Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

​Hamaney başka bir Hamaney’in önünü açıyor

Geçen ay düzenlenen İran parlamento seçimleri, Muhafazakar ve radikallere büyük bir başarı kazandırdı. Parlamentoda 290 olan toplam sandalye sayısının 221’ni kazandılar. 2016 seçimlerinde 121 sandalye kazanan Reformcular ve ılımlılar ise 19 sandalye kazandılar. Seçim sonuçları, Tahran’da güç dengesini büyük ölçüde değiştirdi ki bunun İran’ın iç ve dış politikasına ciddi yansımaları olacak. Dini Lider Ali Hamaney’e bağlı güçler, İran’ın iktidar kurumları üzerindeki kontrollerini pekiştirmek için iyi bir konum elde ettiler ve muhtemelen 2021 başkanlık seçimlerini de kazanacaklar.
İran liderliği, koronavirüsün ülkesinde yayılmış olduğunu bilmesine rağmen seçimleri düzenlemekte diretti. Virüsün yayıldığını gizleyerek bunu aşabileceğini sandı. Seçim döneminde liderlik, iç içe geçmiş ve hepsi birlikte Hamaney’in 1989’da iktidara gelmesinden bu yana İslam Cumhuriyetine yönelik en büyük varoluşsal sorunu oluşturan birçok kriz ile mücadele etti. Ülke, rejimin ikinci en güçlü adamı ve İran Devrim Muhafızları’nın en aktif gruplarından Kudüs Gücü komutanı General Kasım Süleymani’ye suikast düzenlediği için ABD ile savaşın eşiğindeydi. İran ekonomisi, ABD yaptırımları, kötü ekonomik yönetim ve yaygın yolsuzluk sebebiyle gittikçe çöküyordu. Bu, halk arasında istisnai düzeylerde hoşnutsuzluk, kayıtsızlık ve maddi durumun kötüleşmesine yol açtı. Bütün bu korkunç sorunlar arasında en kaygı verici olanı ise, 81 yaşında ve tüm bu krizlerin başlangıç noktasını oluşturan Hamaney’in varisinin kim olacağı konusunda kulislerde yaşananlar ve yaşanmaya devam edilenlerdir.
Hameney, bu sorunların üstesinden gelmek için en güvenli stratejinin, bir yandan farklı grupları ile güvenlik güçlerini kapsayan destek tabanını güçlendirirken diğer yandan özellikle İran halkı saflarındaki rakiplerine ve düşmanlarına hiçbir taviz vermemek olduğu sonucuna varmış görünüyor.
Bu konuda görüşüne başvurduğum kişi şöyle konuştu: Aslında Hamaney bu stratejiyi iki yıl önce yani ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesinden sonra belirledi. Trump’ın anlaşmadan çekilmesi, Hamaney’in ABD’nin İslam Cumhuriyetine varoluşsal bir tehdit oluşturduğuna yönelik kanaatini pekiştirdi. Söz konusu stratejisinin temel dayanaklarını Şubat 2019’da yaptığı bir konuşmada Hamaney şu şekilde açıklamıştı: İran, yol gösterici ve adanmış daha küçük İslamcı kuşak ile Büyük bir İslami İran inşa ederek İran’ın devrimin ikinci adımına doğru ilerlemek zorundadır. O zamandan beri Hamaney, cumhuriyetin İslami oluşumlarını diğer bir deyişle fiili olarak kendisi ile Muhafazakar ve radikal destekçilerinin kontrolü altındaki seçilmeyen kurumları güçlendirmek için çabalıyor. Öte yandan, cumhurbaşkanlığı ve yasama organı gibi seçilmiş kurumları ise zayıflatmaya ve kendisine boyun eğdirmeye çalışıyor. Sessiz sedasız kendi küresel vizyonunu kucaklayacak ve mirasını sürdürecek bir halefin seçiminin önünü açıyor.
