Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Araplar ve travma sonrası eşzamanlılık

Birkaç ay sonra bazılarının “Arap Baharı” adını verdiği Arap halk hareketinin bir dizi Arap başkentinde patlak vermesinin üzerinden 10 yıl geçmiş olacak. Söz konusu hareketin doğrudan nedeni, Tunus’un Sidi Bu Zeyd eyaletinde Aralık 2010’da bir seyyar satıcıya yöneltilen bir tokattı. Seyyar satıcı bunu ağır bir hakaret ve zulüm saydı. Bu, kendisi ve kendisi gibilerin hissettikleri sıkıntıyı tetiklediği için de kendisini yaktı. Tarihi olaylar, dünyadaki büyük olayların oluşumunda küçük ve marjinal hadiselerin etkisini doğrular. İnsanlık tarihinde küçük olayların birçok şeyi değiştirmesi bazılarını şaşırtabilir ama bu tarih geleneğinde değişmeyen bir kuraldır.
Böylece bu fitilin ateşlediği Tunus halk hareketi, Mısır, Libya, Yemen, Suriye hatta Cezayir ve birçok Arap ülkesini farklı şekillerde dolaşan bir model haline geldi. Bu halk hareketlerinin çoğu sonunda adil, modern bir devlet kurmayı başaramadı. Çünkü liderlik veya yönlendirme olmaksızın kör inançlar veya başarısız iddialar üzerine inşa edilmişti. Dahası modern bir düşünce pusulası olmamıştı. Bu nedenle halklar bu devrimler için ağır bedeller ödediler ve halen de ödüyorlar. Şehir ve köyler yıkıldı, milyonlarca kişi yerinden yurdundan edildi, diğer yandan özgürlükler daha da kısıtlandı, olumsuz sonuçları devam eden silahlı iç çatışmalar yaşandı. Baharın sonuçları, yükünün bir eşi olmadığını kanıtladı.
Birçok devrim gibi söz konusu halk hareketlerinin de son değerlendirmesini yapmak için daha erken. Nitekim, örneğin olaylarının üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen iyisi ve kötüsü ile Fransız Devrimi hakkında hala kitaplar yayınlanıyor. Keza Rus-Bolşevik Devrimi ile ilgili de. Eski İngiliz tarihindeki Magna Carta devrimi bile bugün hala bazılarını meşgul ediyor. Dolayısıyla geriye tüm insanlık tarihinde sabit bir kural kalıyor, o da büyük sosyal hareketlerin fitilini küçük olayların ateşlediğidir.
Bu olağanüstü 10 Arap yılı yaşadığımız koronavirüs hastalığı ile sona eriyor. Bu olay küçük ve marjinal değil. Ancak eğer marjinal ve küçük olayların bile etkileşime girerek tarih boyunca farklı toplumların sosyal, politik ve ekonomik yapısını kökten değiştirdiği varsayılıyorsa, yeni tip koronavirüs pandemisi gibi tüm insanlığı vuran büyük olaylar kesinlikle çok şeyi değiştirecektir. Önümüzde iki varsayım bulunuyor: Bir pusulaya sahip değişim ya da kendisini dayatan rastgele bir değişim. Korona pandemisi sonrası dünyada küresel ve yerel düzeyde işlerin eski mecrasında akacağını, yeniliklerle karşılaşmayı beklemenin, daha sonra onlarla etkileşime geçmenin en iyisi olacağını düşünenler yanılıyorlar. Asıl iyi olan, hükümet ve halkların gelecekteki değişikliği kontrol etmek için hazırlık yapmalarıdır.
Farklı şekilleri ile "demokratik" toplumlardaki değişikliğin şeklini, kalitesini ve değişim düzeyini belirleyecek şablon, siyasi liderliklerin pandeminin etkilerine verdikleri tepkinin doğasıdır. Almanya gibi bir ülkede, Şansölye Angela Merkel’in ve hükümetinin pandemiye karşı sistemli performansı nedeniyle popülaritesinin beklenmediği şekilde arttığını görüyoruz. Öte yandan, en büyük sanayi ülkesi olan ABD’de siyasi idarenin, geciktiğini, işi ağırdan aldığını, tedbirleri ertelediğini, sonra da başkalarını suçladığını dolayısıyla kasım ayında düzenlenecek gelecek başkanlık seçimlerinin sonuçlarını etkilemesi muhtemel bir şekilde popülaritesinde çok fazla kayıp yaşadığını görüyoruz. Geri kalan ülkeler Alman ve ABD modelleri arasında bir yerdeydi.
