Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Bir damla alçakgönüllülük ve işbirliği

Libyalı kaybolmuş bir durumda. Libya’nın ne zaman Libya’ya döneceğini tahmin edemiyor. Dokunulmazlığını kaybeden, iç ve dış savaşların birbirine karıştığı haritaların deneyimleri, iyimserliğe teşvik etmiyor. BM Özel Temsilcisi Gassan Selame, ülkelerini bölgesel ve küresel aktörlerden geri almak için iki yerel aktörü işbirliği yapmaya ikna etmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Savaşçıları, paraşütçüleri ve insansız hava araçlarının sahiplerini ziyaret etti. Görüşmeler yaptı, anlaşma ve ateşkeslerin maddelerine şekil verdi, konferanslar düzenledi. Libyalı hastayı Berlin kliniğine gitmeye ikna etti ve hastalığına çare bulmaları için uzman uluslararası doktorları getirdi. Ama bütün bunlar işe yaramadı. Bu yüzden, Recep Tayyip Erdoğan rejiminin çıkarları nedeniyle daha da alevlenen sahneyi sonunda terk etti.
Libyalı kaybolmuş bir durumda ve Libya da onunla birlikte kaybolmuş. Bir ülkenin vatandaşları için topraklarındaki yabancı bayrakların çoğalması, yangınların çoğalması ne kadar zordur. Milislerin silahlarının, paralı askerlerin gözlerinin parlaması ne kadar zordur. Petrol ve doğalgaz ziyafetinin içeride kin ve düşmanlığı dışarıda hırs ve açgözlülüğü ikiye katlaması ne kadar zordur. Bu, acı verici klasik bir hikayedir. Başlangıcı, içerideki iktidarı ele geçirme yarışıdır. Ardından gelişir ve iktidara tek başına sahip olma, diğerini ya da payını yok sayma takıntısı ile bir savaşa dönüşür. Savaş sırasında ise kaçınılmaz olarak hızla bağımlılığa dönüşen yardım ve ittifaklar gerçekleşir. Yerel aktör, bir dış müttefikten yardım aldığında daha da güçleneceği yanılsamasına kapılır. Daha zayıf taraf olduğunu ve müttefikinin çok geçmeden onu kendi savaşındaki bir askere, kendi ajandasının hizmetkarına dönüştüreceğini unutur. Dış güçler ideoloji ve benzeri örtüler kullansalar da hiçbir zaman yardım kuruluşları olmamışlardır.
Libyalı kaybolmuş bir durumda. Arayıp onu kurtarmasını isteyeceği bir dostu yok. Arap Birliğini aramasına hiç gerek yok. Çünkü imkanlarının yokluğunda elinde iyi niyetinden başka bir şeyi yok. Afrika Birliğini arayıp yardım istemenin de bir faydası yok çünkü kendisi daha çok emekli bir bilge gibi. Halkının bile kendisini kurtarma konusunda uzlaşamadığı bir ülkeyi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de tüm çabalarına rağmen kurtarabilecekmiş gibi görünmüyor.
Libya’nın suçu neydi ki, tam 40 yıl boyunca Muammer Kaddafi, devrimi ve Yeşil Kitabı’nın gölgesinde ve sonra da mirasçılarının döneminde bu kadar acı ve azap çekti, rakip ülkelerin silah ve politikalarının deney sahasına dönüştü? Libya’nın suçu neydi ki dünya, ilk önce Kremlin’in aşçısına şimdi de Türkiye Cumhurbaşkanına damarlarına paralı askerler pompalamasına izin veriyor?  Libya acılar ve çatışmalar denizinde yüzüyor. Buna karşılık, kendi evlatlarından savaşçılar, ülkelerini kendisine el koyanlardan geri almalarına yardımcı olacak işbirliği ve alçakgönüllülükten yoksunlar.
Libyalı kaybolmuş durumdaki tek Arap değil. Suriyeli de onun gibi kayıp ve Suriye’nin de kaderi muallak. Suriye topraklarında, en sağlam ve tutarlı ülkelerin bile yükü altında ezileceği kadar çok ordu ve bayrak var. Gönderildikleri kamplarda, onlardan ve ziyaretlerinin uzamasından şikayet etmeye başlayan ülkelerde yaşayan milyonlarca Suriyeli ümitsizlik salgınına yakalanmış bulunuyor. İçerideki milyonlarca Suriyeli, Ceaser Yasası’nın yürürlüğe girmesinin arifesinde yapılan spekülasyonlardan dolayı Suriye Lirasının yaşadığı rekor düşüşün çocuklarını ekmekten bile mahrum bırakmasından korkuyor.
