Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

İran komplolarla koronayı siyasallaştırıyor

İran, Çin’den sonra koronavirüsünün neden olduğu küresel salgının ana merkezi olarak öne çıktı. Daha da endişe verici olan, İran’ın koronavirüs vakaları hakkında bildirdiği sayının Japonya, Güney Kore hatta İtalya’dan çok daha az olmasına rağmen bu resmi rakamların gerçeğe meydan okumasıdır. İran’da ölüm oranları yüzde 10’dan daha fazla ki bu oran dünyanın geri kalanından çok daha yüksek.
İran’ın içindeki ve dışındaki gözlemciler, hükümetin korona konusunda gerçeği söylemediğini ve bir salgına dönüşme riskinin büyük olduğuna inanıyorlar. Afganistan’dan Kanada’ya dünyanın geniş bir bölgesinde ortaya çıkan vakalar izlendiğinde kaynağının İran olduğu görülüyor.
İran’da vakalardaki en büyük artış geçen hafta yaşandı. Sokaklarda yere yıkılan insanlar ile ilgili korkunç videolar sosyal medya ağlarında paylaşıldı. Oysa hükümet, iki hafta önce hastalığın tam anlamıyla kontrol altına alındığını vurgulamıştı. İran’da koronanın en çok vurduğu şehirler, Gilan, Kum ve Tahran oldu. Hükümet yeni bir kampanya başlattığını ve 300 bin kişiden oluşan bir ekibin evleri dolaşarak hastalığa yakalananları (ya da en azından hastalık belirtileri gösterenleri) tespit etmek için İranlıları sağlık kontrolünden geçireceğini açıkladı. Bu, yetkili makamların hastalığa yakalanan birçok kişinin belki de personel eksikliği yaşanan ve aşırı kalabalık hastanelerde zorla karantinaya alınma korkusu sebebiyle tedavi olmak için başvurmadığından endişelendiğini gösteriyor. Bu endişede, ciddi bir halk sağlığı krizinde güven eksikliğinin tehlikelerinden biri yatıyor.
Bu yüzden, Besic güçleri hastalığı ortadan kaldıracağını deklare etti. İran’ın virüse verdiği tepki şu ana kadar belirsizdi. İran rejimi ilk vakalarını bildirmeyi erteledi ve virüsün yayılma oranlarını daha az göstermeyi sürdürdü. Ne var ki İranlı yetkililer çok az sayıda vaka olduğunu bildirirken milletvekillerinden biri, sadece kendi seçim bölgesi Kum şehrinde 50 kişinin öldüğünü açıkladı. Ancak, İran Sağlık Bakanlığı hemen harekete geçmek yerine bu kadar kişinin hayatını kaybettiğini reddetti. İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani, Başsavcılığı milletvekilinin iddiasını soruşturmakla görevlendirdi. Şemhani, “Gerek yanlış raporlar yayınlamak gerekse gerçeği gizlemek, ulusal güvenliği sarsmak ve toplumun dayanaklarını zayıflatmaktır” diye konuştu.
Dünyanın en istikrarsız bölgelerinden birinin merkezinde yer alan İran’da hastalığın görülmesi, Ortadoğu’daki belirsizlik patlamasında yeni bir unsurun ortaya çıkmasına yol açtı. İç muhalefetten, nüfuzuna yönelik bölgesel tepkiye ve ABD’nin baskılarına İran zaten içeride ve dışarıda ciddi sorunlarla yüz yüzeyeydi. Ancak rejimin bu halk sağlığı krizine verdiği tepki muhtemelen tüm bu cephelerde elini zayıflatacak.
Gelen bilgilere göre sağlık çalışanlarının vaka sayısı, eksiklikler ya da ölenlere ilişkin bilgileri paylaşmalarını önlemek için hastanelere devlet güvenlik görevlileri gönderildi. Bu bilgiler şimdi ulusal güvenliğe bir tehdit sayılıyor ve paylaşanlar para ya da hapis cezası ile cezalandırılıyor.
Salgın açıkça İran hükümetinin en üst düzey yetkilileri arasında da yayılıyor. Sağlık Bakanı Yardımcısı İreç Herirçi, 25 Şubat’ta kendisinde koronavirüs tespit edildiğini doğruladı. Oysa bizzat kendisi, birçok kez krizi önemsemeyen açıklamalar yapmıştı. Sağlık Bakanı ile düzenlediği basın toplantısında öksürdüğü ve aşırı bir şekilde terlediği görüldü ve bu görüntüler hızla yayıldı. Aynı zamanda Koronavirüsle Mücadele Komisyonu Başkan Yardımcısı olan Herirçi kendisinde virüsün tespit edilmesinden bir gün önce resmi televizyon kanalında canlı yayınlanan röportajı sırasında burnunu eliyle silmiş ve eliyle ağzını kapatmadan öksürmüştü. Bu endişe verici bir göstergeydi çünkü İran’da gerçeğin gizlenmesinin yanı sıra yetkili kişilerin de virüsle mücadelede umut edildiği gibi tecrübeli ve bilgili olmadıklarını ortaya çıkardı.
