Cuma Bukleyb
TT

Bernard Levy yeniden Libya’da

Libyalılar sosyal medya platformlarında öfke patlaması, isyan, ihanet suçlamaları, hakaret yağmurlarının eşlik ettiği alışılmadık bir fırtına kopardı. Bütün bunların nedeni ise: Bernard Henri Levy’nin Libya’nın Mısrata şehrine düzenlediği ziyaretti.
Trablus’taki Başkanlık Konseyi, bu ziyareti kınayan ve onunla arasında herhangi bir bağlantıyı şiddetle reddeden resmi bir açıklama yayınladı. Bundan sorumlu olduğu tespit edilen kişilerin sert bir şekilde cezalandırılacağı sözünü verdi. Ne var ki, resmi ve yerel hiçbir Libyalı taraf, ziyaretten sorumlu olduğunu açıklamadı. Libya’nın Paris Büyükelçiliği de Fransız yazara giriş vizesi verdiğini reddeden bir açıklama yaptı. Peki, sayın Levy ülkeye nasıl ve hangi sıfatla girdi, bu ziyaretin sebebi nedir?
Gayrı resmi olarak ziyaretin, bir gazeteci ziyareti, amacının da Terhune kentinde keşfedilen toplu mezarlar hakkında haberler yazmak olduğu söyleniyor. Ancak, Libya sahasını gözlemleyenler, konunun halihazırda Rabat, Ankara ve diğer başkentlerde çatışmayı sona erdirmek amacıyla çatışan taraflar arasında mutabakat sağlamak için yürütülen gizli istişareler ile ilgili olduğunu fark edeceklerdir. Kızgın birçok kişi bunu görmezden gelmeye çalışsa bile son yıllarda Levy ile Libya arasında bir bağ olduğu inkar edilemez. Bu, tohumları, Şubat 2011’de Muammer Kaddafi rejimine karşı baş gösteren ayaklanmanın toprağına ekilmiş bir ilişkidir.
Bernard Henri Levy sadece ülkesi Fransa’da değil, tüm dünyada tartışma yaratan bir şahsiyettir. Yakın bir zamanda yayınlanan İngiliz haberlerine göre, 71 yaşındaki Levy, Fransız entelektüellerin en cesur ve açık sözlüsüdür. Kendisi aynı zamanda gazeteci ve maceracıdır. Pahalı takım elbiseler giymektedir ve farklı bir saç modeli vardır. Kendisini nerede olursa olsun adaletsizlikle savaşmaya adanmış cesur bir adamdır. Keza zengin bir adamdır. Bir ahşap tüccarı olan babasından kendisine en az 100 milyonluk bir servet miras kalmıştır.
Kendisini Libya ayaklanmasının ortasına atmadan önce savaş baronlarından Ahmet Şah Mesut kanalıyla Afgan krizine müdahil olmaya çalışmıştı. Fakat bu müdahalesi iki nedenle başarısız oldu: Birincisi, o dönem Fransa cumhurbaşkanı olan Jacques Chirac, talebini dikkate almayı reddetti. İkincisi, 11 Eylül 2001’deki saldırıdan iki gün önce Ahmet Şah Mesut suikast ile öldürüldü. 2011’de Libya’da ayaklanma başladığında hemen uçak ile Mısır’a gitti. Buradan kara yoluyla Libya’ya geçerek Tobruk’taki Geçici Ulusal Konsey başkanı Mustafa Abdulcelil ile görüştü. Tobruk ziyaretini Libya’nın batısına, özellikle de Cebel Garbi kentlerine ve Mısrata şehrine ziyaretler takip etti.
