Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Sağlık sistemi üzerine bir okuma

Birleşik Krallık’taki sağlık otoriteleri, ‘Kovid-19’la savaş kapsamında’, iş başvurusunda bulunan yabancı doktorlara vize verilmesinin hızlandırılmasını ve emekli doktorların geri çağrılmasını tavsiye etti. Sadece İngiltere bu hayati uzmanlara iş imkânı tanıyor değil, diğer ülkelerde de talep artmış durumda. İngiltere’de 4 bin Iraklı doktor görev yapıyor.
Koronavirüs salgınıyla mücadelede hayatını kaybeden ilk doktor, Pakistan asıllıydı, geride hepsi de doktor olan dört çocuk ve bir eş bıraktı.
Dünyayı tehdit eden salgın tehlikesi nedeniyle, sağlık sisteminin yeterli olup olmadığı, personel sıkıntısı, sağlık kurumlarının rehabilitasyonu ve hizmetlerinin kalitesi hakkında sorgulamalar arttı. Acaba sağlık sistemimiz yeterli miydi?
Suudi Arabistan, gelişmiş sağlık sistemi ile bölgesel bir model olarak gösteriliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sağlık kalitesinde Suudi Arabistan’ı dünya ülkeleri arasında yirmi altıncı sırada gösteriyor. Bu ülkede yaklaşık yüz bin doktor mesleğini icra ediyor, bu doktorların sadece dörtte biri Suudi vatandaşı. Krallıkta 37 Tıp Fakültesi olmasına ve batı üniversitelerinde öğrenim görenlere büyük burs programlarıyla katkı sunulmasına rağmen bu sayı yeterli değil. Çünkü tıp eğitimi almak uzun bir süre gerektiriyor ve oldukça meşakkatli. Üstelik batı üniversitelerinde yabancılara yönelik kontenjan sayısının sınırlı olması da, daha az sayıda kişinin yurt dışında eğitim almasına neden oluyor.
Hemşirelik gibi tamamlayıcı uzmanlıklar da son derece önemlidir. Suudi Arabistan’da üçte biri vatandaş olmak üzere 185 bin hemşire çalışmaktadır. Bunun yanı sıra teknik ve idari kadroları da katınca, karşımıza oldukça kalabalık bir sektör çıkıyor.
Korona salgınından önce de, herkes tıbbın, saygın mesleklerden olduğunu ve ulusların medeni seviyesini yansıttığının farkındaydı. Mevcut kriz, toplumsal bilincin artmasına ve tıp sektörüne daha fazla özen gösterilmesine sebep olacaktır.
Hükümetler sağlık hizmetlerinin kendilerine pahalıya mal olduğunu düşünse ve tıbbi hizmetleri özelleştirmeye eğilim gösterse de, bunun yeterli olmadığını, kamu olarak katkıda bulunmakla yükümlü olduklarını görmektedir. Bu hayati sektörde ihmal ve gecikmenin büyük maliyetleri olacaktır. Bunun kanıtı da, mevcut salgınla mücadele etmek için devletler tarafından tahsis edilen astronomik meblağlardır. Bir yandan salgının büyümesini engellemeye çalışırken bir yandan da can havliyle tıbbi ekipmanlar, solunum cihazları satın alınmaktadır. Doğrusu, eğer yeterli uzman kadrolara sahip değilseniz salgın parayla önlenemez, satın aldığınız malzemelerin çok da anlamı olmaz.
Salgınla mücadelede ön cephede yer alarak hayatını kaybeden sağlıkçılar için ne söylesek, toplum olarak minnettarlığımızı ifade etmekten aciz kalırız. Tıp her toplum için gerekli bir meslekler bütünüdür. Ancak doktor olmak hiç de kolay değildir, uzun bir eğitim süreci vardır. Uzmanlaşmak için bazen 11 yıl eğitim almanız gerekir, bazı özel üniversitelerde bir doktorun eğitim maliyeti 2 milyon dolara kadar çıkabilmektedir. Dolayısıyla toplumdaki sağlık bilinci gelişirse, çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren nasıl sağlıklı kalmaları gerektiğini eğitim yoluyla aşılarsak, hem doktorların yükünü hafifletmiş oluruz, hem de sağlık sistemimizin bize maliyeti daha az olur.