İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Lübnan'da yolsuzluk yargının erdemlerini keşfettiğinde

Kendisini bir “devletin” gölgesi altında yaşadığı yanılsamasına inandıran herhangi bir ülkenin hayatındaki ilginç dönüm noktalarından biri de yönetimin, en üst düzey yetkililerinden birine karşı açık bir savaş yürütmesidir. Dün, Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame’nin başına da bu geldi. Lübnan’ın fiili “yöneticileri” korkunç finansal ve ekonomik çöküşün sorumluluğunu kendisine yükledi.
Bu adım, Hizbullah’ın yönettiği yaklaşan “darbenin” ileri bölümlerinden biridir. Hizbullah daha önce kendi cumhurbaşkanı adayını, meşru olmayan silah ile korunan parlamenter çoğunluğun anahtarı olan kendi seçim yasasını dayattıktan sonra şimdi de ülkenin dizginlerini tamamen ele geçirmeyi ve kendisini İran Hilaline katmayı amaçlıyor.
Her halükarda bugün ile kasım başı arasında siyasi veriler, Kovid-19 salgını ve uluslararası yansımaları arka planında değişebilir. Burada Ortadoğu’da olduğu gibi tüm dünyada birçok şey meydana gelecek. Yeni hesaplar ortaya çıkacak. Belki de farklı öncelikler kendisini dayatacak.
Zira bugün Kovid-19 salgını sorunu karşısında gördüğümüz gibi, dünyayı eli kolu bağlı, şaşkın ve iradesiz görmedik. Dünyanın en güçlü ülkelerinde karar sahiplerinin, insanların hayatlarını korumak ile ekonomiyi kurtarmak arasında bir tercih yapacak duruma ulaştığını görmek basit bir meseleden ibaret değil.
Rus ve Çin politikalarını tartışmaya ise yakın bir zamanda dönmeyi umarak Rusya ve Çin’in yönelimleri üzerinde durmayıp Avrupa ve ABD’nin durumuna odaklanacağım.
Avrupa’da durum hala kötü. Avrupalı ülkelerin en kötü dönemi atlattığı ya da önümüzdeki sonbaharda salgının ikinci dalgasını kontrol etme gücü meselesini çözdüğüne dair sabit veriler bulunmuyor. Halkın endişesi, ticari ve endüstriyel kurumların inlemeleri ortasında birçok Avrupalı taraf, birleştirici Avrupa kimliğinin birçok ülkede (özellikle de, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasının morallerini yükselttiği milliyetçi ve ayrılıkçı güçlerin aktif olduğu ülkelerde) sorgulandığını ve artık şüpheyle karşılandığını düşünüyor. Bazıları, salgının Avrupalılara getirdiği en tehlikeli şeylerden birinin de kolektif Avrupa kimliğinden şüphe edenlerin, bazı Avrupalı ülkelerin kardeşlerini zor zamanlarda hayal kırıklığına uğratmalarından sonra bu kolektif kimliğin yıkıldığına ikna olmaları olduğunu söylüyorlar.
ABD’ye gelince, kendisi bildiğimiz gibi seçim yılında ve orada “seçim yılının” anlamı büyüktür. Bu seçim yılı ise her ölçüde istisnai bir yıl. Bunun nedeni sadece ülkenin ölümcül bir salgının yükü altında ezilmesi değil aynı zamanda, salgının insani ve finansal bir bedeli olmasıdır. Federal ve eyaletler düzeyinde salgınla mücadele planlarında siyasi ve anayasal komplikasyonlara yol açmasıdır. Bu yüzden, Başkan Donald Trump ve kriz yönetimi tarafından gerçekleştirilen günlük medya takip toplantıları, sağcı bir başkan ile liberal medyadan düşmanları arasındaki siyasi tartışmalara benzemeye başladı.
Trump açısından daha kötüsü, son kamuoyu araştırmalarının özelikle sallantıda olan bazı eyaletlerde başkanlık yarışında Demokrat rakibi Joe Biden’in gerisinde kaldığına işaret etmeye başlamasıdır.
Kısacası, Batıdaki iki büyük blok da sıkıntılı bir dönemden geçiyor.
Öte yandan, İran bu gerçekliği çok iyi anlıyor ve kanımca birkaç yıldır ekonomik çöküş ile yarıştığı için elinden geldiğince bundan faydalanmaya çalışacak.
