Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Köy günlüğü: Avukatlar ve yumurtalar

Avukat, profesör, çalışan ve serbest meslek erbabı olan pek çok kimse hafta sonu ziyaretleri yerine artık kalıcı olarak köye döndüler. Fakat ben korona ablukası dolayısıyla dönemedim. Söz konusu kişilerin dönmesinin sebebi ise hükümet dairelerinin de ‘tıpkı mahkemeler gibi önce devrim, ardından da salgın dolayısıyla’ kapatılmasıdır.
Geçen hafta sonu, aradan geçen uzun bir zamanın ardından ilk kez köye dönebildim. Floransa halkının vebadan dağlara kaçması gibi çok sayıda insanın Beyrut'tan ayrılarak köylerine döndüklerine tanık oldum. Avukatlar ve profesörler şu anda büyüklerinin yanında yaşıyorlar. Bazıları toprağı ekerken bazıları da koyun ve tavuk çiftlikleriyle ilgileniyorlar. Avukatlardan biri de ithalatçı fiyatı ile belediye fiyatı arasındaki büyük farktan dolayı rokfor ve Fransız peyniri üretimine yöneldi.
Bu endüstrilerin bazıları yerel tüketime tahsis edilmişken bir kısmı satım içindir. Dün müvekkillerine sözlerini ve yasal savunmalarını satan avukatlar, bugün taze yumurtalar ve lezzetli sebzeler sunuyorlar. Bu durumun gülünç bir tarafı yok. Tembellik, yoksulluk; işsizlik ise açlıktır. Kış ve ilkbahar aylarında köyler neredeyse boşalıyor ve insanlar geçimlerini kazanmak için şehirlere gidiyorlar. Kırsal kesimde iş ve gelir yok. Fakat korona yaşam biçimlerini değiştirdi ve süreci başladığı noktaya çevirdi: Ne ekersen onu biçersin.
Beyrut'a döndüğüm sırada sebze ve meyve satın almak için yakında bulunan köydeki çiftçiye gittim. Bu kez bana yalnızca uzaktan elini salladı ve durmamamı, satın alacak bir şey kalmadığını söyledi. Yine de durdum ve kendisine selam verdim. Bir dahaki sefere daha erken geleceğimi söyledim. Sosyalist lider Velid Canbolat, korona salgını başladığı sıralarda Twitter hesabından yaptığı bir paylaşımda, insanların çiftliklerine dönmelerini ve toprağı olan herkesin ekip biçmesini söylemişti. İlk zamanlar bunu gülerek karşılamıştık. Fakat kazın ayağı öyle çıkmadı.
Devlet bir bataklığa saplandığında geriye topraktan başka bir çıkış yolu kalmaz. Bu, Osmanlı yönetiminden bu yana kaydedilen Lübnan tarihindeki en kötü krizin yükünü hafifletiyor. Söz konusu dönemde insanlar, yiyecek bulmak için dağlara ve çayırlara giderlerdi. Çöp poşetlerinde yiyecek bir şeyler aranması artık alışılageldik bir sahneye dönüştü.
Buradaki bir diğer şey gevezeliktir. Herkes cebinden bir ‘ferman’ çıkarıyor ve acı çekenlere, ezilenlere ve havaalanında bekleyenlere okuyor. Siyasetçiler okuyup duruyorlar. Keşke biraz da dinleyicilerin ne düşündüklerini bilseler...