Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

​Yanlış hesaplar olmasaydı korona Çin’de sona erebilirdi

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kovid-19 adı ile de bilinen koronavirüs salgını ile ortak mücadele için dünya genelinde ateşkes çağrısı yaptı. Bugün dünyamızda tek bir savaş yürütülmesi, onun da bu ölümcül virüse karşı olması gerektiğini vurguladı. Guterres, en ciddi çatışmaların yaşandığı bölgelerin çoğunda herhangi bir ateşkese tanık olmadığımızı, aksine çatışmaların, hem de geçmişte olduğundan daha şiddetli bir şekilde sürdüğüne işaret etti. Bu durumun şu ana kadar çatışma ve savaşlara tanık olmayan ülkelerde bile henüz en kötüsünün yaşanmadığı anlamına geldiğini söyledi.
Elbette Guterres’in de işaret ettiği gibi sözler ve fiiller arasında her zaman büyük ve geniş bir mesafe olmuştur. Açıklamalar yapmak kolaydır ancak uygulamak çok zordur. Şu an en kötüsü, çatışmaların halen sürekli ve yoğun bir biçimde, bir an bile durmadan devam ettiği ülkelere ek olarak Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kolombiya, Myanmar, Filipin, Güney Sudan ve Ukrayna gibi ülkelerin de bu riske yakın olmasıdır.
Arap ülkeleri olarak bizim için en önemlisi ise İran’ın patlama ve iç savaşın alev alma anının yaklaşmış olmasıdır. Eğer İran alev alırsa sonuçları gerçekten çok yıkıcı olacak ve çeşitli biçimler alacaktır. Bunların en tehlikelisi, ülkenin nüfus yapısının “mozaik” olmasıdır. Farslar, Azeriler, Kürtler, Araplar, Beluclar, Türkmenler ve Lurlar gibi çeşitli etniklerden, Şii ve Sünni Müslümanlar, Ermeni ve Asuri-Keldani Hristiyanlar ve az sayıda Yahudi gibi birçok din ve mezhepten oluşmasıdır.
Kürtler, Lurlar ve Araplar ve bazılarına göre Beluclar gibi etnik oluşumların büyük bir bölümünün bağımsızlık eğilimine sahip olduğu genel kabul görüyor. Bu grupların fiili ve pratik olarak çoğunluğu oluşturan Farsların egemen olduğu İran devletini gerek Şah dönemi gerekse 1979 yılı sonrası Humeyni döneminde askeri biçimler alan yan çatışmalar ile meşgul etmeyi sürdürdüğü biliniyor.
Bu noktada, Antonio Guterres’in Kovid-19 salgınına karşı ortak mücadeleye odaklanmak için tüm dünyaya yaptığı ateşkes çağrısı ile aslında Arap-Arap, yani Yemen’de Husiler ile meşru hükümet, Libya ve Suriye’deki savaşları kastettiği düşünülürse, söz konusu savaşların ve çatışmaların BM Genel Sekreteri’nin tahmin ettiğinden daha karmaşık ve zor olduğunu vurgulamalıyız. Bu konularda kararın savaşan tarafların, örgüt ve orduların değil perdenin arkasında duranların, söz konusu ülkelerdeki savaşlarda çıkar sahibi olan tarafların elinde olduğunun altını çizmeliyiz.
Yemen’de Husilerin yürüttüğü savaş baştan sona, Suriye, Irak, Lübnan ve tüm Maşrık bölgesini kontrol altına almayı planlayan İran’ın savaşıdır. İran’ın hedefi, Yemen’den başlayarak Suudi Arabistan’ın doğu bölgesinin bir kısmından geçen, daha sonra bazı Körfez ülkelerini ihlal ederek Irak’a, oradan da Suriye’nin Akdeniz kıyılarına ulaşan Şii Hilali adını verdiği projesini ve Beyrut’un güney banliyösünden yola çıkarak Lübnan’a egemen olma hedefini gerçekleştirmektir.
Elbette Suudi Arabistan’ın bu tehlikeli planın uygulanmasına karşı çıkması, tamamlanmasını önledi. Ancak açıkça görüldüğü gibi İran bu hedefinden vazgeçmedi ve halen direniyor. İran; Irak, Suriye’nin bir bölümü ve başkent Şam ile kararını, Lübnan ve Gazze Şeridini kontrolü altına aldıktan sonra Basra Körfezi’ni kontrol etme ve önce Babu’l Mendeb’e, oradan da Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Sudan ve Yemen’in paylaştığı bir Arap denizi olması gereken Kızıldeniz’e ulaşma girişimlerini durdurmuyor.