Arap bölgemizde, bazı hükümetler politikalara yerleşmiş olan tüm o kusurları açığa çıkaran pandemi sonrasını düşünmeye başladılar. Körfez ülkelerinde hastalığın ortalama insidansı vatandaşlar için yaklaşık yüzde 20 yabancılar içinse yüzde 80 idi. Salgın, kalkınma politikalarını ve bu ülkelerin yabancı iş gücüne dayandığını açığa çıkardı. Bu, sağlık ve finans sektörlerine çok fazla yük bindirdi. Ekonominin ihtiyaç duyduğu iş gücü için yasaları insanca yaşam kurallarına uyumlu olacak biçimde değiştirerek bu demografiyi değiştirmeden, yerel kamuoyu söz konusu eski politikaların devamı ile uyumlu olmayacaktır.
Öte yandan ve bir bütün olarak Arap dünyasında salgın, bazı ülke ve hükümetlerin vatandaşlarını korumak için hızlı önlemler alma konusundaki isteksizliklerini meydana çıkardı. Geçen hafta BBC tarafından belgelenen bir haber, İran havayollarının hastalığı nasıl Suriye, Irak ve Lübnan’a taşıdığını gün yüzüne çıkardı. Söz konusu şirket, salgının ortaya çıkmasından sonra bile insan hayatını açıkça hiçe sayarak, kayda değer hiçbir önlem almadan Çin ile İran arasındaki seferlerini sürdürdü. Bunu Suriyeliler, Lübnanlılar ve Iraklılar da biliyorlar. Dolayısıyla belki de bu, ileride söz konusu ülkelerin halklarının, İranlıların salgını ülkelerine taşıyacak kadar iç işlerine açıkça müdahalelerinden duydukları memnuniyetsizlik ya da öfkeyi ortaya çıkarabilir.
Salgın ayrıca Arap eğitim müfredatındaki kusurları da gösterdi. Birçok Arap ülkesinde sağlık sisteminin zayıf ve yetersiz olduğunu, koronavirüs salgınının darbeleri karşısında çökebileceğini açığa çıkardı. Bazı Arap ülkeleri de salgınla mücadelede kendi sağlık çalışanları yerine yabancı sağlık çalışanlarına güvenmek zorunda kaldı. Salgın ile Arap dünyasında sağlık eğitiminin zayıf, genel eğitimin ondan da zayıf olduğu şüphe götürmeyecek bir biçimde meydana çıktı.
Son olarak, toplumda bazı kesimler pandemiye karşı kaderci bir tepki verdi. Bazıları aldıkları eğitim nedeniyle miras ve geleneklerden salgın ve yaşananlarla hiçbir bağlantısı olmayan alıntılar yaptılar. Bazıları da salgının etkilerini küçümsediler. Eğitim müfredatlarında kendilerine öğretilen gaybi bilgilerin çoğunu ortaya çıkaran bu kültürel alıntılara dayanarak kasten tedbirli olmaktan kaçındılar.
Büyük ve uyarılarla dolu ekonomi dosyasının ise daha kapağı açılmadı. Dünya “büyük bir durgunluğun” eşiğinde duruyor. Uluslararası raporlara göre dünya ekonomisi mayıs ayının ilk haftasına kadar 9-12 trilyon dolar kaybetti. Ülkeler büyük rakamlarda borçlandı. Uluslararası Çalışma Örgütü'ne göre, işgücü piyasası bir buçuk milyon iş kaybetti. Milyonlarca kişi işsiz kaldı. Yayınlanan çalışmaların hiçbirinde ekonomide hızlı bir toparlanmaya dönülmesi beklenmiyor.
Bütün bunlar, çoğunlukla ticari alışveriş piyasasında ağırlığı olmayan hammadde veya ana sanayi ihracatına bağımlı olan Arap ekonomisini de etkileyecek. Yayınlanan uluslararası raporlar, Arap ülkelerinin gayri safi yurtiçi hasılasında yaklaşık 50 milyar dolar düşüşten ve en az iki milyon iş kaybından bahsediyor. Bu, kesinlikle bazı Arap ülkelerinin sosyal dokusunu etkileyecek. Bu ülkelerin benimsedikleri politikaların çoğu, salgının ortaya çıkardığı yeni gelişmelere uygun bir tepki vermiyor ki bu da Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri etkileyecek. Bu konularla ilgilenen herhangi bir kurumun, hatta sivil kurumların salgının ekonomik ve sosyal olarak kolektif Arap düzeyine etkisini inceleyen ve öngören çalışmalar için harekete geçmemesi oldukça dikkat çekici. Oysa Arap toplumunun yüzeyinde görünecek “travma sonrası eşzamanlılık” meselesinin incelenmesi gerekiyor. Çünkü bunun ihmal edilmesinin “Buazizi’nin tokadından” daha muazzam bir etkisi olabilir.
Sözün özü; bir kişinin eyleminin bin kişiye etkisi, bin kişinin bir kişiye sözünün etkisinden daha güçlüdür.