Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

​Ekim devrimi yanardağı üzerinde Irak

Iraklılar koronavirüse rağmen Bağdat’ta protesto gösterilerini sürdürüyor ve kurmuş oldukları çadırlarda kalıyorlar. Sayılarının azaldığı doğru ama azimleri ile taleplerini elde etmeye kararlılar. Bağlılıkları değişen Mukteda es-Sadr’ın adamları, onları dağıtamadı ve eylemlerine son veremediler. Başlangıçta protestocuların destekçilerinin başında yer alan Sadr daha sonra muhaliflerinin başında gelmeye başladı. Mukteda Sadr’ın adamları protestocuları Tahrir Meydanında  kaleleri gibi olan “Türk restoranı”ndan kovdular ama protestocular sokağa çıkma yasağına rağmen geceler boyunca Tahrir Meydanında kalmakta diretiyorlar.
Irak kritik bir dönüm noktasından geçiyor. Şii, Sünni ve Kürt seçkinler, yolsuzluk, mezhepçilik ve dış güçlere takıldıkları için istikrarı sağlama gücüne sahip olmadıklarını kanıtladılar. “Ekim devrimi” bunun sonucu olarak başarılı oldu. Yolsuzluk, ekonomik kriz, sosyal hizmetlerin başarısızlığı, yaygın ve Irak’ın iç işlerini kontrol eden İran etkisini protesto etmek için başta Bağdat, Basra, Kerbela ve Necef olmak üzere büyük şehirlerin sokaklarını kontrol etmeye başladı.
Iraklı gençler, siyasi sınıfın tamamen değişmesini, sadece Irak’taki bölünmüşlükleri temsil eden değil bizzat halka karşı sorumlu bir hükümet talep ediyorlar. Böylece eski Irak başbakanı Adil Abdulmehdi’yi geçen yılın aralık ayında istifaya zorladılar. Ancak, büyük bir bedel ödedikten sonra. Güvenlik güçleri ve Şii milis güçleri ile girişilen çatışmalarda 600 kişi hayatını kaybederken on binlercesi yaralandı. Ne varki karşı tarafta bir bedel ödedi o da General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi. Göstericilerin ölüm bilançosu, yeni bir lider grubuyla pozisyonların sıkılaştırılmasına ve taleplerin pekiştirilmesine neden oldu.
Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih, geçen şubat ayı başında Muhammed Tevfik Salih’i hükümeti kurmakla görevlendirdiğinde gösterilerin sakinleşip dineceğini zannediyordu. Fakat bu görevlendirme aksi bir etki doğurdu. Protestocular protesto ettikleri eski rejimin temsilcisi olarak hemen Allavi’yi de reddettiler.
Eski rejim bile Allavi’ye karşı çıktı. Irak’taki siyasi sınıfın büyük bir bölümünün bakanlık kotalarından vazgeçmeyi ve bağımsız bir teknokrat hükümete olanak tanımayı kesinlikle reddettiklerini gördükten sonra Allavi de yıllar sonra ilk kez partilerin adaylarının olmadığı bağımsız bir hükümet kurma çabasından vazgeçti. Bundan sonra sahneye eski Necef valisi ve ABD destekçisi Salih Adnan el-Zürfi çıktı. Ancak, her ne kadar geçen pazar günü Avrupa ülkeleri büyükelçilerini kabul etmiş olsa da dini partilerin çoğunun kendisini boykot etmelerinden sonra Zürfi’nin başarılı olup olmayacağı belli değil. Ayrıca bilindiği gibi ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı David Schenker da Zürfi’yi övdü ama son tercihi Irak halkına bıraktı.
