Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Ev oturmasının uzaması kaba konuşmalar ortaya çıkardı

Yaşadığımız bu büyük pandemi sırasında her Arap ülkesi farklı öncelikleri ile meşgul oldu ama pandeminin neden olduğu ölüm ve vaka sayısı haberlerinden sonraki ikinci kurban genellikle gerçek oldu. Burada sadece Körfez sahnesinden bahsediyorum. Sosyal uzaklığın zorunlu kılınması ile kendisinin yerini yoğun iletişim aldı. Vücut bağışıklığına yönelik arayış arttıkça sözlü bağışıklık azaldı. Büyük bir çoğunluğu gerçeğe dayanmayan haberler, olmayan kişiler ve gerçekleşmeyen olaylar hakkında montajlanan videolar paylaşıldı. Körfez ülkelerinde bizler de dünyanın geri kalan çoğunluğu gibi istençsiz ev hapsimizde farklı bir tatta olsa da sanal dünyaya sığındık. Bu hafta, kısıtlamalar az da olsa hafiflemeye başlayacak. Kuveyt ve bazı Körfez ülkeleri iş hayatına dönüşün ilk aşamasının başlayacağını açıkladı. Kademeli olarak da olsa normal hayata geri dönüş başladı. Ama bu, salgını yenmiş olarak değil de onunla “birlikte yaşamaya” alışmış bir geri dönüştür.
Evde kalmak ve sosyal medya araçları ile meşgul olmak ne gibi sosyal tezahürler ortaya çıkardı? Doğrusu bunlar çoktur. İç yüzleri veya neden bu kadar hızlı yayıldıkları bilinmeden rastgele gerçekleşen şeyler söz konusu olduğunda, insanların gözlerine bir perde inmesi ve görüşlerini engellemesi normaldir. Bilgisizlik ve belirsizlik insanları, mantıktan uzak, efsanelere yakın bir şekilde davranmaya iter. Kontrolsüz bir gevezeliğe kapılabilirler. Bazıları itici bazıları da nefret edilesi kişilere dönüşürler.
İlk sosyal tezahür, sosyal medyada artan tehdit ve kabadayılığa dayanan söylemlerin yaygınlığında gözlenen iticiliğin boyutudur. Görünüşe balkırsa izolasyon, bazılarını, sevdikleri veya çoğunlukla nefret ettikleri hakkında normal durumlarda açıklamaktan sakınacakları bir şekilde açıkça yazmaya itmiş. İzolasyon, kişi veya kurum hatta devlet olsun farklı olan ötekine karşı nefret duygularını ortaya çıkardı. Stres, kontrolsüz düşmanlık seviyesinin yükselmesinin sebeplerinden biridir. Öyle ki bir noktada bazıları, “ülkelerimiz ve ülkeleriniz” şeklindeki kıyaslamalarla yalan ve iftira, kendine methiyeler düzme ve yüceltme, ötekini değersiz görme ve aşağılama partilerine katıldılar.
Arap soğuk savaşlarında yapılan birçok açıklama yeniden hatırlandı. Bunların çoğu kabaydı ve gerçekten çok farklı durumlar için söylenmişti. Kimi zaman da söz konusu açıklamalar, saygısızlık ve küstahlık seviyesine ulaşıyordu. Kendisinden kabalık ve sertlik taşıyordu. Öte yandan, olgunlaşmamış veya kişisel bir tepkiye dayanan siyasi ve sosyal görüşlerini yaymak için videoları ve incitici kelimeleri kullanan, ses ve görünümüne hayran “karikatür” şahsiyetler de ortaya çıktı. Bu görüşler, söz konusu kişilerin birçoğunun dengesiz, suçlamalar dağıtan, olumsuz bir hava yayan, sosyal çatışmayı teşvik eden kişiler olduklarını ele veriyordu. Öyle ki kimi zaman yetkililer, bunlar arasında anormal seviyede olanları görmezden gelemeyip haklarında yasal işlem başlatmak zorunda kaldı. Siber ortam bu tür “kavga ve tartışmalar”, “suçlamalar” ve “kabadayılıklar” ile doldu. Bunlar anormal değil normal hale geldi ve kural oldu. Daha da üzücü olanı, bu anlaşmazlığın çoğu zaman diğer toplum ve tüzel kişileri kapsayacak şekilde genelleştirilmesi, kişi ve ülkelere yönelik suçlamaları tırmandırmaya dayanmasıydı. Bazılarını değil herkesi hedef haline getirmesiydi.
Bir noktada, toplumları efsanelere ve batıl yorumlara götüren kıyametçi düşüncelerin propagandasının yapılması da dikkat çekiciydi. Bunlar yakından incelendiğinde, insanların belirsizlikten duydukları korkudan faydalanarak akıllarını ehlileştirmekle başlayıp daha sonra ele geçiren siyasal İslam için verimli bir ortam olan hazır çözümler sundukları görülüyordu. Bana göre, bu nefret yükü ile kıyametçi düşüncelerden oluşan karşıt yük, geleceğe olumsuz bir etki bırakabilir ve etkili bir tedavisi de olmayabilir. Fakat diğer taraftan, Körfez toplumu sivil seçkinlere de sahiptir. Bunların azınlık olduğu doğru ama yine de zorbacılıktan kıyametçi düşüncelere bu olumsuz fenomenlere karşı hoşnutsuzluğunu yüksek sesle dillendirmekten sakınmadılar. Ne var ki, insan çoğunlukla kötü olanı yaymayı sever. Olumsuzlukların takipçisi olumlulukları kabul edenlerden daha çoktur.
