Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Aşı bulunmazsa ne yapmalıyız?

Sorulmasından hiç haz etmediğimiz bazı sorular var, ne kadar kaçsak ve unutmaya çalışsak da, bu sorular bir noktada kendini dayatacaktır. Yakında bir sabah uyandığımızda koronavirüsün aşısının geliştirildiğini işitmeyi dileriz, böylelikle kâbus biter, evlerimizden çıkar ve doğal hayatımıza devam ederiz. Şu ana kadar ortada aşının bulunmasına dair bir emare yok, en iyimserler dahi bir yıldan önce aşının bulunacağına ihtimal vermiyor.
Bu yüzden geri dönüp sıfırdan yeniden düşünmeliyiz, ellerimizi yıkamamız, evlerde oturmamız iki ay üç ay için uygun olabilir, ancak bu durum, virüs bulaşanlarla bulaşmayanları eşit düzlemde değerlendiren  ‘ev hapsi’ anlamına geliyor. Bu süreçteki olumlu şeylerden biri de bazı insanlara, hijyen fiziksel mesafe gibi yeni alışkanlıklar kazandırmış olmasıdır. İnsanlar eğer bu kurallara uymaya devam ederse, evlerinde hapsedilmeden ve maişetleri kesilmeden hayatta kalmayı başarabilirler.
Tedavi edici olmayan çözümler riski azaltmaya yardımcı oldu, ancak salgını sona erdiremedi. Bunlardan ilki ev karantinasıdır, teoride herkes evinde kalsa ve bir müddet dışarı çıkmasa salgın sona erecektir. Bununla birlikte vakalar sınırlı oldu ancak son bulmadı. İkincisi tıbbi testlerdir, teoride: tüm vatandaşlar test edilse ve enfekte olanlar karantina altına alınsa salgın durdurulabilir. Bu kolay gibi görülüyor ancak yeterli test kiti bulunmuyor. Amerika Birleşik Devletleri en çok test yaptıran ülkedir, şu ana kadar dört milyon test yaptılar, geriye üç yüz milyon insan kaldı.    
Dünya salgının önünde güçsüz ve çaresizdir, virüs; evleri, sınırları ve okyanusları aşıp yayılmaya devam ediyor. Koronavirüsün işgal ettiği son toprak, Fransa’ya ait olan Saint Pierre ve Miquelon adalarıdır. Kanada’nın doğusunda Atlas Okyanusu’nda yer alan adalarda da ilk defa koronavirüs vakaları tespit edildi.
İnsanlar yıl sonuna kadar, belki de daha sonrasına kadar, geçimlerini nasıl sağlayacak? Hükümetler ve özel şirketler, vergi ve gelirden yoksunken, memurların ve çalışanların maaşlarını nasıl ödeyecek?  Fırınlar nasıl çalışacak, kim buğday üretecek? Gıda tedarik zincirindeki aksamaların tüm toplum üzerinde etkileri olacağı açıktır, döngü durduğunda aç kalabiliriz.
Bilim insanlarının ve laboratuvarların tıbbi bir çözüm sağlayamaması durumunda, ev hapsi halinin önümüzdeki aylarda da sürdürülmesi, imkânsız olmasa da son derece zordur. Hükümetler önümüzdeki haftalarda zor bir karar almak zorunda kalacaktır. Risk alıp doğal yaşama izin vermek ya da yıl sonuna kadar izolasyonu sürdürerek olası ekonomik çöküşle yüzleşmek. İzolasyon ve karantinanın kaldırılması ve insanların dışarıya çıkmalarına izin verilmesi, sorumluluğun devletten bireye geçmesi anlamına gelir.
Şu anda, hukuk gücüyle ve güvenlik uygulamalarıyla insanlar evlerinde tutuluyor, o zaman herkes kendini korumak zorunda olacaktır. Bir yandan rızıklarını temin etmek ve ekonomi çarkını döndürmek için çalışırken, diğer yandan son derece dikkatli olmak zorundadırlar. Bu öneri makul düzeyde güveli midir? Farklı çalışmalar çelişkili sonuçlar veriyor, bazıları dünyada on milyonlarca, hatta yüz milyonlarca insanın ölebileceğini ve sağlık sistemlerinin çökeceğini öngörüyor. Bazıları ise insanların salgın nedeniyle genelde temkinli olacağını, dolayısıyla vaka sayılarında süreç içinde düşüş yaşanacağı ve nihayetinde aşı yoluyla ya da kendiliğinden sona ereceğini söylüyor.
Virüs ilk ortaya çıktığında, onunla ilgili her şey belirsiz ve gizemliydi, bugün ise virüsle yüzleşmek için ve tehlikesini minimize etmek için bir seviyede tıbbi bilgimiz var. İlk başlarda belirsizlikten kaynaklı, yanlış bilgiler dolaşıma sokuldu ve insanlar virüsü hafife aldılar. Vaka tespitinde üç günün yeterli olduğu düşünülüyordu. En büyük hata ise, salgının evlerden sokaklara taşmasına rağmen, Çin’in sınırlarını ve havaalanlarını dış dünyaya açık tutmasıydı. Bu süreçte yurt dışına yedi milyon kişi uçtu ve aralarında binlerce enfekte hasta vardı.
Korona dünyayı hazırlıksız yakaladı, sağlık makamları, yeterli tıbbi ekipman olmadığı için enfekte insanları evlerinde karantinaya aldı, bu durum da salgının büyümesine neden oldu. Çoğu hükümet tehlikeye karşı önlemleri geciktirdi, çünkü güvende olduklarını düşünüyordu. Daha da fenası, virüsün tüm bu paniği hak etmediği ve sıradan bir gripten farklı olmadığı yönündeki şayialardı. Ancak daha sonra, koronanın yangın gibi olduğu anlaşıldı. Yangın ilk başladığında bir bardak su ile söndürülebilir ancak yayıldığında itfaiye araçları dahi önüne geçmekte çaresiz kalabilir.