Allavi'nin bağımsızlığına ilişkin verdiği güvenceler, en başından beri geçerliliğini yitirmişti. Bunun nedeni de İran yanlısı el-Fetih Koalisyonu ve sadece onun milletvekillerinin parlamentodaki oturuma katılıp Allavi’ye güvenoyu verdiği (ancak elbette yeterli çoğunluk sağlanamadı) Mukteda Sadr’ın desteği ile adaylığını destekleyen sahne arkasında dönen entrikalardı. Allavi’nin hükümeti kurmakla görevlendirilmesi ile Sadr, başta desteklediği protestocularla mücadelenin başına geçti. ABD’liler ile savaştığı gerekçesi ile İran’ın birinci adamı ve İran’ın teşkil ettiği Şii milis güçlerin lideri oldu. Allavi, bir reformcu değil bu silahlı güçlerin çıkarlarını korumaktan sorumlu biriydi. Bu nedenle protestocular kendisine karşı çıktılar. Allavi, talepleri yönünden protesto gösterilerini desteklediğini açıklasa da Nuri Maliki hükümetleri dönemindeki iki eski deneyimi ve Saddam Hüseyin’in balistik füzelerinin sadece 45 dakika içinde Londra’yı vurabileceği düşüncesinin sahibi eski başbakan İyad Allavi ile arasındaki aile bağı, kendisini sahte bir reform elçisi yaptı.
Başka bir adayla bile Irak’taki siyasi gerçekler, gerçek değişimi en azından yakın bir gelecekte imkansız kılmaktadır. Bunun tek istisnası, 2003 yılından beri Irak politikasını belirleyen etnik ve mezhepçi Irak ticari altyapısını sarsma ve yıkmaya yönelik aşağıdan gelen baskının başarılı olmasıdır. Allavi’nin görevlendirilmesi ile Iraklılar, mezhepçi yönetimin en şiddetli olduğu Maliki hükümetleri dönemlerini hatırladılar.
Allavi bu dönemde ilki 2006-2007, ikincisi 2010-2012 olmak üzere iki kez İletişim Bakanlığı görevini üstlenmişti. Görevde olduğu sürede Baas Partisi keyfi olarak ortadan kaldırıldı. Yolsuzluk ve DEAŞ’ın Irak’taki kısmi kontrolüne giden yolu açan toplu tutuklamalar yaygınlaştı. Allavi, Maliki hükümetinde görev yaptığı dönemi yolsuzluğa karşı başarısız bir savaş olarak sundu. Ancak başarılarının, Irak’a bugüne kadar devam eden büyük yansımaları oldu.
Görevde olduğu dönemde, iletişim sektörü büyük bir dış yatırım saldırısına maruz kaldı. Fransız GSM operatörü Orange ve Kuveytli Agility şirketi Irak pazarına giriş yaptı. Iraklı Korek Telecom şirketinin hisselerinin çoğunu elde etmek için kendisine 800 milyon dolar yatırım yaptılar. Ancak bunun aksi yaşandı. 2014 yılında Irak Ulusal İletişim ve Medya Komisyonu bu iki şirketin yatırımlarını yok saydı. Korek şirketi içinde yabancı yatırımcılara ait hisseler, şirketin kurucularından ve Irak’taki en güçlü işadamlarından biri olan Şirvan Barzani’ye intikal etti. Bu karar bir uluslararası hukuk savaşına yol açtı ve Irak'ın dış yatırım çekme gücünü ciddi şekilde baltaladı. Orange ve Agility şirketleri, Barzani ve aralarında Lübnanlı bir iş adamının bulunduğu ortaklarına, yabancı yatırımcıların hisselerini ele geçirmek ve ülkeden kovmak amacıyla şirketin mal varlığını kötüye kullanma suçlaması ile dava açtılar.
İletişim bakanı olarak Allavi, devletin yönettiği dini vakıflardaki yolsuzluk hakkında bir program yayınladığı için “el-Hurra” kanalının faaliyetlerine son verme kararı alan  Irak Ulusal İletişim ve Medya Komisyonu’nun eylemlerini takip ediyordu. Allavi’nin yolsuzluğa müsamaha göstermeyeceğini iddia etmesi ile Korek şirketinde yabancı yatırımcıların ellerindeki hisselere kolayca el koymak için İletişim ve Medya Komisyonu yetkililerine Londra’da satın alınan konutlar ile ilgili haberler dillendirilmeye başladı.