O zamandan beri virüs daha da yayıldı. Gelen raporlardan birine göre halihazırda 23 İranlı milletvekilinde yani parlamento üyelerinin yüzde 8’inde COVID-19 tespit edildi. Bu hastalık nedeniyle Hamaney’in danışmanı başta olmak üzere 3 üst düzey yetkili hayatını kaybetti. Hastalık teşhis edilen bir diğer üst düzey yetkili, 1979’daki ABD Büyükelçiliği rehine krizi sırasında “Rahibe Mary” adıyla bilinen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Masume Ebtekar’dı.
İran’ın gerçeği söylemediği hissi, rejime yönelik büyük protesto gösterileri ve son zamanlarda rejimin başka bir konuda insanları kandırmaya çalışmasından kaynaklanıyor. Ocak ayında İran Devrim Muhafızları, Tahran’dan havalanan Ukrayna yolcu uçağını düşürmüştü. Yetkililer uçağın düşürülmesinden sorumlu olduklarını ancak birkaç gün sonra itiraf etmişlerdi.
Gözlemciler, İran’dan gelen yolcular aracılığıyla  koronavirüsün Irak, Bahreyn, Afganistan, Umman, Lübnan, BAE, Kanada ve Suudi Arabistan’da yayılmasından İran’ın sorumlu olduğunu belirtiyorlar. Hastalık konusunda yaşanan güven eksikliği insanları açıkça rejim aleyhine konuşmaya hatta alay etmeye itiyor. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de lütfedip koronavirüsün, İran’ın korkuya kapılıp kendisini dünyaya kapatmasını amaçlayan bir düşman planı olduğu açıklamasını yaptı.
Virüsün görülmesi ile diğer ülkeler Çin’e seferleri durdururken İran bu seferleri sürdürdü. İran’da virüs görüldüğünde ise Velayet-i Fakih rejimi ile dayanışma amacıyla Lübnan, İran’a seferlerini durdurmadı ki bu, Lübnanlılara karşı tam bir sorumsuzluktur.
İran’ın ekonomik felaketine, GSYİH’nın 2019 yılında yüzde 10 oranında düşmesi ve IMF’nin 2020’de büyüme oranının sıfır olacağı tahmini de eklendi. Ancak şimdi bu oran bile tehlikede. Çünkü İran korona nedeniyle,  hükümetin özel rakamlarına göre salgının merkezi olan Kum şehri başta olmak üzere dini mekanları ziyaret eden milyonlarca kişiden elde ettiği geliri de kaybedebilir. Ziyaretçilerin çoğunun bu ziyaretlerini iptal edecekleri tahmin ediliyor. Nitekim Lübnan’da birçok kişi artık İran’ın adını bile duymak istemiyor. Bunun yanında, İranlı işadamları hastalık nedeniyle dünyanın ticaret merkezlerine gitmekte zorluklar yaşayacaklar. Yurt dışında çalışmak için başvuruda bulunan İranlıların yeni iş bulmaları zorlaşacak. Halbuki bu, işsizlik oranları nedeniyle rejim üzerindeki baskının azalmasını ve gönderilen paralar ile ekonominin güçlenmesini sağlamıştı. Dolayısıyla İran para biriminin değer kaybetmesi şaşırtıcı değildi.
Ekonomik sorunların yanı sıra, Irak’ta yeni bir karşıt dalga ile karşı karşıya kalan İran’ın bölgesel nüfuzu da var. Irak’ta yozlaşmış İran nüfuzuna karşı dev protesto gösteriler düzenleniyor. Lübnan’da ise İran’a hac için giden Hizbullah savaşçılarından ülkeye dönenler karantina altına alınmayı reddediyorlar. İran’da aldıkları telkinlere dayanarak bunun İran’ı hedef alan komplonun bir parçası olduğunu öne sürüyorlar ki bu da Lübnan’da daha ciddi zorluklara neden olabilir. Bu mesele nedeniyle Irak veya bölgenin herhangi bir yerinde İran, bölgesel nüfuzunun ve güvenirliğinin keskin bir biçimde aşınmasına tanık olabilir.
Suriye’den Yemen hatta Afganistan’a bölgenin dört bir yanındaki çatışmalara katılmak için ülkeler arasında geçiş yapan İran’a bağlı silahlı vekillere, milis güçlerine, Devrim Muhafızlarına ve onlara eşlik eden Hizbullah savaşçılarına neler olacağı da belli değil. Koronavirüs, İran makamlarının zaten olumsuz olan imajının daha da olumsuz hale gelmesine neden oldu.
Şimdi belirsiz bir döneme giriyoruz. İran ekonomisi hala aşırı bir baskı altında ve siyasi rejime duyulan güven gittikçe azalmışken buna bir de üst düzey yetkililer arasında yayılan salgın eklendi. Mevcut krizin ortasında dini kurumda gerçekleşecek bir iktidar değişiminin, kitlelerin seferber edilmesini gerektirdiği için büyük bir tehlike oluşturacağını söylemeye gerek yok. İranlılar bunun için evlerinden çıkıp virüse yakalanma olasılığına meydan okumaya hazırlar mı?
Onlar daha çok ülkeyi tamamen terk etmeyi tercih ediyorlar.