Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

​Depremden sonra bir köy

Uyanıyorsunuz ve keder ile hüznün sizi beklediğini görüyorsunuz. Sonu görünmeyen ölüm dizisi, insanın katlanabileceğinden daha büyük. Sabah haberlerinde, ölüm mutfağının gece İtalya, İspanya, İran veya başka bir yerde hızlıca hazırlamış olduğu cenazelerin tadı var. Telefonların naklettiği sayıların bir sonu yok. Siz son saatlerde ölenlerin sayısını kontrol ederken muhtemelen birileri daha ölüyor. Sayılara güvenip son olarak kabul etmeyin. Bu arada ölüler konvoyuna katılan cesetler var. Ucu açık bir katliamın ortasında ve herhangi türden bir kurtarıcıya güvenemeden ölüm hakkında yazdığınız duygusu sizi derin bir yenilgi duygusuna boğuyor.
Yaşama iradesinin kendisini nasıl ifade ettiğini gördüğünüzde bir teselli buluyorsunuz. İtalyanlar akşamları balkonlara çıkıp, daha fazla kapıyı çalan ve duvarlar arkasında korkuyla yaşayanları avlayan canavara bilerek meydan okur gibi şarkılar söylüyorlar. Seri katili kışkırtmaya yönelik bu derin arzu sizi sarsıyor ama aynı zamanda küresel köyün vatandaşlarının ilk kez çıplak ve kaderine terk edilmiş gibi göründüklerini de hatırlatıyor. Kara ziyaretçinin kendisini avlama zamanının geldiğine karar verdiğinde insanın sığınacak bir yeri olmadığını bilmesi duygusu ıstırap verici. Birisini aramanın bir anlamı yok çünkü yanıt gelmesi zor. Yanıt verse bile tekrarlanan ve yazgıyı değiştirecek türden olmayacağı kesin teşvik ve destek ifadeleri ile yetinecektir.
Küresel köy anlaşmazlıkları ve çatışmalarına rağmen umut vericiydi. Sorulara boğulmuştu. Çin çağına mı girdik yoksa bu yolda mı ilerliyoruz? Asya kükremesi diğer her şeyin önüne geçerse nasıl bir ABD olacak? Güzel Avrupa, yaşlılık, kırışıklık, müzelerin ruhları ve hatıraların yükü altında emekliye mi sevk edilecek? Mevcut efendisi, yönetimde kalmakta Stalin’i bile geçmeyi hayal eden Rusya’nın kaderi ne olacak? Salgınlar kendisine ulaşmadan önce bile kan kusan korkunç Ortadoğu ne olacak? Bütün bunlara rağmen küresel köy, gelecekte bilimsel ilerleme ve teknolojide daha büyük atılımların, dünyanın farklı bölgelerinde adaletsizliğin veya bazı formlarının gerilemesi beklentisi içindeydi.
Küresel köyde yaşam balayı gibi değildi. Gerçek çatışmaları, ateşli rekabetleri, silah cephaneleri nefretlerini ve zorbalıklarını kusmak için fırsat kolluyorlardı. Madenler, kaynaklar ve piyasaları ele geçirmek için hummalı bir yarış içindeydi. Nazik gülümsemeler ve anlaşmalı sözler, karşılıklı indirilen bıçak darbelerini gizleyemiyordu. Zorluklara ve kimi zaman bazı korkulara rağmen dünyanın ilerlediği, teknolojinin insanlara çocuklarının geleceğini şekillendirmek için gereksinim duydukları silahı sağlayacağına dair bir duygu vardı.
Yine de endişe ve kaygı eksik değildi. Tecrübeler, ilerlemiş bölgelerin ilelebed yoksul ve sefil bölgelerin kaderinden bağımsız ve onları yok sayarak yaşamayacaklarını köyün sakinlerine öğretmişti. Bencilliğin artık sürdürülebilir olmadığını, kendi istikrarı için komşusunun istikrarının şart olduğunu öğretmişti. Sefil ve yoksul bölgeler, yoksulluk, batıl inançlar ve yanılsamalar oranının yüksek olduğu, geçmişin okullarına, kitaplarına ve hayat tarzına tüm ağırlığıyla egemen olduğu bölgelerdir. Elbette suçları neredeyse katil hükümetlerin işledikleri suçlara eşdeğer başarısız hükümetleri de unutmayalım. Tüm bunlara rağmen, dünya yoksulluk, küresel ısınma vb. kendisini endişelendiren sorunlarla yüzleşme kapasitesine sahip olduğundan emin görünüyordu. Son yıllarda dünyanın yolu üzerinde zorlu sınavlar eksik olmamıştı. Berlin Duvarının yıkılması. Tek bir kurşun atılmadan Sovyetler Birliği’nin yıkılması. Kimlik krizlerinin patlak vermesi, terörün yükselişi ve göçlerin artması. Birçok devletin son kullanma tarihi geçmiş düşünce ve ilaçlara bağımlı olduğu için ilerleme konvoyuna yetişmekten aciz olması.