Dikkate alınması gereken noktalardan biri de İran’ın söz konusu hilalini gerçekleştirmek için Katar Emirliği’ni, Körfez ittifakı ve tüm Arap ülkelerinden uzaklaştırarak esir almakta başarılı olmasıdır. Halkının ve tüm Arapların bir Arap ülkesi olduğunda direttiği Katar’da büyük bir Türk askeri varlığına ek olarak İran da askeri ve istihbari olarak varlık gösteriyor.
Dediğimiz gibi Yemen’deki savaş, Husilerin değil İran’ındır. Husiler bir vitrinden ibarettir. Zeydi mezhebi takipçileri başta olmak üzere Yemen halkı İran’a ve Arap dünyasındaki yayılmacı projelerine karşıdır.
Arap dünyasındaki ikinci savaş Libya’da, Halife Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu ile Trablus yöneticisi ve Ulusal Mutabakat Hükümeti başkanı Fayiz es-Serrac arasındaki iç savaştır. Ancak Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin gerçek sahibi, çoğu maalesef Suriyeli olan binlerce paralı askeri Libya’ya gönderen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Gerçek şu ki Libya'da durum, çok sayıda dış müdahale nedeniyle halen karmaşık haldedir. Dolayısıyla BM Genel Sekreteri, öldürücü Kovid-19 salgınına karşı ortak savaşa odaklanmak için bu Arap ülkesinde kapsamlı ateşkes talep ettiğinde, bu karmaşık durum sürdükçe ateşkesin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını kesinlikle biliyor.
Diğer yandan Mareşal Hafter, Arap destekçileri ile anlaşarak BM Genel Sekreteri’nin talebini ve dünyanın sadece Kovid-19 salgını ile ortak mücadeleye odaklanması çağrısını kabul etmeye hazır olduğunu duyurdu. Bu nedenle sorun, diğer tarafın ancak Fayiz es-Serrac’ın değil bu Arap ülkesinin bir zamanlar Osmanlı’ya bağlı ve onun bir parçası olduğunu, dolayısıyla Osmanlı’nın varisi olduğu için müdahale hakkı bulunduğunu deklare eden Erdoğan’ın ateşkesi kabul etmesidir.
Kendisine duyduğum tüm saygı ve takdire rağmen Antonio Guterres’in Kovid-19 salgınına karşı ortak mücadeleye odaklanmak için kapsamlı ateşkes çağrısında bulunduğu ülkeler grubuna Suriye’yi de eklemesi bence yanlıştı. Zira bu ülkedeki sorunlar yukarıda gerek Yemen gerekse Libya örneğinde değindiğimiz sorunlardan daha karmaşıktır. Bu ülke bölünmüş, Rus müdahalesi, İran işgali, İsrail işgali, Türk ve ABD varlığı gibi çok sayıda ve çeşitli müdahaleler altındadır. Bütün bunlara bir de küçük radikal ve terörist grupların işgalleri eklenmektedir. Daha da tehlikelisi, bu ülkede karar sahibinin Beşşar Esed olmaması dolayısıyla BM Genel Sekreteri’nin çağrısına uyup Suriye’deki çatışmaları ve çeşitli savaşları durdurma emrini vermesinin mümkün olmamasıdır.
Bu nedenle Yemen’de -ki burada sözde Husilerin ama özde İranlıların kontrolü altındaki bölgeyi kastediyoruz- durum aynı kaldıkça, Libya ve Suriye’de durum değişmedikçe Antonio Guterres’ın bu çağrısı da boş ve anlamsız bir çağrı olarak kalacaktır. Dolayısıyla ateşkes yerine, günlerinin artık sayılı olduğu, kendisine karşı savaşın büyük ordularla değil, doğru karar ve tutumlarla yürütülmesi gerektiği açıkça görülen Kovid-19 salgınına karşı ortak savaş için diğer Arap ülkeleri ile Arap olmayan ülkelerin seferber edilmesi daha iyi olacaktır.
Salgın henüz başlangıç safhasındayken Dünya Sağlık Örgütü’nün korona ile mücadele cephesine katılmakta ağır davranmaması, bu ölümcül salgın dünyanın dört bir yanını ele geçirmeden önce korkunç Kovid-19 felaketini kendi topraklarında sona erdirmek için Çin’i erken kararlar almaya zorlaması gerekirdi.