Bir zamanlar güçlü olan Suriye kendinden daha güçlü olanların ağına düştü. Topraklarında kendi iradesi dışında birçok savaş dönüyor. Kendisine danışılmadan ateşkes yapılıyor. İsrail hava saldırılarını, İran’ın yayılmacılığını ve Türk operasyonlarını kontrol etmek, ABD’li general ile Suriye’nin ve elbette bölgedeki yokluğunun geleceğini görüşmeye hazırlanan Rus generalin yerine getirdiği bir görev. Dış güçler yardım kuruluşları değildir. Bir ülkeyi petrolü, diğerini buğdayı, bir üçüncüsünün suyu için kontrol ederek yaşamaları da bunun kanıtıdır. Meydana gelen bütün bu yıkıma rağmen Suriyeliler, ülkelerini geri alma ve Suriye’yi Suriye’ye geri verme sürecini başlatmalarına yardımcı olacak işbirliği ve alçakgönüllülüğü azıcık da olsa gösteremediler.
Bundan daha acısı da var. O da, Suriye’nin kaderinin ABD-İran ilişkilerinin geleceği ardından da Türkiye’nin bölgesel rolü netleşene kadar muallakta kalacağının açıkça dillendirilmesidir. Suriye topraklarındaki bölgesel askeri varlığın amacının, uzlaşı zamanı (tabi yaklaşmasına izin verilirse) gelene kadar elini güçlendirmek için rehineler almak olduğunun açık ve net bir şekilde belirtilmesidir. Bunlar son derece tehlikeli sözlerdir. Orduların, milis güçlerin ve bayrakların ağına düşmüş olan Suriye, normal bir devlete dönmeyi başaramazsa daha fazla yoksul, savaşçı ve radikal üreten bir fabrikaya dönüşecek.
Aynı şekilde Lübnanlı da kaybolmuş bir durumda. Onun da yazgısının Washington-Tahran ilişkilerinin geleceğine bağlı olduğu, ABD başkanlık seçimlerine kalan şu birkaç ayın kolay geçmeyeceği söyleniyor. Lübnan’da başkanların, yetkilerinin devletin yıkıntıları arasında mevzileri paylaşmakla sınırlı olduğunu kabullendikleri söyleniyor. Devletin kaderini kendilerinden daha büyük aktörlere bıraktıkları dillendiriliyor.
Dürüst olmak gerekirse, Lübnanlılar şu anda iç savaşın en karanlık evrelerinde bile maruz kalmadıkları aşağılanma türlerine maruz kalıyorlar. Makamlara ve sahiplerine duyduğumuz saygı ve bu makamlara ulaşmak için verdikleri tavizler bir yana, resmi makamlardan başarısızlığın kokusu yayılıyor. İçeriye ve aşağılanan vatandaşa, açlığın kapıları çaldığı gerçeğini görmezden gelen iddialar temelinde dışarıya hitap edememe başarısızlığının kokusu yayılıyor. Bu, ülkelerini ve dünyayı tanımayan kişilerin trajedisidir. Bu kadar çok tavus kuşu (kendini beğenmiş) için yeri olmayan bir ülkede tevazudan yoksun kişilerin felaketidir. Bu kadar çok sayıda maceracı ve ergene katlanamayacak kadar zayıf ve kırılgan bir ülkede ulusal işbirliği erdeminden yoksun kişilerin dramıdır. Mişel Avn döneminin başarısız olması Lübnan’ın işine gelmez ama ne kendisi değişim trenine binebildi ne de vatandaşlarını bu yolculuğa ortak edebildi. Hassan Diyab hükümetinin başarısız olması Lübnan’ın çıkarına değildir. Ne var ki tevazudan yoksun müdahaleleri bu ülkeye yabancı olduğunu gösteriyor.
Libyalıların bir damla da olsa işbirliği ve tevazuya ihtiyaçları var. Suriyeliler ile Lübnanlıların da bu ilaca ihtiyaçları var. Yine bu ilacın, tevazu, ulusal işbirliği ve dayanışmanın devam eden yokluğunun tehdit ettiği harika bir devrime ev sahipliği yapan ve topraklarında yoksulların çoğaldığı Irak için de faydalı olacağını söyleyebiliriz.