Korek davası aynı zamanda Iraklı kurumları kontrol eden güçlü kişileri de açığa çıkardı. Nitekim Barzani sadece bir iş adamı değil aynı zamanda Kürt Peşmerge güçlerinin komutanı. Aynı zamanda Kürtlerin Bağdat’ta peşi sıra göreve gelen hükümetlere karşı on yıllar süren silahlı mücadelelerinden sonra hak ettikleri başkenti Erbil olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin liderliğini elinde bulunduran Kürdistan Demokratik Partisi’nin önde gelen isimlerinden biridir. Bu hakkı onlara eski devlet başkanı Saddam Hüseyin vermişti. 2017 yılında düzenlenen ve Kürtlerin Kerkük’ten çekilmeleri ile sonuçlanan başarısız referandum girişiminden sonra Irak başbakanları Kürtlerle hassas bir denge kurmaya çalıştılar. Bu da, merkezi hükümetin Irak Kürdistan bölgesindeki yönetim meselelerinde hiçbir söz sahibi olmamasına yol açtı. Hatta bunun tam aksinin doğru olduğu ortaya çıktı. Kürt temsilciler ile Allavi arasındaki görüşmelerin, Erbil’den hükümetteki geleneksel kotasından vazgeçmesini talep ettiği için başarısız olduğunun açığa çıkması ile Kürt partilerin büyük bir güce sahip oldukları görüldü. Kürtler, Allavi’yi açıkça eleştirip kendisini Kürdistan bölgesinin siyasi ve yasal pozisyonuna saygı duymamakla suçladılar.
Kürdistan’daki özerk yönetim metodu, yolsuzluğa karşı düzenlenen protestoların neden oraya uzanmadığını anlamaya yardımcı oluyor. Zira 2015 ve 2018 yılları arasında, oradaki üst düzey yetkililerin karıştıkları milyarlarca dolara ulaşan yolsuzluklara, yönetime ve düşük maaşlara karşı düzenlenen Kürt protestoları, güvenlik güçlerinin korkunç baskısı ile bastırılmıştı. Şimdi de Kürdistan’daki bazı yöneticiler, Bağdat’ta yapılan anayasal değişikliklerin Kürtleri mevcut Irak rejimi ışığında sahip oldukları konumdan mahrum bırakmasından korkuyorlar. Felaketlerin birleştirmek gibi bir özelliği olduğu için de halihazırda Kürdistan’daki bölünmüş siyasi seçkinler, Kürdistan Demokratik Partisi’nin lideri Mesud Barzani’nin Allavi’nin başarısız olmasına verdiği tepkinin arkasında birleşmiş bulunuyorlar. Bu, birbirleri ile çekişen ve bölünmüş bir siyasi sınıfın çıkarlarına yönelik ortak bir tehdide karşı duyduğu ortak kaygıyı gün yüzüne çıkarmaktadır.
Bu da mevcut rejim var oldukça Irak’ın istikrara kavuşamayacağı düşüncesini doğruluyor. Iraklı protestocular hala yeni bir rejim talep ediyorlar. Değişim yolunda devletin başvurduğu resmi şiddete aylarca karşı koymaya hazır olduklarını kanıtlamış bulunuyorlar. Onlar için Muhammed Allavi isteklerini temsil etmiyor. Aynı şey, Adnan Zürfi için de geçerli olabilir.
Koronavirüs nasıl ki devleti yolsuzluğunu ve yolsuzları korumaktan alıkoymadıysa, İran’ın araçlarının geriye dönme girişimlerini engellemediyse sadece Iraklıların değil büyük Ortadoğu ülkelerinde en çok baskı gören halkların da isteklerini canlandırıp hızlandırabilir.