Dünyanın yoluna çıkan güvenlik ve ekonomik krizlerle mücadelede değişen oranlarda başarılı olduğunu söylersek abartmış olmayız. Fakat, halihazırda en sert kriz ile karşı karşıya olduğu da kesindir. Dünyanın bugün yaşadıklar şüphesiz son yıllarda yaşadıklarından daha tehlikelidir. Koronanın kayıpları ve seyri, dünya için 11 Eylül saldırılarından, DEAŞ’ın ortaya çıkmasından, Yugoslavya’nın dağılmasından ve Afrika’daki çöküşlerden daha tehlikelidir. Dünyanın en son 2008-2009 yıllarında tanık olduğu küresel ekonomik krizlerden daha ciddidir.
Hiçbir şekilde son yıllarda dünyayı sarsan fırtınaların boyutunu küçümsemiyoruz. Ancak bugün tehlikesi, bedeli ve yansımaları ile farklı bir olay ile karşı karşıyayız. Şiddetli bir fırtına değil daha önce benzeri görülmemiş bir depremin ortasındayız. Korona depreminin küresel köyün zayıflığını açığa çıkardığını, depremden sonrasının öncesi gibi olamayacağı kadar dayanaklarını sarstığını söyleyebiliriz.
Küresel köy kendisini yakalayan depreme ortak bir karşılık veremedi. Büyük güçler, ortak bir küresel karşılığa liderlik etmek için tek saf olamadılar. Çin kendi topraklarında başlayan savaş ile meşgul oldu. Güvenlik açısından katı, teknolojik olarak gelişmiş tek parti rejiminin imkan tanıdığı sert tedbirler yoluyla ileride imajını ve statüsünü pekiştirebilecek sonuçlar elde etmekte başarılı oldu. Eski kıtanın ülkeleri ise Avrupa bayrağı altında bir karşılık vermekte başarısız oldular. Avrupa’nın birlik ve dayanışma duyguları bir tespihin taneleri gibi dağıldı ve sınırlar, korkular ve bencillikler üstün geldi. Ne Batı, dünyaya liderlik edebilecek birleşik bir liderlik önererek bu salgına bir karşılık verebildi ne de genellikle fırtınalı dönemlerden istifade etmeyi iyi bilen Rusya bu depremden yararlanabildi. Devletler sınırları içine kapandı. Bu yük, kurumların ve bütçelerinin zayıflığını ortaya çıkardı.
Dünyayı zorunlu ve korkulu bir tatile sokan eşsiz bir depremin ortasındayız. Borsaları ve petrol fiyatlarını vuran, finansal imparatorlukların temellerini sarsan, küresel köy boyunca alışveriş merkezleri, restoranları ve sokakları kapatan bir deprem. Devletlerin kendi aralarındaki ve içlerindeki ilişkilere yansımalarının kaçınılmaz olduğu kapsamlı bir felaket ile karşı karşıyayız. Tarihteki örnekler bu tür felaketlerin rejimleri, siyasi ve ekonomik ilişkileri değiştirdiğine, düşüncelerin ve teorilerin etrafındaki haleyi dağıttığına, yaşan tarzında değişiklikleri zorunlu kıldığına işaret ediyor.
Küresel köyü büyük bir deprem vurdu. Bundan sonraki yönelimler konusunda bir şey söylemek zor. Belki de daha fazla içe kapanma ve popülerizm çağrılarına, artan bir küreselleşmeyi dizginleme isteğine tanık olacağız. Kesin olan ise, krizin arkasında milyonlarca işsiz, dağılmış ekonomiler ve paniklemiş hükümetler bırakacağıdır. Bir sayfanın kapanıp çok daha zorlu ve belirsiz bir sayfanın açıldığı aşikardır. Bundan sonraki görevimiz, korona virüsünün vurduğu küresel köyün yeniden imarıdır.