Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Canavar, korku ve zor kararlar

Korona zamanında korku birinci vatandaş. Güvenliğiniz, yakın ve uzaktaki kişilerin güvenliği için korku. Kurbanlarının dairesini genişletmek için hala gizemliliğine güvenen bir seri katilden duyulan korku. Küstah ziyaretçinin ordunun kışlalarına, filoların çatılarına ve muhriplerin odalarına girmesinden sonra devletlerin güvenlikleri ve konumları için duydukları korku. Genellikle kendileri korkutan ordular bu kez kendileri korkuya düştü. Manevralarını iptal etti, eğitimlerini askıya aldı ve okullarını kapattı.
Korku, birinci vatandaş. Hükümetler salgının samanlıktaki ateş gibi yayılmasından korktu ve insanların güvenliğini her şeyden önce tutarak kapatma ve uzaklaşma emri verdi. Zaman geçtikçe uzmanlar, kayıpların boyutunu, dağılan ekonomileri, iflas tehdidi altında olan şirketleri ve işsizliğe itilen milyonları saymaya başladı. Hükümetler korku içinde seçeneklerini gözden geçirmeye başladı: Ekonominin kaderini riske atarak kapatmayı sürdürmek ya da açarak insanların güvenliğini -özellikle de salgının ikinci dalgasının patlak vermesi durumunda- riske atmak. Bu, korku ve zorlu kararlar dünyası.
Korku, korona sonrası dünyaya yönelik dolaşımda olan algılarda da var. ABD-Çin rekabeti ne olacak? Salgının rakip ülkelerin ekonomilerine verdiği zararın ışığında güçlüler kulübünde koltukların dağılımı nasıl olacak? Tedarik zincirleri, küreselleşme arterleri, içe kapanma çağrıları ve popülist seslere ne olacak? Büyük meselelere egemen olan korku günlük meselelere de egemen.
Akşam saat 8’de Sağlık çalışanlarına selamlarımızı ve dayanışma duygularımızı ilettiğimiz haftalık buluşma zamanı. Evimin girişine yöneldim ve haftalardır kayıp olan komşularımın da arka arkaya kapılarının önlerine çıktıklarını gördüm. Bazıları dayanışma ruhunu aşılamak için çocuklarının da bu etkinliğe katılmalarına önem vermişlerdi. Belirlenen zamanda sessiz sokakta alkış sesleri yükseldi. Hatta ellerden daha yüksek bir ses çıkardıkları için bazılarının ellerinde kap kacak vardı ve onlara vuruyorlardı.
Bu buluşma, selamlaşmak için de bir fırsattı. Özellikle, komşuların birbirleri ile tanışmak ve karşılıklı ziyaretler ile yükümlü tutulmadığı, genellikle sınırlı komşuluk ilişkilerinin kurulduğu Londra gibi bir şehirde. Selamlaşma ve bunu tekrarlama arzusunun, hepimizin aynı gemide birlikte yelken açtığını göstermeyi amaçladığına dair bir duyguya kapıldım. Çünkü doğrusunu söylemek gerekirse salgından önce sokağımız, insanlarının olur da tesadüf eseri bakışları karşılaşırsa nezaketen selamlaştıkları, bunun ötesine geçmek için hiçbir çabanın sarf edilmediği bir adalar topluluğu gibiydi. Bu kez, uzak kalma talimatlarına rağmen bazı bakışlar karşı tarafa doğru ek bir adım atma arzusunu taşıyordu.
Belki de bu, karantina haftalarının ve dünya sakinlerinin her birinin korona konusunda uzmana dönüşmesinden sonra taşıdıkları korku duygularının, bu katil hakkında kurbanların sayısının acımasızca yükselmesi dışında sağlam bir bilginin olmamasının ürünüydü. Komşum benimle kısaca da olsa konuşmaya karar verdi. Bütün dünyanın, bu son derece zor savaşı yürüten doktorlara ve hemşirelere borçlu olduğunu söyledi. Temelde vatan topraklarında ya da dışında şehit düşen askerleri kapsayan kahramanlar listesinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Halihazırda devam eden savaşta ölen doktor ve hemşirelerin tüm kahramanlardan daha önde olmaları gerektiğine dikkat çekti. Çünkü onlar hayatlarını, bir imparatorluk, devlet, ideoloji ya da ırk için değil uyruğunu, dinini veya derisinin rengini dikkate almadan tüm insanlığın ruhunu kurtarmak için riske atıyorlardı.
