzerinde yayılan korku, insanların kurumlara olan güvenini de sarsıyor. Güvenin yeniden kazanılması hayati bir meseledir.