O dönem cumhurbaşkanı olan Nicola Sarkozy’nin liderliğinde Fransa cumhurbaşkanlığı, bu kez Levy’nin müdahalelerine ve taleplerine olumlu yanıt verdi. Mart 2011’de Libya Geçici Ulusal Konseyi’ni tanıdı. Bu, Muammer Kaddafi rejiminin tabutuna çakılan ilk çiviydi. Çünkü Fransa’nın konseyi tanıma kararı başka ülkeleri de kendisini tanımaya teşvik etti. Bütün bunlar, BM’de 1973 sayılı Libya’ya müdahale kararının alınmasına yol açtı. Bu ise, daha sonra NATO’nun Libya’ya askeri bir müdahalede bulunmasına neden oldu.
Levy, Yahudi asıllıdır ve İsrail’i güçlü bir şekilde destekleyen tutumları gizli değildir. Nitekim Libya ayaklanmasının ortasında İsrail’e sürpriz bir ziyaret düzenleyerek Başbakan Netanyahu ile görüşmüştü. Görüşme sırasında Libya Geçici Ulusal Konseyi’nin İsrail’i tanımak istediğini kendisine iletmişti. Ulusal Konsey bu haberi şiddetle reddeden bir açıklama yayınlayarak, Levy ile sadece Fransa cumhurbaşkanlığının temsilcisi olduğu için görüştüğünü vurgulamıştı.
2012 yılında Levy, Libya’ya düzenlediği gezi hakkında kendisinin yönettiği, sunduğu, finanse ettiği ve “Tobruk Sözü” adını verdiği bir belgesel yayınladı. Basında çıkan haberlere göre Levy, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi işgaline karşı yürütülen Fransız direnişi sırasında yaşanan bir olaydan esinlenerek belgeseline bu adı vermişti. O dönemde, özgür Fransız kuvvetlerine bağlı ve Libya’nın el-Kufra bölgesinde konuşlanmış bulunan bir Fransız birliğinin askerleri ve komutanları Alman işgaline direnecekleri ve Fransa’yı kurtarana kadar savaşacakları sözü vermişlerdi. Bu olay “el-Kufra Sözü” olarak adlandırıldı ve öyle kaldı. Göz attığım haber ve raporların tamamı, Bosna’da Müslümanlar hakkında işlenen katliamların Levy’nin siyasi çalışmalara katılmasının, benzer felaket ve katliamların yaşanmasını ve tekrarlanmasını engellemek amacıyla daha sonra birçok siyasi olaya müdahil olmasının nedeni olduğuna işaret ediyorlar.
Libya’da rejime karşı başlatılan ayaklanma sonunda başarılı oldu ve Kaddafi rejimi ortadan kalktı (hiç kimse buna üzülmemiştir). Ardından Libya, güç ve servet için yürütülen kanlı bir savaş tüneline girdi. Savaş, bölgede güç kazanmak ve çıkarlarını pekiştirmek için rekabet eden bölge ve Avrupa ülkelerini cezbetti. Libya’daki savaşa aşamalı olarak Suriye, Rusya, Çad ve Sudan’dan paralı askerler de karıştı ve her şey birbirine girdi. Bu kargaşa içinde Levy’nin Libya’daki rolü ortaya çıktığı gibi hızla görünmez oldu. Ne var ki, şimdi bir kez daha aniden ortaya çıkarak bir öfke fırtınasına yol açtı. Dün ayaklanmanın kahramanı olan, hatta bazılarının kendisine Libya vatandaşlığı verilmesini önerdiği Levy bugün, neden ve nasıl istenmeyen birine dönüştü? Bu değişim savaşın kalıcı olarak durdurulmasıyla mı ilgili? Şeffaflığın olmadığı bir siyasi gerçeklikte bunun gibi yanıtlanması gereken birçok soru bulunuyor. Ancak, bu ziyaretin Terhune’de işlenen katliamları aşan hedefleri olması daha muhtemeldir. Perde arkasında yürütülen müzakerelerde olup bitenlerle bağlantılı, Libya’da barış arabasının önündeki engelleri aşıp ilerlemesi umuduyla Paris ile Ankara arasındaki uçurumu kapatmaya dönük bir girişim olması daha olasıdır.