Tahran rejimi on yıllar içinde zorluklara uyum sağlamaya, dış maceralar aracılığıyla iç sorunlarından kaçmaya, çatışan bölgesel ve uluslararası çıkarlara oynamaya, emellerinin onu taşıdıkları yerde varlığını sağlamlaştırmak için çevresindeki anlaşmazlıklardan faydalanmaya alıştı.
Bugün, bu rejimin finanse ettiği lobiler, Arap dünyası, Avrupa hatta ABD başkentinin kalbindeki bazı müttefikleri, uluslararası toplum İran halkını yardımlardan mahrum ettiği için timsah gözyaşları döküyorlar. Fakat, Tahran rejimini savunan birçok lider, politikacı ve medyacı, İran halkını ulusal zenginliklerinden mahrum eden tarafın, kaynaklarını yağmalayan ve sınır tanımayan düşmanca bir savaş mekanizmasına pompalayan milisçi ve mezhepçi bir grup olduğu gerçeğini tamamen görmezden geliyorlar.
Tahran’ın liderlerinin halihazırda, önümüzdeki kasım başında Beyaz Saray’da bir değişime güvendikleri aşikar. Neredeyse tam bir Arap yokluğuna karşılık İran’ın takipçilerinin Demokrat Parti içinde güçlü bir varlığa sahip olduklarını biliyoruz. Bu, esef verici ve siyasi hesaplar dilinde oldukça maliyetli bir gerçekliktir.
İşin sonunda, İran Devrim Muhafızlarının kolu, Lübnan’da iktidarı elinde tuttukça, mezhepçi milis güçleri Irak’ın gücünü zayıflattıkça, BM Yemen’deki milis gücünün darbesine karşı toleranslı oldukça, Çin ve Rusya ile yararlı ekonomik, askeri ve siyasi ilişkilerini korudukça İranlı liderler için İran halkını ne kadar zorluk çektiği önemli değildir.
İran halkını geri kalmaya, uyanıkken düş görmeye, mezhepçi ve devrimci sloganları kabul etmeye alıştırdılar. Bu mazlum halkın azımsanmayacak bir bölümünü ehlileştirmeyi başardılar. Öğrencilerinin, Lübnan, Irak, Yemen hatta Gazze’de yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri de işte budur. Ülkelerinde ekonomiyi yıktılar. Toplumu bozdular. Birlikte yaşamayı ortadan kaldırdılar. Kültür ve kimliği çarpıttılar.
Bütün uluslararası raporlar, İran’daki ekonomik durumun kötülüğünden, Çin ile uzun vadeli petrol anlaşmalarından, Rusya ile yakın silahlanma işbirliğinin devam ettiğinden bahsediyor. Ancak İran Devrim Muhafızları komutanları “kahramanlıklarını” ve orijinal askeri gösterilerini sürdürürken, Muhammed Cevad Zarif ve lobileri de alternatif yumuşak gücü, mükemmel bir şekilde yanıltıcı diplomatik bir dil ile hareket ettirmeye devam ediyorlar.
Evet, İran bir kez daha zamanla yarışıyor.
İç çöküş ile dışarıda kendi lehine olacak değişimleri beklemek arasında yarışıyor. Liderleri bu stratejiyi benimsemeyi sürdürüyorlar çünkü ilk olarak kendisini çok iyi biliyorlar, ikincisi ellerinde başka alternatif kalmadı.
Tahran nüfuzunun eriştiği her yerde takipçileri, aynı kavramları ve öncelikleri yerleştirdiler.
Tahran’ın takipçilerinin yönettiği her yerde, devletin orijinal kurumları yıkıldı ve yerlerini mali, milisçi ve istihbari kolları ve ağları ile Humeyni devrimi kurumlarına benzer alternatif kurumlar aldı.
İran rejiminin bayrağının yükseldiği her yerde devlet yıkıldı ve yerini İran Dini Liderinin emirlerine uyan yerel dini liderler şeklindeki küçük otoriteler aldı.
Ekonomik krizin yükü altında inleyen ve Kovid-19 endişesinin kuşattığı Lübnan halkına gelince, yöneticilerinden çok azının şüphelerin üstünde olduğunu biliyor. Ancak asıl felaket, bizzat namusluluk ve erdemlik nutukları çekenlerin ve birden yargının erdemlerini keşfedenlerin kendisinin yolsuzluğun başı, destekçisi ve yargının en büyük düşmanı olmasıdır.