Hasan Ebu Talib
TT

Nahda Barajı ve ‘hiçbir şey’ üzerine müzakere etme ikilemi

Afrika Birliği’nden yapılan açıklama ile Etiyopya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklama arasında sadece birkaç saat vardı. Birinci açıklama, Etiyopya’nın Nahda Barajı ile ilgili yeni müzakere turunun hedefini, işletme ve doldurmayla ilgili bağlayıcı bir anlaşmaya ilaveten gelecekte Nil Nehri üzerinde hayata geçirilmek istenen başka projeler hakkında da kapsamlı bir anlaşmaya varmak olarak belirledi. İkincisine gelince, bu açıklama ise müzakerelerin hedefini, Etiyopya’nın hareketlerini engellemeyecek, egemenliğini kısıtlamayacak, gerektiğinde yol gösterici olacak bağlayıcı olmayan bir anlaşmaya varmak olarak belirledi. Buradaki sorun, iki açıklama arasındaki farklılıklar değildir, sorun, Güney Afrika’nın dönem başkanlığını yaptığı Afrika Birliği’nin merkezinde yer almaktadır. Zira genel merkeze ev sahipliği yapan ülke, 21 Temmuz’da düzenlenen ve Nahda Barajı ile ilgili ülkelerin devlet başkanları ve başbakanlarının katıldığı mini zirvede varılan anlaşmayı hiçe saydığı sürece Afrika Birliği’nin hiçbir değeri kalmamış demektir.
Afrika Birliği’nin sponsorluğu ve uluslararası gözlemcilerin katılımı ile varılacak anlaşma metni (varılması durumunda) bağlayıcı değilse, yasal gücü olmayan, Etiyopya’nın istediği zaman ve istediği gibi hiçe sayacağı yol gösterici düşüncelerden ibaret olacaksa daha önce de sorulan şu soru daha güçlü bir şekilde tekrar sorulacaktır: Bu durumda müzakereciler neden müzakerelere katılıyorlar, kendilerini tartışmalarla, anlaşma metnini formüle etmek, anlaşmalar ya da uzlaşılara varmaya çalışmakla yoruyorlar. Bütün bunların işe yaramaz olduğuna ve değersiz bir kağıttan başka bir şey olmadığına kesinlikle inanıyorlarsa müzakerelerin ne anlamı var?
Sorunun kendisi meşrudur ve özünde, özellikle Mısır ve Sudan’ın karşı karşıya olduğu büyük bir siyasi ve yaşamsal ikilemi barındırmaktadır. Çünkü bu iki ülke, Etiyopya’nın siyasi ve müzakereler yönünden değişken ama zamana oynama ve sahadaki gerçekliği değiştirme konusunda oldukça başarılı pozisyonundan doğrudan etkilenmektedir. Etiyopya’nın pozisyonunun tek bir hedefi vardır, onu da şu şekilde özetleyebiliriz: Nil nehrindeki her su damlasını kontrol etmek, gelecekte Etiyopya'nın bir kısmı Mısır ve Sudan'dan geçen nehirlerin kollarını tamamen kontrol etmesini sağlayacak haklar elde etmek, bunlara meşruiyet sağlamak ve söz konusu iki ülkeye dayatmaktır. Güney Afrika da bir dereceye kadar aynı ikilem ile karşı karşıya bulunmaktadır çünkü müzakerelerin tarafsız, herkes tarafından kabul edilebilir bir sonuca ulaşmasına önem veren sponsorudur.
Nil nehrinin topraklarından geçtiği Sudan ile denize döküldüğü ülke olan Mısır’ın maruz kaldıkları zarar geçici değil kalıcıdır. Etiyopya’nın Nil nehri üzerinde barajlar (şu ana kadar 3 yeni baraj daha inşa etme kararı alınmış bulunuyor) inşa etme stratejisi ışığında bu zarar, daha da tehlikeli bir hal almaktadır. Etiyopya’nın bu barajları inşa etme amacı, sınırdaki büyük baraja su akışının hızını azaltmak, ek elektrik üretimi, her bir barajın arkasında alt göller kurmak, sınırdaki baraja ulaşacak silt (alüvyon) miktarını azaltmaktır. Silt miktarının önlem alınmazsa yaklaşık 140 milyon tona ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu miktar, 50 yıl içinde barajı tamamen doldurabilir. Ayrıca su akışının hızının kontrol altına alınmaması halinde kademeli olarak üretilen elektrik miktarının azalmasına da yol açacaktır.
Bahsedilen bu gerçekler, müzakere edilen konunun niteliğini tamamen değiştirmektedir. Anlaşmanın; barajı işletme, yağışların düzenli olduğu yıllar ile kuraklık yıllarında barajı doldurma mekanizmasının yanı sıra daha sonra ortaya çıkabilecek olası çatışmalar için de ek mekanizmalara varma hedefi, esas ve temeldir. Ancak, gelecekte 3 barajın daha inşa edilmesi durumunda meselenin özü değişecektir. Zira bu barajlar büyüklükleri ne kadar sınırlı olursa olsun yeni göller oluşturarak nehir suyunun bir bölümünü daha tüketecek ve biriktirecektir. Yıl boyunca Nahda Barajına ulaşan su miktarını azaltacaktır.
