Hüseyin Şubukşi
TT

Tarihi ‘kabullere’ dikkat edin!

Asya ülkeleri hükümetlerinin ve halklarının (Güney Kore, Tayvan, Singapur, Vietnam ve Tayland) Batı ülkelerine (İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya ve ABD gibi) kıyasla Kovid-19 salgını ile mücadeledeki performanslarında açık bir fark var.
Netice Asya ülkeleri lehine belirgin şekilde olumlu.
Şöyle akıllıca bir soru sorulabilir: Neden böyle oldu?
Singapurlu diplomat, saygın akademisyen ve bir dizi seçkin eseri bulunan Kishore Mahbubani bu önemli soruyu şu şekilde cevaplıyor:
“İki grup arasındaki performans farklılığının sebebi, Asya’daki hükümetlere genel olarak halkların saygı duymaya devam ediyor olmaları ve bundan dolayı hükümetin kararlarına güvenmeleridir. Batı'da eksik olan budur. Burada hükümetlere duyulan saygıda bir azalma ve bundan dolayı hükümet ile vatandaşlar arasında ciddi bir güven eksikliği var.”
Mahbubani'nin halkla hükümet arasındaki ilişkiyi tanımlamak için ‘korku’ değil de ‘saygı’ kelimesini kullanması çok ilgimi çekti. Bu ikisi arasında önemli bir fark var.
İnsanlık tarihine en geniş kapılarından girecek günlerde yaşıyoruz.
Bu yıl, diğer yıllardan çok farklı. Ancak bu nasıl anlatılacak?
Kim anlatıyı adil bir şekilde denetleyecek?
Tarihin yalnızca galipler tarafından yazıldığını biliyoruz. Şu halde savaş henüz sonuçlanmadı ve kimin kazandığını bilmiyoruz.
Okullarda ve üniversitelerde, dini, siyasi ve kültürel olayların anlatıldığı ‘itimat edilen’ resmi bir tarih var. Bu anlatıya ‘aykırı’ olabilecek ne varsa yayınlanmasına izin verilen kitaplar veya üniversite yayını arasında kendine yer bulur.
ABD’de bile tarihsel anlatıların ‘bilimsel’ bir veri olarak kabulü hususunda akademik ağırlığı olan Amerikan Tarih Derneği var.
Bu anlatılara dair en ciddi şüpheleri dile getirenlerden biri, aynı zamanda ABD Başkanı Bill Clinton'ın önemli ilham kaynaklarından olan Harvard Üniversitesi Profesörü ABD’li tarihçi Carroll Quigley'di. 1966'da ‘Trajedi ve Umut: Zamanımızda Dünya Tarihi’ adlı kitabının aniden ve sebep gösterilmeksizin piyasadan çekilmesiyle birlikte tuhaf bir deneyim yaşadı.
Quigley, dünyanın içinden geçtiği önemli bir dizi olayın ‘farklı’ bir yorumunu sunmuştu. Yetmişlerde bu olay hakkında kısa bir yazı yazmıştı. Kendisi bu yazısında, her ne kadar daha sonra tekrardan dağıtıma başlansa da kitabının baskılara maruz kaldığını söylüyor.
Bu olay, ABD’de olayların başka bir yorumunun ya da alternatif bir tarih anlatısının varlığından bahsetmeye cüret eden birine dair küçük bir örnektir. Diğer ülkelerde neler olup bittiğine dair örneklere girmeye gerek yok. Bu hususu okuyucunun hayal gücüne bırakıyorum.
Tüm bunlar, Batı akademisinde ve kurumlarında önemli bir entelektüel hareketin doğuşuna zemin hazırladı. Araştırmacılar kendilerine empoze edilen varsayımları ve kabulleri eleştiriye ve tartışmaya açmak konusunda cesaretlendiler.
Sovyetler Birliği rejiminin çöküşünden ve Doğu Avrupa'nın komünist zincirlerden kurtuluşundan sonra buradaki ülkeler kendilerine empoze edilenler dışında gerçek anlatıyla tarihi yeniden yazma konusunda çok önemli ve derin bir deneyim yaşadılar.
Mevcut anlatıyı çürüten ve onu gerçeklerle değiştiren birçok kitap ve bilimsel inceleme ortaya çıktı. Muhtemelen bu eserler arasında en önemli ve en meşhur olanı, Çek yazar Michael Kovacic tarafından yazılan ve Orta Avrupa Üniversitesi’nin yayınladığı “Yaratılan Geçmiş’ kitabıdır.
Ciddi bir tarih eleştirisi ve incelemesinden sonra alternatif tarihsel anlatıları hoş karşılamamak ve kabul etmemek, komplo teorilerinin büyümesi ve yayılması için mükemmel bir ortam hazırladı.
Sonuç olarak bu teoriler zaman içerisinde alternatif birer hipoteze dönüştüler ve zaman zaman değer de gördüler.
Zira resmi anlatı esas olarak ikna edicilikten oldukça uzak.
2020'de yaşananlar doğru, detaylı ve dürüst bir şekilde yazılmayabilir. Henüz bir şey yazılmadı. Yazılmış olsa bile henüz sonuçları yazılmadı.
Olur da tarihten ders çıkarmak istersek bize şöyle dediğini işitiriz:
“Sana söylenenlere dikkat et!”