Hamaney’in takip ettiği strateji risklerle dolu çünkü halkın büyük bir çoğunluğu ve aralıklı olarak cumhurbaşkanlığı ve yasamayı kontrol eden ılımlı ve reformcu güçler bu planına karşı çıkıyorlar. Ne var ki kendisi bu stratejide ısrar ediyor gibi görünüyor. Zira parlamentoyu kendisine boyun eğen bir organa dönüştürmesi vizyonunu gerçekleştirme yolunda önemli bir adımdır.
Son seçimlerde aralarında 80 milletvekilinin olduğu 9 bin aday yani toplam aday sayısının yüzde 56’sının adaylığı Anayasayı Koruma Komisyonu tarafından reddedildi. Söz konusu komisyon, seçimle göreve gelmeyen ancak adayların kabul edilmesi konusunda keyfi bir takdir özgürlüğü ve yetkisine sahip 12 muhafazakar kişiden oluşan bir komisyondan ibarettir. İran İslam Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bu kadar büyük ve çok sayıda aday seçimden uzaklaştırıldı.
Buna rağmen hükümet, meşruiyetini ve popülerliğini kanıtlayacak yoğun bir katılım umuduyla İranlıları oy kullanmaya teşvik etti. Hamaney açıkça kendisini sevmeyenlere bile seçimlere katılma çağrısında bulundu. Fakat tüm bunlara karşın katılım oranı yüzde 42.5’i geçmedi ki bu, İslam Cumhuriyeti tarihinde en düşük orandır.
Reformcu ve ılımlı adayların toplu diskalifiyesi katılım oranının az olmasında büyük bir rol oynadı. Öte yandan, son üç yılda güvenlik güçlerinin 1989’dan beri hiçbir dönemde olmadığı kadar çok sayıda protestocuyu öldürdüğünü ve tutukladığını unutmayan insanlar arasında geniş çaplı bir kayıtsızlık, öfke ve yorgunluk duygusu da vardı. Buna ilaveten insanlar seçimlerden çok işsizlik oranları, yaygın enflasyon ve yaşam standardında genel bir düşüş  dahil olmak üzere ekonomik durgunluğun manevi sonuçlarıyla meşgullerdi.
Bunlara bir de İran Devrim Muhafızları tarafından düşürülen Ukrayna yolcu uçağı trajedisi eklendi. Bu konuda söylenen yalanlar ve gizleme çabaları, hükümet karşıtı yeni bir protesto dalgasının patlak vermesine yol açtı. İslam Cumhuriyetine yönelik bir güven ve güvenirlik krizi doğurdu. Bu da, seçimlerde katılım oranının az olmasına katkıda bulundu.
Muhafazakar ve radikaller şimdi Tahran’da yasama organı, yargı, güvenlik güçlerinin tamamı dahil iktidarın tüm kilit noktalarını kontrol ediyorlar. Dolayısıyla gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kazanmak için ellerinde iyi bir fırsat var. Buna ek olarak; son seçim zaferi büyük olasılıkla Hamaney’in daha fazla İslami radikalleşme ve siyasi kurumları güvenlik kurumlarına dönüştürme stratejisinin uygulanmasının hızlandırılmasına katkıda bulunacak. Bunun sonucunda, ılımlı ve reformcu güçlerin marjinalleştirilmesi sebebiyle İslam Cumhuriyeti daha az hoşgörülü olacak ve Hamaney’in daha radikal ve aşırı bir halefinin önünü açma şansı artacak.
