Sam Mensa
TT

İran’ı Suriye’den çıkarma söylemi ile İsrail’in kopardığı gürültü

Yeni ve dikkat çekici açıklamasında, İsrail Savunma Bakanı Naftali Bennett, İsrail’in İran “çıkana” kadar Suriye’deki operasyonlarını sürdüreceğini vurguladı.
Bu açıklama, İran kuvvetleri ile kendisine bağlı silahlı grupları hedef alan ve söylendiğine göre 14 kişinin öldüğü hava saldırılarından sonra geldi. Bakan düzenlediği basın toplantısında: “Sadece İran’ın Suriye konumlanma faaliyetlerini engellemeyi sürdürmüyoruz. Şimdi engellemekten keskin bir biçimde çıkarma yani İran’ı Suriye’den çıkarma aşamasına geçtik” diye konuştu. Neredeyse rutin hale gelen ve tüm Suriye topraklarına yayılan İsrail operasyonlarının artmasının arkasında yeni gelişmeler mi var?
Bilhassa Devlet Başkanı Beşşar Esed ve yolsuz çevresine alternatif arandığı hakkında ortada dolaşan bilgiler, medya organları ve sosyal medya platformlarının naklettiği ailesi içindeki benzeri görülmemiş ve köklü anlaşmazlıkları gün yüzüne çıkaran haberler ışığında Bakan Bennett’in açıklamaları üzerinde durulmayı hak ediyor. Bunlara bir de bölgede özellikle Irak’ta olup bitenler ve gelecek günlerin getirecekleri de ekleniyor.
Başlangıç olarak, bu askeri operasyonları yorumlarken abartıya kaçmamak ve çok genişlememek gerekiyor. Aksine kendisine şu iki hususun ışığında bakmak gerekiyor:
Birincisi, İran’ın Suriye’deki varlığına yönelik sabit İsrail tutumu.
Bu tutum, İran’ın Lübnan’a nüfuz etme deneyiminin Suriye’de tekrarlanmamasını, Golan Tepelerinde ve Esed ailesi yönetimi boyunca şüpheli sessizliği ile öne çıkan Suriye sınırlarında güneyindekine benzer başka bir cephenin kurulmasını engellemeyi zorunlu kılıyor.
İkincisi, Başbakan Binyamin Netanyahu ve rakibi Mavi Beyaz İttifakı lideri Benny Gantz’ın önümüzdeki 3 yıl içinde sırayla başkanlığını üstlenecekleri koalisyon hükümeti kurma konusunda anlaşmaları.
Bu, hava saldırıları meselesindeki seçim kaynaklı çekişmelerin askıya alınması, İran’ın Suriye’deki varlığını kapsamayı ya da mümkün olan maksimum düzeyde sınırlamayı amaçlayan İsrail askeri stratejisinin merkezine ve güvenlik çemberine geri dönmesi anlamına geliyor.
Söz konusu politikayı uygulamak, ordu içinde kararlaştırılmış stratejik bir güvenlik kuralı haline geldi. Kendisine yönelik siyasi istismarın sona ermesiyle de kendisini uygulamak çok daha kolaylaştı.
Bu durumda, İsrail Savunma Bakanı yeni açıklaması ile neyi kastediyordu?
İsrail gerçekten de bu aşamada İran’ı nihai olarak Suriye’den çıkarmak mı istiyor yoksa sadece kanadını kırpmayı mı?
Buna verilecek nesnel ve en muhtemel yanıt, hayır diyerek İsrail’in sözlerinin pratik olarak İran’ın Suriye’deki askeri varlığını sınırlandırmayı amaçladığını söylemektir.
Bu amaç, Suriye topraklarına yayılmış İranlı milis güçler ya da Lübnan, Irak ve İran’ın diğer müttefiklerinden milis güçlerin varlığını da kapsıyor.
İsrail ayrıca çok sayıda gelişmiş ve modern silahların Suriye’ye ulaşmasını engellemek de istiyor.
Daha da önemlisi, operasyonların devam etmesinin hatta sıklık ve genişliğinin artmasının kanıtladığı gibi Rus arabulucuğunun gerçekleştirmekte başarısız olduğu İran’ı İsrail sınırlarından uzaklaştırmayı amaçlıyor.
Bu bağlamda, İsrail’in İran’ın Suriye’deki varlığının gücünün ve köklerinin birden fazla düzeye, ordudan Suriye istihbaratına ve devlet kurumlarındaki kilit noktalara uzandığının büyük olasılıkla farkında olduğu unutulmamalıdır. Aynı şekilde matem törenlerinin düzenlendikleri yerler olan Hüseyniyeler inşa etmek  ya da Şiileştirme faaliyetleri ya da birden fazla Suriye şehrinde emlak satın alımı aracılığıyla Suriye toplumuna nüfuz ettiğini de. Bu durum, özellikle İran’ın bu ülkedeki varlığını ve etkisini korumak konusundaki inatçı kararlılığını açıklıyor.