Bunlar göz önüne alındığında, müzakerelerde Nahda Barajını işletme mekanizması konusunda mutabakata varılsa bile bu, Mısır ve Sudan’ın korku ve endişelerini gidermekte yetersiz kalacaktır. Aynı şekilde, varılan anlaşma bağlayıcı ya da yol gösterici olsun her iki durumda da iki ülkenin su haklarını korumayacaktır. Bilimsel olarak kanıtlanmış bu gerçeklere karşılık bazıları, Nahda Barajının tamamlanıp faaliyete geçtiğinde elektrik üretimi için kullanacağı dolayısıyla suların barajda biriktirilmeyip tahliye edileceğini, yani Sudan ve Mısır’ın su paylarının azalacağı korkusuna kapılmaları için bir neden olmadığını öne sürüyorlar. Bunlar, Addis Ababa’nın Mısır ve Sudan’a zarar vermek niyetinde olmadığını belirten Etiyopyalı taraflardır. Ne var ki bu, su akışının Mısır ve Sudan’a gerçekten zarar vermeyecek şekilde düzenlemesi, Etiyopya’nın diğer ülkelere zarar vermek istemediğini kanıtlaması gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Zira zarar vermek istemediği düşüncesi, Etiyopya Dışişleri Bakanı ile Sulama Bakanının (benzeri görülmemiş ve Nil nehrini uluslararası bir nehir olmaktan çıkarıp Etiyopya gölüne çeviren bir aldatmaca ile gerçekleşen) su doldurma işlemi hakkındaki açıklamaları ile tam anlamıyla çatışmaktadır.
Burada bütün mesele, müzakere konusu olması beklenen anlaşmanın formülünü değiştirmektir. Yeni formül, Etiyopya ile gerçekleştirdiği ikili görüşmelerde ilk kez Sudan tarafından sunuldu. Sudan bu formülün, Addis Ababa’nın bağlayıcı anlaşma ilkesini kabul etmesi için yeterli olduğunu düşünüyor. Bazı uzmanlara göre, bu anlaşma formülü Etiyopya’ya, Mısır ve Sudan’ın payı ve bu payın korunması konusunda anlaşmaya varılması karşılığında Mısır ve Sudan’ı uyarıp kendisine bilgi vermeden nehrin kendi topraklarından geçen bölümleri üzerinde istediği projeleri hayata geçirme olanağı sunuyor. Bu noktada, Mısırlı uzmanlardan biri, daha sonra kaç tane baraj inşa edilirse edilsin Etiyopya’nın düzenli yağış yıllarında en az 40 milyar metreküp, kurak yıllarda ise en az 35 milyar metreküp su akışını taahhüt etmesi gerektiği fikrini ortaya attı.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Afrika Birliği’nin açıklamasında, barajın doldurulması ile ilgili bağlayıcı anlaşmanın yanı sıra gelecekte Nil nehri üzerinde inşa edilecek diğer projeler konusunda da kapsamlı bir anlaşmaya varılması gerektiği belirtildi. Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in küçük zirve sonrası yaptığı açıklama, bu görüşü (ama yasal bir bağlayıcılığı olmadan) desteklediğini gösterdi. Etiyopya Başbakanı yasal bağlayıcılığı olmasına itiraz ederek bir anlamda, Mısır ve Sudan’dan Etiyopya’nın herhangi bir yol gösterici kurala uyacağına dair sözlü taahhüdü karşısında Nil üzerinde istediği kadar baraj inşa etmesini kabul etmelerini, kendisine bu konuda küresel ve bölgesel meşruiyet tanımalarını istiyor. Bırakalım Sudan kendi pozisyonunu kendisi belirlesin ama en azından Mısır’da hiç kimsenin, susuzluk, toprağın çorak hale gelmesi ve ülkenin yıkımı anlamına gelen böyle bir formülü kabul edebileceğini hatta buna razı olacağını düşünmüyorum.
Resmi Mısır kaynakları, Etiyopya’nın pozisyonunu ve sürekli geri çekilmesini yakından takip ediyor. Mısır, şu ana kadar Afrika Birliği sponsorluğunda müzakereci çözüme bağlı kalmayı sürdürüyor. Ancak, Etiyopya’nın tek taraflı davranışları bölgesel güvenliği tehdit ettiği ve herkese zarar verecek bazı çatışmalara kapı aralayabileceği için alternatif olarak bir kez daha Güvenlik Konseyine başvurmayı güçlü bir şekilde tartışıyor. Mısır’ın düşündüğü bir diğer alternatif ise, Etiyopya’nın eylemlerinin ne kadar yasal olduğunu açıklığa kavuşturmak ve bir sonraki adımı buna göre belirlemek için uluslararası mahkemeye başvurmak.
Mısır'ın müzakereler ile çözüme ulaşmaktaki ısrarı, her sorunun kendi çerçevesine sahip olduğu inancıyla bağlantılıdır. Nahda Barajı meselesi, bir yandan Mısır’ın bir bütün olarak Afrika ile ilişkileri diğer yandan da var olma hakkıyla bağlantılıdır. Afrika kıtası, Mısır’ın var olma hakkına riayet etmezse, varlığını koruma görevi, kendini meşru savunma kapsamına giren tüm önlemlere açık hale gelir. Bunu belirleyecek olan, Afrika Birliği’nin barajın doldurulması ve işletilmesi konusunda bağlayıcı bir anlaşmanın yanı sıra gelecekteki projeleri de ilgilendiren kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmakta ne kadar başarılı olacağıdır.