Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

Akıl, komplo teorilerini ve virüsü yeniyor

Hükümetler, koronavirüsün yayılmasını engellemek için gerekli katı tedbirleri aldı. Ancak ırkçı, aşırılık yanlısı fikirleri, batıl inançları, korku ve panik ortamında gelişen komplo teorilerine olan inancı azaltmak için bu tedbirlerin dışında acil psikolojik önlemler almamız da son derece önemlidir.
Salgının hızla yayıldığı son iki ay boyunca yukarıda belirtilen durumlara odaklanıldığını ve salgının ilerleyen aylarda artmasının beklendiğini gördük.
Komplo teorileri olarak ABD topraklarına ulaşana kadar virüsün Çin ekonomisine bir saldırı olarak ABD’de üretildiği söylendi. Daha sonra komplo, benzeri düzeyde gülünç senaryolara dönüştü. Çinli bir yetkili, ABD ordusunu virüsü üretmekle suçlayarak bu tür tehlikeli fikirleri tekrar tekrar ortaya koydu. Ancak Pekin bu durumu inkar ederek doğru bir hamle yaptı. Virüsün Trump yönetiminin Çin mallarına uyguladığı vergilerden sonra ABD’lilere cevap vermeye hazırlanan Çin laboratuarından sızdığı yönünde başka bir komplo teorisi daha duyduk. Bu liste, aldatmacalar ve böyle zamanlarda gelişen zihinsel halüsinasyonlarla uzayıp gidiyor...
Komplo teorileri, salgınla mücadelede başarısızlık yaşandığına dikkati çekmek üzere bir bahaneye de dönüşüyor. Üst düzey yetkililerin kendilerine karşı biyolojik bir savaş yürütüldüğünü yinelediği İran rejimi, korona ile gerçek bir şekilde ilgilenmek üzere krizin kökenine dikkat çekmede başarılı olamayan girişimde bulunuyor. Nitekim çok sayıda insan öldü. Hatta yetkililerin bile ‘biyolojik bir savaş olduğunu değil, ölüm fermanlarını ilan eden’ alınlarındaki terleri sildiklerini görüyoruz. Ancak bu salgınla mücadelede bir gevşeklik var ve virüs yanlış bir propaganda aracına dönüştürüldü.
Aynı şekilde virüsün günahkar eylemleri nedeniyle Çin’in başına gelen bir ceza olduğu şeklinde efsaneler de dönüp dolaşıyor. Bu efsane, virüs Wuhan şehriyle sınırlıyken tekrarlanıyordu. Ancak orada neredeyse ortadan kayboldu ve din, etnik köken ayrımı gözetmeksizin dünyanın diğer bölgelerine de yayıldı. Peki; şu an bu durum nasıl yorumlanabilir?
Tabii ki bunlar kökleri Orta Çağ’a dayanan, destanların hüküm sürdüğü ve bilimsel aklın kaybolduğu iddialardır. Tsunami veya büyük insani kesimleri etkileyen bir mikrop gibi her doğal felakette eski mantıklarını ve dünyaya dair algılarını empoze etmeye çalışan iddialar ortaya çıkıyor.
İzolasyon savunucuları, bu gibi koşullarda medeniyetsel yakınlaşma ve küreselleşmenin başarısız olduğunu, insan zihninin egemen korku atmosferini sömürücü mikroskobik bir virüse karşı zayıf olduğunun kanıtlandığını vurgulayarak seslerini yükseltme fırsatı buluyorlar. Zira bu kesim, aynı zamanda aklın sesi zayıfladıkça endişe duygularının çoğaldığını da ifade ediyor. Amaçlanan ise yüzyıllar boyunca insanın ve keşiflerinin kabiliyetinden şüphe etmek ve bilimsel olmayan itaatkâr düşünceye öncelik vermektir. Bu uğurda paniğe rağmen bilim kazanırken insan aklı da iyileştirici bir aşı bulmak için zamana karşı yarışıyor.
İzolasyon ve bölünme çağrıları doğru değil. İnsanlar kendilerini fiziksel olarak birbirlerinden ayırdı. Ancak insanlar, benzeri görülmemiş bir düzeyde Kovid- 19’un yenilgisini istiyorlar. Bilim insanları ise hastanın hangi ülkeye, mezhebe veya etnik kökene ait olduğunu düşünmeksizin bir ilaç bulmak için yarışıyor.
Havaalanları ve pazarlar şu an bomboş. Ancak yeni tip koronavirüsün yenilgisi sonrasında, yakın bir zamanda daha kalabalık ve daha canlı olacaklar. Zira zorlu vakitlerde sesleri yükselen şüpheciler karşısında insan aklının gücü karşısında daha önce, güçlü bir yaşam, insani ve medeni iletişim arzusu ortasında başka karmaşık hastalıklar da yenilgiye uğradı. Bu nedenle fırtına dindikten sonra daha fazla sempatizan ve destekçi kazanmaması için bu sıkıntıyla sürekli olarak mücadele edilmelidir.