İzolasyonun ortaya çıkardığı ikinci sosyal tezahür, Körfez bölgesindeki demografik yapıdan kaynaklanmaktadır. Vatandaşları toplam nüfusun yaklaşık yüzde 60’nı oluşturan Suudi Arabistan ve Umman dışında diğer Körfez ülkelerinde, yabancıların oranına kıyasla vatandaşlar yüzde 50’den hatta kimi zaman yüzde 12’den daha az bir oranda olabiliyor. Bunlar, bir süredir tartışma yaratan ve akademik toplantılarda sık sık tartışılan rakamlardır. Ancak, geçmişteki kalkınmacı politikaların doğası, kaçınılmaz olarak büyük oranda yabancı işgücünden yardım almayı gerektiriyordu. Bunu düzenleyen yasaların hazırlanması veya uygulanmasında gösterilen gevşeklik, korona pandemisi ile kamunun gözlerinin önüne serilen bir uçuruma neden oldu.
Pandemi sırasında Körfez bölgesinde demografi ikileminin gündeme gelmesinin doğrudan nedeni, kalabalık yerlerde yaşayan kalifiye olmayan çok sayıda işçinin varlığıydı. Bu işçilerin çoğu ülkelerindeki ailelerine yardım etmek için Körfez ülkelerinde bulunuyorlar. Onlara daha fazla para göndermek için de kazandıkları paradan mümkün mertebe tasarruf etmeye çalışıyorlar. Bu nedenle, sağlıksız ve kalabalık yerlerde kalıyorlar. İşte, salgının nedeni değil de büyük ölçüde kurbanı olmalarının nedeni budur. Fakat birçokları sorunu çözmek yerine kolaya kaçarak bu insanları şeytanlaştırdı. Körfez bölgesi gerek Batıdan gerekse doğudan büyük bir nüfus yoğunluğu ile çevrili ve iş için cazip bir bölge olduğu için bazıları aradıkları bahaneyi “yabancı işçiler” meselesinde buldular ve onları dikkatsizce hedef aldılar. Bu, ötekine karşı zihinsel ve kültürel önyargıdan kaynaklanıyordu. Hatta bu önyargı kimi zaman işçilerin ülkelerini bile hedef aldı.
Stres ve psikolojik baskı, bir yandan “demografik yapıyı dengeleme” diğer yandan diğer toplumlar gibi Körfez toplumlarının da yabancı işgücüne olan ihtiyacı arasında ciddi bir karmaşıklık üretti. Bu, devletlerin kafasının karışmasına ve halkların net görememesine, komşularla ilişkileri sorgulayıp şüphe etmeye, hatta neredeyse ırkçı bir psikolojinin üretilmesine neden oldu. Gerçek şu ki, yabancı iş gücü içindeki teknik gruba Körfez ülkelerinin şimdi olduğu gibi gelecekte de ihtiyacı olacak. Kalifiye olmayan gruba gelince, pandemiden sonra devletin rasyonel ve akıllı politikalar çizmeye geri dönmesi ile yeri doldurulabilir. Bu politikalardan biri de “emek yoğun” işletmelerden akıllı işletmelere geçiş dahil olmak üzere “sermaye yoğun ve teknoloji yoğun” faaliyetlere geçiş yapmaktır.
Bu geçişin orta ve uzun vadeli politikalara ve zamana ihtiyacı vardır. Aynı şekilde, işletmelerin oluşturulma, yönetilme ve sürdürülme biçimi değişmeli ve vatandaşlar aşina olmadıkları mesleklerde eğitim almalıdır. En önemlisi ve acil olanı, ilk adım olarak eğitim müfredatlarının reforme edilmesi, çeşitli nitel medya politikaları, sosyal bilinçlendirme çalışmaları ile başlayan başkaları ile iş yapma kültürünün geliştirilmesidir. Dolayısıyla bu mesele, yoğun ve çok yönlü bir meseledir.
Yukarıda bahsedilenlerden yola çıkarak, salgın öncesinde var olanın sonrasında da varlığını sürdürmesi gerektiğini düşünenlerin kendilerini gözden geçirmelerinin akıllıca olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlığın yaşadığı salgınlardan sonraki dönemlerin tarihsel okuması; takipçinin sosyal, politik ve ekonomik değişikliklerin uygulanılmasının kaçınılmaz hale geldiği sonucuna varmasını sağlamaktadır.
Son olarak, sağlık hizmetleri kalitesinden teknolojik bir topluma geçiş ve Körfez şehrini insancıllaştırmayı amaçlayan yeni politikalara, gelecekte Körfez ülkelerindeki yaşam kalitesi düzeyi, politika yapıcıların karşı karşıya kalacağı zorluktur.