İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

​Siyasetin, yolsuzluğun ve salgının karanlığına direnen bir fener

“Karanlığa lanet okumaktansa bir mum yak” sözüne aşinayız. Peki, bugün siyasi karanlığın, yolsuzluk lanetinin, milyonlarca kişinin canını alan ve almaya devam eden, on milyonları işsiz bırakan, dünyanın dört bir yanında insanları evlerinde –evleri varsa- karantinaya alan ölümcül salgının tehdit ettiği bir bilim, düşünce ve kültür fenerine ne dersiniz?
Levant (el-Maşrık) bölgesinde eşi görülmemiş bir aydınlanma, rönesansa öncülük eden, savaşlar, açlıklar ve değişen haritalara karşı ayakta kalan 154 yaşındaki bir fener için ne dersiniz? Bugün, pusulasını kaybetmiş, kültürün çölleştiği, akılların kayalaştığı, kalplerin taşlaştığı ve karınların acıktığı, çeşitliliğin bir lütuf sayılırken öfke ve kin nedenine dönüştüğü, sonu gelmez dağılmaktan kaçınmak için bölünmenin göz kamaştırıcı bir başarı olarak kabul görmeye başladığı bir Ortadoğu ile çevreli bu fener için ne dersiniz?
Tarihin doğunun batıya, batının da doğuya açılan en eski penceresi olduğunu ve olmaya devam ettiğini kaydettiği, kitaplarında, ders sıralarında, amfilerinde ve bilimsel laboratuarlarında iki küresel medeniyetin, iki büyük semavi din İslam ve Hristiyanlığın birbirini izlediği, hoşgörüsü ve açılımı ile her yerden dini ve etnik azınlıklara yer açan fenere ne dersiniz?
Kurucusu Daniel Bliss tarafından kurulduğu tarihten itibaren dünyadaki bazı büyük üniversiteleri geride bırakan, dünyanın neresine giderse gitsinler en yüksek makamlara ulaşan yetenek ve kabiliyetleri dünyaya sunan ve sunmaya devam eden bir fenere ne dersiniz?
Bugün gerçek zorluklar yaşayan Beyrut Amerikan Üniversitesinin yaşadığı sıkıntılara, diğer tüm üniversitelerin aksine – hepsi kendi iradesi dışında olan- çeşitli faktörler katkıda bulundu.
Kendisi bir üniversiteden ve Amerikan olmaktan daha fazla. Çünkü ne dünyadaki tüm üniversiteler bu isme layıktır ne de tüm Amerikan adına sahip ya da coğrafya, finansman, model ya da müfredat olarak ABD’ye mal edilen yüksek eğitim enstitüleri aynı düzeyde değildir.
Hayır, biz burada kendisinden geçen tüm kimliklerden daha büyük bir kültürden, eşi görülmemiş, ne Arap ne de Batı dünyasında tekrarlanmamış istisnai bir durumda bahsediyoruz.
Kendisi 1866 yılında Suriye Protestan Koleji adı altında kurulduğunda bile adından daha büyük bir kalkınmacı projeydi. Kurucular arasında başından beri uygulamalı bilim ve araştırmanın önemi konusunda bir farkındalık vardı. Bu nedenle fakülteleri arasında tıp fakültesi hep öncüydü.
Daha sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1922’de adı Beyrut Amerikan Üniversitesi olarak değiştirildi. Böylece, kuruluş aşamasına eşlik eden kilise kimliğinden vazgeçmiş, Sykes-Picot sonrası manda dönemindeki coğrafi değişimlere ayak uydurmuş oldu. Aynı şekilde, sonraki yıllarda Levant bölgesinde etkin olan “milliyetçi” yorumlara kaymak yerine yeni gerçekçi adı yani Beyrut Amerikan Üniversitesi ile yetindi.
Gerçekten  de sonraki yıllarda, üniversitenin Beyrut’un Ras bölgesinde denize nazır güzel ve yeşil kampüsü düşüncelerin buluşma yeri, tartışmaların ve bir araya gelip görüş alışverişinde bulunmanın sahası oldu.
Koridorlarında Suriye ile Lübnan milliyetçiliğinin gürültülü çağrıları yükseldi. Yemyeşil ağaçlarının altında Arap milliyetçileri Araplığı müjdelediler. İslamcılar, laikler, Marxçılar, liberaller, muhafazakarlardan her biri kendi bakış açısını hararetle savundu. Burada silah, otomatik tarayıcılar değil mantıktı.
