Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Mısır, Türkiye ve Libya sınavı

Libya’ya doğrudan müdahalesi ile Erdoğan Türkiyesi ne istiyor?
Stratejik bir konuma, topraklarında ve denizlerinde petrol zenginliğine sahip bu ülkede birinci aktör mü olmak istiyor?
Yoksa buna ek olarak, Arap Baharı döneminde Müslüman Kardeşler projesine verdiği zarardan dolayı Mısır’ı cezalandırmak, çevrelemek, güvenliğine ve çıkarlarına zarar vermek mi istiyor?
Askeri kuvvetlerini, kendisine bağlı milis güçleri ile paralı askerleri bölge ülkeleri arasında hareket ettirme hakkına sahip olduğu anlamına gelen “yerel büyük güç” sıfatına sahip olmak mı istiyor?
Mevcut uluslararası iklimin,  bölgenin güvenliğini, kuyularını ve nehirlerini ilgilendiren gelecekteki düzenlemelerde kendisine imtiyazlı bir yer edinmesi için uygun olduğunu mu düşünüyor?
Erdoğan Türkiyesi, Hamaney İranı’nın Arap başkentlerindeki karar mekanizmalarının anahtarını elinde tutma ve bunu açıkça deklare etme deneyimini kopyalamak mı istiyor?
Libya’da Türkiye, ABD’nin Rusya’nın Suriye sahilindeki askeri üssünü güçlendirdikten sonra Libya sahilinde bir üs inşa etme girişimini engelleme arzusundan yararlanmış olabilir mi?
İdlib’ten Sirte’ye Erdoğan ile Putin arasındaki karmaşık tango dansının gerçeği nedir?
Ortak tutum alma eksikliğine rağmen Avrupa, Libya’nın zaman zaman çıkıp eski kıtayı mülteci akınları ile boğma tehdidinde bulunan kişinin eline geçme ihtimalini kaldırabilir mi?
Erdoğan, Ortadoğu’yu, uluslararası hukuka güvenenlerin değil de gücü yetenin üstün olduğu vahşi bir orman mı zannediyor?
Erdoğan, İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de yaptıklarının ve yapmaya devam ettiklerinin, Türkiye’nin Arap ülkelerine sızmasını, sınırlarını değiştirmesini ve “Arap Baharı’nı” tashih etmesini haklı gösterdiğini mi düşünüyor?
Erdoğan zamanla yarışıyormuş gibi bölgeye yönelik coşkusunu sürdürdükçe bu sorular sorulmaya devam edecek. Kuvvetleri, Bağdat’ın onayı olmadan Irak topraklarında, Şam’ın onayı olmadan Suriye topraklarında konuşlanmış bulunuyor. Savaş uçakları Irak’ta hava saldırıları düzenliyor. Kara kuvvetleri Suriye’de bölgelerin özelliklerini değiştiriyor. Farklı koşullarla da olsa Katar, Somali ve Kıbrıs’taki askeri varlığını, Akdeniz’deki petrol arama girişimleri ile ilgili belirli bir gerçekliği dayatmaya çalışmasını da unutmayalım.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin son konuşmasının Libya krizinde açılan yeni bir sayfa olduğunu söylersek mübalağa etmiş olmayız. Mekanı, zamanı ve kelimeleri ile bu konuşma çok önemliydi. Mısır Cumhurbaşkanı ülkesinin Libya sınırına yakın bir yerden kesin bir dille, Libya’nın bir Arap ülkesi olmasının yanı sıra Mısır’ın rolü, istikrarı ve hayati çıkarlarıyla bağlantılı olduğu için ülkesinin Libya’nın kaderinden bağımsız olamayacağını deklare etti.
Zamanlama olarak konuşma, Türkiye’nin Sirte ve Cufra ile ilgili kendi şartlarını dayatma aşamasına geçmeye çalışmasından kısa bir süre sonra geldi. Kullanılan sözcükler ise aynı zamanda hem sakin hem de katıydı. Mesajın ilgili taraflara ulaşması için yeterliydi.