Bennett’in açıklamalarına benzer açıklamaların uygulanması önünde temel ve başat bir engel oluşturarak kendisini temennilerden ibaret hale getiriyor. Bu sözler, İsrail’in askeri kapasitesi ve gücünü sorgulamak anlamına gelmiyor. Aksine İsrail bu tehlike kaynağını kontrol altında tutma gücüne sahip olduğu sürece, büyük askeri çatışmalar ve acil ihtiyaç olmayan geniş bir bölgesel savaş labirentine girme, halihazırda bu tür bir maceraya girişmeyi gerektiren bir güvenlik ve varlık tehdidi olmadığı anlamına geliyor.
İsrail'in genel olarak İran'ın ve özelde sınırlarına yakın olmasının oluşturduğu tehlikeler konusundaki farkındalığı ve ciddiyeti konusunda hiç şüphe yok.
Asıl garip olan, yıllardır özellikle de Netanyahu’nun başbakanlık döneminde İsrail’in bölgesel gelişmelerde neredeyse hiç yer almama, karmaşık sorun ve meselelere karşı basit yaklaşımlar benimseme politikasıyla yetinmesidir.
Bu sorunları “bir parça” olarak gören bir yaklaşım benimsemesidir. Bilhassa Arap Baharı sonrası gelişmelerden ve birden fazla yerde patlak veren çarpışmalar ve savaşlar gibi yaşananlardan sonra bütünleşmiş bir politika ve vizyon yerine güvenlik ve askeri yaklaşımlar ile taktiklere dayanmasıdır.
Ürdün ve Mısır ile askeri ve güvenlik işbirliği dışında İsrail’in Arap dünyası ile ilişkilerin geleceğine dönük bir vizyonu bulunmuyor. Aksine, Filistinlilere karşı ayrımcı ve düşmanca politikalarında ve topraklarına el koymakta daha da ileri gittiğini görüyoruz.
İran tehlikesini ortadan kaldırmak için ciddi bir adım atmadan hatta askeri operasyonlar yöntemi dışında bir yöntemle kendisini korumaya almadan sürekli İran tehdidinden bahsediyor.
İsrail, Gantz ve Netanyahu’nun anlaşmasından sonra bu yöntemini sürdürecek gibi görünüyor. Bu anlaşma, İsrail’in bölgede var olan politikasının uzatılmasından başka bir şey değil. Daha düne kadar Netanyahu’nun en azılı düşmanı olan Gantz bugün yolsuzlukla işbirliği yapmayı kabul etti. Hükümet için Arap ittifakını feda etmekten kaçınmayarak ırkçılığını gösterdi.
Bu İsrail politikaları ışığında İran’ı Suriye’den ya da başka bir yerden çıkarmak zor görünüyor.
İsrail, bölge düzeyinde yeni ve değişik bir vizyon, Suriye krizinde çelişkilere dayalı mevcut yaklaşımdan farklı yeni bir yaklaşım benimsemeden politikalarında direterek bu meseleyi çözemez.
İsrail İran’ı Suriye’den çıkarmak istiyor ama aynı zamanda da Beşşar Esed’in ülkenin başında kalmasını istiyor.
Bu, Suriye rejimine ve 50 yıldan fazla bir süredir takip ettiği politikalara hala bağlı olan, İran’ın bölgede ulaşmış olduğu güç ve nüfuza ulaşmasında önemli bir rol oynayan Rusya’nın tutumuna benziyor.
İran’ı bölgeden söküp atmak, eğer gerçekleşecekse, sadece ABD-İran dinamiği ve iki ülke arasındaki yaşanacaklarla bağlantılı olmayı sürdürüyor.
ABD başkanlık seçimlerinden önceki şu birkaç ay bu konu iki temel nedenle hassas:
Birincisi, ABD seçimlerinden önce İran'da radikal tarafların neler yapabileceğini tahmin etmek mümkün değil ve bu, Başkan Donald Trump'ın başarısını etkileyebilir.   
İkincisi, kışkırtılması durumunda Trump’ın atacağı adımın boyutunu da tahmin etmek mümkün değil. Zira kendisi verdiği beklenmedik tepkileri ile biliniyor.
Dolayısıyla, bu gibi durumlar ile ilgili tahminlerde bulunmak zor görünüyor. Ama bilhassa ABD Başkanının korona salgını başarısızlığından sonra ek bir başarısızlığa tahammülü olmayacağı bu dönemde yine de bazı tahminlerde bulunmak olası ve mümkün.
Sonuç olarak, Suriye’de İsrail ile İran arasındaki mevcut yıpratma savaşı devam edecek ve İsrail hava saldırılarının sıklığı artacak. Bu saldırılar İran’ın canını acıtsa da onu Suriye’den çıkaramayacak.
Aynı Lübnan’ın tanık olduğu, ne geçmişte 1982 savaşından önce Filistinlileri Lübnan’dan çıkarmakta ne de bugün Hizbullah’ı silahsızlandırmakta başarılı olan tekrarlanan İsrail saldırıları gibi.
Süregiden yıpratma savaşı gibi birden fazla bölgede var olan statükonun durumu da bölgedeki tüm oyuncuların durumu gibidir.
Tek kaybeden ise hiçbir ahlaki caydırıcı olmadan öldürülen, yerinden yurdundan edilen ve işkence gören halklar olmaya devam ediyor.