Yaşlı bir İngilizin mevcut salgının bir dünya savaşı hatta bundan daha zalim olduğuna dair sözünü hatırladım. Bir dünya savaşı çünkü alanı birçok kıtaya uzandı ve geçmişteki dünya savaşlarından daha fazla ülkeyi hedef aldı. Daha zalim çünkü örneğin bir İngiliz, Almanlar Londra’yı bombaladıklarında korunaklı bir yerde ya da sığınaklarda saklanabilirdi. Fakat bu savaşta ne sığınakların ne de kırsal bölgelere ya da adalara kaçmanın bir yararı yok. Alkış, kahramanlar listesini gözden geçirmek ve dünya savaşı adlandırması arasındaki ortak payda, tamamen yeni ve eşi benzeri olmayan korkunç bir deneyim karşısındaki derin korku duygusudur.
Merak duygusu beni, uzmanlık alanı tam olarak bu olmasa da halihazırda korona savaşına katılan bir doktora hastanelerdeki ortamı sormaya itti. Bana şunları söyledi: “Böyle bir ortamı daha önce hiç görmedik. Hastane bizden bu savaşa katılmamızı istediğinde ilk anda özür dileyip uzaklaşmak isteğine kapıldım. Ama ömür boyu kendi mesleğime ve bölümüme ihanet ettiğim duygusunun yakamı bırakmamasından korktuğum için bu savaşa katıldım. Korkunç hatta korkunçtan da öte bir şey. Doktor ve sağlık çalışanlarından, meçhul ve zayıf noktalarını bilmedikleri, güçlü noktaları ile savaşmak için gerekli silahlara sahip olmadıkları bir canavar ile savaşmaları istendi. İlk anda savaş, acımasız ve ümitsiz ama kaçınılmaz olarak girişilmesi gereken bir savaş gibi göründü. Hastanelerin tam anlamıyla bir paniğin pençesine düştüğünü söylersem abartmış olmam. Doktorlar hem hastaları hem de kişisel sağlıkları için korkuyorlardı. Herhangi bir ihmal bir katile dönüşebilirdi. İlaçsız ve aşısız büyük bir savaş veriliyordu. Sevinçli haberin gelmesini beklerken gizemli bir katil ile savaşmayı sürdürmemiz gerekiyordu. Bu haberi beklerken birçokları hayatını kaybedecek ve birçokları kurtulacaktı.”
Avrupalı hastanelerin çoğunun bu şiddette ve yaygınlıkta bir mücadeleye hızla katılmak için hazır olmadığına, birçok ülkede kemer sıkma ya da harcamaların azaltılması politikalarının hastanelerin olanaklarını ya da yatak sayısını azalttığına dikkat çekti. Otoriter rejimlerin, kimseye danışmadan hızlı ve kararlı kararlar alabildikleri için felaketlerle yüzleşmekte daha iyi oldukları türünden aceleci sonuçlara ulaşılmaması çağrısında bulundu. En iyi mücadelelerin, Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi demokrasilerin gölgesinde gerçekleştiğine dikkat çekti.
Korku ipi, vatandaşların günlüklerinde ve hükümetlerin masasında güçlü bir şekilde mevcut. Sokaklarda, televizyonlarda ve yazılarda mevcut. Laboratuarlar salgının sırlarını deşifre ettiğini, ondan koruyacak ve onu yok edecek silahı hazırladığını açıklayana kadar korku gerilemeyecek. Dünyanın korkularından kurtulmak için her zaman sağgörülü ve zor kararlar alabilen hükümetlere ihtiyacı vardır. Gereken dersleri çıkaracak, ister salgınlar isterse küresel ısınmadan kaynaklanan iklim değişiklikleri, tarım üretiminin düşmesi ve açlığın yayılması olsun gelecekteki felaketler ile mücadele için kurumlarını hazırlayacaklar hükümetlere.