Mısır kuvvetleri önünde yaptığı konuşmada Sisi şunu söyledi: “Gerek BM Sözleşmesi uyarınca kendini savunma hakkı gerekse Libya’da seçilmiş tek meşru otorite olan Temsilciler Meclisi’nin talebi üzerine olsun, Mısır’ın yapacağı herhangi bir doğrudan askeri müdahale uluslararası meşruiyet kazanmıştır”.
Sözlerine Sirte ile Cufra arasında uzanan “kırmızı bir hat” çizecek kadar açık bir uyarıyı da ekleyen Sisi, Mısır’ın bu hattın geçilmesine izin vermeyeceğini vurguladı. Bu uyarının ciddiyetini daha da vurgulamak için Mısır ordusu unsurlarına şu sözlerle seslendi: “Sınırlarımız dahilinde veya gerekirse sınırlarımız dışında herhangi bir göreve hazır olun”.
Bu, Türkiye’ye yöneltilmiş son derece açık bir mesajdır. Mısır’ın mesajından ibaret olmayıp çok daha geniş kapsamlı bir ittifakın ortak mesajıdır.
Bu nedenle Sisi, Libya’daki gelişmelerin, kendisine bağlı milis ve paralı askerler nakletmenin, Arap ülkelerinin, bölgenin ve Avrupa’nın ulusal güvenliğine, küresel barış ve istikrarın yanı sıra Mısır’ın çıkarlarına doğrudan bir tehdidi temsil ettiğini belirtti.
Mısır Devlet Başkanı, “Mısır ordusu Libya topraklarına girerse Libyalı kabileler başı çekecektir” ifadesini de kullandı Bununla, Mısır ordusunun Libyalı kabileleri eğiteceği ve silahlandıracağına işaret etmiş oldu.
Gerçek şu ki, yaralı Libya şu anda bir yol ayrımında bulunuyor. Ya hemen ateşkes sağlanıp Türk müdahalesinin iştahı gemlenir ya da Libya içeride ve dışarıda çok taraflı çatışmaların sahnesine dönüşür. Mısır liderliği müdahale seçeneğinden uzak durmak için şüphesiz sıra dışı çabalar harcadı ama Başkan Erdoğan kendisine başka seçenek bırakmadı.
Türkiye'nin Libya'ya müdahalesi, Kahire'nin görmezden gelebileceği ya da tolere edebileceği önceki sınırlarını aştı.
Libya halkına karşı yürütülen savaşa katılmaları için Suriye topraklarından “paralı askerleri” Libya’ya taşıyarak pervasızlığını artırdı. Bu, bir Türk programı bağlamında Araplarla savaşmaları için Arapları görevlendirmek anlamına geliyor ve hiç  basit değildir.
Mısır sadece rolünü değil aynı zamanda istikrarını tehdit eden Türkiye’nin askeri rolünü görmezden gelemezdi.
Erdoğan’ın her vesile ile eski cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yönetimini devirerek bölgesel hayaline acı verici bir darbe indiren mevcut Mısır rejimi ile hesaplarını tasfiye etmek istediğini dillendirmesi, bu meseleyi daha da keskinleştiriyor.
Erdoğan’ın projesindeki Libya bağlantısı önemli ve tehlikelidir. Bu bağlamda, Sisi’nin konuşmasının üzerinden çok geçmeden Suudi Arabistan’ın Mısır ile açıkça dayanışma içinde olduğunu belirttiği bir açıklama yapmasının nedeni anlaşılırdır.
İran’ın sınırları ihlal eden ve istikrarını sarsan politikalarına karşı erkenden uyarıda bulunan Suudi Arabistan, Türk müdahalesi politikalarının temsil ettiği büyük darbeci projeye karşı uyarmakta da hızlı davrandı.
Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in Mısır’ı destekleyen açıklamaları aslında Ortadoğu’daki bileşenler arasında dengeyi yeniden sağlamaya yönelik Arap özleminin bir ifadesidir.
Arap topraklarını İran-Türkiye paylaşım yarışı için legal bir sahne olarak görmek, sonsuz savaşların habercisidir.
Bu rüzgarlara karşı inşa edilecek Suudi-Mısır ortak duruşu, Libya sınavının Erdoğan’ı hayallerinden caydırma fırsatına dönüşebilir.