İngiliz gazeteci Michael Adams’ın “akıllara ve yeteneklere ders veren” şeklinde tanımladığı bu “vaha”da, Konstantin Züreyk, Charles Malik, Said Hammada, Hanna Batatu, Yusuf Aybaş yer aldı. Ömer Ebu Rişa, Hafız Cemil, Ali el-Verdi, Hasan Kamil es-Sabbah ve Zaha Hadidi buradan mezun oldular.
Faris el-Huri, Nazım el-Kutsi, Ömer el-Sakkaf, Fazıl el-Jamali, Ahmed el-Hatib, Vasfi Tel, Haydar Abduşşafi, Selim Hoss, Sa’dun Hammadi burada eğitim aldılar.
Arap dünyasındaki kadın öncülerimiz buradan hayata atıldılar. Örneğin; Feride el-Süleyman, Leyla Şaraf, Diana Takiyüddin, Hanan Aşravi, Süreyya el-Arrayed, Sahar es-Salab gibi. Burada, Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani, İranlı bakan Ali Ekber Salihi, ABD-Afgan diplomat  Zalmay Halilzad dünyamız ve çevremizle etkileşime girdiler. Bizi karşılıksız sevdiler ya da hiçbir baskı olmadan bizden nefret ettiler.
Manevi ve düşünsel zenginliği ile eşsiz bu çevre, gerek üniversitenin coğrafi vatanı olan Lübnan gerekse bölgesel kucaklayıcısı Ortadoğu bölgesinde bugün yaşadığımız her şeyin canlı bir karşıtını oluşturuyor. Bu manevi zenginlik, siyasi depremler dizisi, ekonomik sarsıntılar ve şimdi de korkuların dairesini genişleten, Lübnan'ın çöküşünün ve bölgesel başarısızlığının sonuçlarını çabucak telafi edebilecekleri meşgul eden Kovid-19 pandemisi tarafından tehdit ediliyor. Geçmişteki zorluklar sırasında yedek alternatifler mevcuttu. Üniversitenin dünyaya yayılmış mezunlar “ailesi” Lübnan iç savaşı (1975-1990) sırasında bile kendisini cömertçe destekleyebilmişlerdi. Ancak mevcut durum, dünyada salgın ve işsizliğin sıkıntısını çekmeyen, kemer sıkmayan, iflas korkusu yaşamayan tek bir yer bile bırakmadı.
Bu nedenle, Beyrut Amerikan Üniversitesi mezunlarına, Lübnan ve bölgeye hatta nadir bir kültür, bir arada yaşama ve hoşgörü yapısını korumaya hevesli olan herkese yaşadığı zorluklar hakkındaki gerçekleri açıkça dile getiren bir açıklama yayınlamak zorunda kaldı. Bu açıklamada, dünya mevcut zorluğu aşana kadar üniversitenin çalışanlarından, seviyesinden, eğitim, sağlık ve tedavi hizmetlerinden feragat etmemesi için kendisine her türlü desteğin sunulması çağrısında bulundu.
Tabi ki Lübnan bugün, kendisinin ona kazandırdıklarından çok onun kendisine kazandırdığı bir kurumu desteklemesine olanak tanımayan çok kötü bir durumda. Arap bölgesinin de yeterince hatta Suriye ve Irak örneklerinde olduğu gibi fazlasıyla kendi sıkıntı ve zorlukları var.
Ölümcül salgın ve ekonomik yansımaları nedeniyle vatandaşlarının yaklaşık yüzde 15’nin işsiz kaldığı ABD’de bile yerel sorunlar yetkililerin öncelik listesinde ilk sırada yer alıyorlar. Ülkede birkaç ay sonra düzenlenecek önemli başkanlık ve yasama seçimlerine hazırlanırken yöneticiler başka neye öncelik verebilirler ki?
Dolayısıyla, üniversitenin karşı karşıya olduğu sorun kanımca oldukça ciddi. Olumlu düşünmek ve maliyeti ne olursa olsun kurtarma operasyonunun başarılı olmasına karar vermekten başka seçenek yok.
Çünkü kurtarma dışındaki alternatifler, Lübnan için korkunç olacaktır.
Üniversitenin kurtarılamaması; Mollalar canavarı, DEAŞ hayaleti, genişlemeci Likud gericiliği tehlikeleri ile karşı karşıya olan Levant’taki genel düşünce atmosferi için bir felaket olacaktır.
Bölgede küresel ve bölgesel nüfuz çatışmalarının gölgesinde farkındalık, hoşgörü ve çoğulculuğun geleceği için trajediden öte olacaktır.