İranlı yetkililer birçok kez baskı altında ve zayıf bir konumda müzakereleri kabul etmeyeceklerinin altını çizmişlerdi. Dolayısıyla Başkan Trump’ın benimsediği “azami baskı” politikasına karşı İran’ın “azami direniş” politikasını sürdürmesi şaşırtıcı değil. Bu yüzden nükleer anlaşmayı ihlal etti ve bunun sonucunda İran’ın nükleer silah üretme zamanı birkaç aya indi. İran’a bu meydan okumasında, Arap devletlerindeki vekillerinin tutumu da yardımcı oldu. Lübnan’da Hizbullah, kara sınır kapılarının yanı sıra Lübnan hava sahasını Mahan Air şirketinin uçaklarına açık bıraktı. Lübnan hükümeti bu yüzden şimdi koronavirüs vakalarının sayısını bilmiyor. Hükümet, Lübnanlılardan evlerinde kalmalarını talep ettiğinde Hizbullah buna da uymadı.
Sosyal medyada Hizbullah’a bağlı çevrelerde virüsün bulaşması nedeniyle görülen intihar vakalarına ilişkin  dolaşan haberleri umursamadan aileleri için Beyrut sahiline geziler düzenledi. Buna ilaveten İran, Yemen’de Yemenlilere vaat edilen barışın gerçekleşmesini önlemek için Husileri güçlendirmeye çalıştı. Tüm bunlara rağmen İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, IMF’den para yardımı istemekten çekinmedi. Bu, Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah’ı, Lübnan’ın IMF’nin yardımını istemesine yönelik belirsiz tutumunu düzeltmeye itti. Ancak diğer yandan Hizbullah, Lübnan’da karar mercileri üzerindeki baskısını da sürdürdü. İran’da güvenlik güçleri şehir ve köylerdeki tüm sokakları boşaltıp insanları evlere hapsederken hükümete “olağanüstü sağlık hali” ilan etmesine bile izin vermedi. Bunun üzerine hükümet, anlamı belirsiz bir “genel seferberlik” ifadesi icat etmek zorunda kaldı.
Bir virüs ülkesine sızıp birçok vatandaşının canını alırken nükleer silah ve dış askeri müdahaleler İran’ın ne işine yarayacak? Diğer ülkeler de İran’dan farklı değil ama önceliklerini değiştirdiler. İran, dünyanın kendi halklarına gösterdiği şefkat ve acımanın İran halkını da kapsayacağını sandı. Koronavirüsün, yaptırımların kayıtsız ve şartsız kaldırılmasıyla ABD-İran müzakerelerinin devam etmesi için küçük de olsa bir fırsat sağlayacağını ve buna bağlı olarak dünyanın yüzleştiği en kötü sağlık krizinde İran halkının ihtiyacı olan tıbbi ekipman ve ilaç yardımını alacağını zannetti.
Dini lider, salgının egemenliğini tanımayı reddediyor. İran, Demokrat adayın kazanması durumunda ikili müzakerelere dönmeyi kabul etmek için gelecek kasım ayında düzenlenecek ABD başkanlık seçimlerini bekliyor. Demokrat bir başkanın da herhangi bir anlaşmanın maddelerinin genişletilmesini isteyebileceği ise aklına gelmiyor. Eğer Trump ikinci kez seçilirse bu durumda İran, gelecek yılın ortalarında düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimlerini bekleyecektir. Seçimleri ancak radikal bir ismin kazanması halinde Hamaney müzakerelere dönmek için yeterli güvenceye sahip olduğunu hissedecektir.
Koronavirüsün dünyayı doğal boyutuna döndürdüğü kesin. Ne nükleer ne de geleneksel silahlar ona karşı başarılı oldu. Büyük şirketler yayılmasını kısıtlayamadı. Küçücük bir virüs, kibirle kasılan kişilerin kibrini yerle bir etti. Bu vesileyle Hamaney’in virüs kurbanlarının ailelerine başsağlığı dilemediğini, Hizbullah Genel Sekreterinin son konuşmasında İran’da yaşanan felaketten hiç bahsetmediğini de belirtelim. Aksine Hizbullah milletvekillerinden Ali Ammar tedbir gereği ateşi ölçüldüğünde şunu söylerken çok mutluydu: Bu, İran’dan gelen bir ateş!