Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Iraklı Mustafa ile Lübnanlı Mustafa

Mustafa el-Kazimi’nin Mayıs ayında başbakanlığa gelişi Irak’ta acı verici ve keskin soruları uyandırdı; Irak devleti nerede? Karar alma gücünü ne zaman yeniden kazanacak? Ne zaman yakın veya uzak başkentlerin dikteleri olmadan dış politikasında yeniden tek söz sahibi olmaya geri dönecek? Irak güvenlik organları ne zaman milis güçleri ve dış ihlaller yükü olmaksızın devletin tüm toprakları üzerindeki kontrolünü garanti edecek? Irak seçimleri, siyasi güçlerin boyutlarını ve hükümetlerin oluşumunu aracılar ve vesayetler olmadan fiilen ne zaman belirleyebilecek? Irak yargısı, kamu parasını çalan yolsuz bir kişiyi hemen silahlı gruplara ve cephanelerine sığınmadan ve iktidar ile sembolleri topa tutulmadan ne zaman tutuklayabilecek? Güvenlik organları, bazı tarafların kendilerinde onları kaçırma, suikast düzenleme, gözlerini oyma veya cesetlerini parçalama hakkını tanımasına izin vermeden göstericilerin güvenliğini ne zaman garanti edecek? Faillerin resmi bir sıfatları ya da ay sonunda yıkılmasına katkıda bulundukları devletten maaş alanlardan olmamasını ne zaman garanti edecek?
Yukarıdaki sorular abartılı değil. Daha önce fısıldanan ya da çekingen bir şekilde dillendirilenleri şimdi ekranlardan ve tam bir netlikte duyuyoruz. Geçen hafta Başbakan Kazimi, Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in açıklamalarını takip edenler, ülkenin farklı bölgelerinde geniş çaplı bir destek gören bir Irak talebinin netleştiğine dikkat edeceklerdir. Bu talep, Irak devletinin yeniden inşa edilmesi ya da en azından restore edilmesidir. Bu 3 figür de maceracılar grubundan değil ve geçmişin acımasızlığını biliyorlar. Bugünün ağırlığını anlıyorlar ve gelecek için korkuyorlar.
Kazimi başbakanlık makamına bilgi ve raporların toplandığı merkezden geldi. Tahran’ın adayı değildi ama bu makama gelmesini onaylamıştı. Zira Adil Abdulmehdi deneyimi, ne kendisi ne de ülke ve İran için faydalı olmuştu. Kazimi İran’ın adayı değildi ama görevinde kalmak istiyorsa onun çıkarlarını gözetmek zorunda olduğunu biliyor. Ancak, Irak’ın çıkarlarını önceleyerek İran’ın çıkarlarını gözetmek başka, İran’ın programı içinde bir piyon olmak başkadır. Kazimi ise piyon-adamlar türündenmiş gibi görünmüyor. Berhem Salih de İran’ın desteği ile cumhurbaşkanlığı makamına ulaştı ama Erbil ve Bağdat’ta elde edilen zengin bir deneyim, onu İranlı Irak’ın ne çocukları ne de komşuları için çözüm olmadığına inandıran dünya ve bölge meseleleriyle ilgili bilgisiyle bu göreve geldi. Erbil’in Bağdat’la ilişkilerinde ve bölgenin İran, Türkiye ve Suriye’deki komşuları ile ilişkilerinde deneyimli olan Dışişleri Bakanı da daha erken bir dönemde Irak için Iraklılardan başka çözüm olmadığı sonucuna varanlar grubundandır.
Bu Irak üçlüsü İran’a güvence vermeye çalışıyor. ABD’nin ona karşı programına dahil olmak istemiyor. Öte yandan İran’ın Irak topraklarında ABD’yi hedef alma programının da bir parçası olmak istemiyor. Özellikle Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta öldürülmesi ile darbelerin ve saldırıların düzeyinin yükselmesinden sonra Irak ringini, İranlı ve Amerikalı boksörlere kapatma fırsatlarını keşfetmeye çalışıyor. Kazimi’nin programını uygulamanın kolay olmadığı aşikar. İran, Irak’ta tek söz sahibi olmak için ABD kuvvetlerinin çıkarılması talebine sıkı sıkıya bağlı. Kazimi, Irak devletinin güçlenmesine hizmet edip DEAŞ’a karşı mücadelede Uluslararası Koalisyonun desteğinin sürmesini garanti etmesi durumunda ABD’nin varlığının azalmasına karşı çıkmıyor. Ne var ki, görünüşe bakılırsa İran, Kazimi’ye hediyeler vermeyi düşünmüyor. Zira kendisine sadık bazı gruplar, ABD’nin askeri varlığını zayıflatmaya çalışmaktan ziyade devletin geri kalan prestijini de zayıflatma görevini üstleniyorlar. Bu nedenle, Iraklı politikacılar alenen ve acı içinde, Beyaz Saray’ın yeni sahibinin kimliği belli olana kadar Irak sahasını açık bırakmaya dair alınmış bir Irak kararından bahsediyorlar. Önümüzdeki haftalar Mustafa Kazimi için kolay olmayacak.
Açıkçası Donald Trump döneminde ABD yaptırımları kendisini tüketse de İran hala eski sözlüğe bağlı. İhlal edip sızdığı haritalardaki etkisini pekiştirip kendi yörüngesinde dönen güçleri takviye etmekte diretiyor. Diğer ülkelerin sınırlarını ihlal etme, başkentlerin karar mekanizmalarını ele geçirme, bu ülkelerin sınırları, bölgesel ve uluslararası sınırlar içinde güç dengelerini alt üst etme politikasını gözden geçirdiğine dair İran’dan hiçbir işaret gelmiyor. İhlal edilen sınırlardan bahsederken, Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen’i kastediyoruz. Iraklı Mustafa hala çabalıyor ama Lübnanlı Mustafa kağıtlarını toplayıp gitti. Hükümeti kurmakla görevli Başbakan Mustafa Edip, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’a sunabileceği bir kabine ortaya çıkaramadı. Mustafa Edip, Lübnan’ın Beyrut Limanı patlaması yoluyla maruz kaldığı yıkıcı suikast girişimine karşılık olarak Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un başlattığı Fransız girişimi kapsamında hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Ancak, Kasım Süleymani'nin Irak'ta yerleştirdiği kuralların Lübnan'da da geçerli olduğu bir sır değil. Bunlar, Tahran'ın onayı olmadan bir hükümet kurulamaz. Resmi ordu tamamen İran'a bağlı paralel bir ordunun kontrolü altında tutulmalı ve bölgesel veya uluslararası olsun, sürekli bir şekilde ülkede diğer herhangi bir gücün nüfuzu zayıflatılmaya çalışılmalıdır.
Macron'un Lübnan'daki güçler haritasına yaklaşımındaki gerçekçiliği engelleri kaldırmayı başaramadı. Yıkım, iflas ve çaresizlik sahneleri oyunun atmosferini etkilemedi. Mustafa Edib’e Refik Hariri suikastı ve bilhassa Doha Anlaşması’ndan sonra dayatılan kuralların bir tür ihlali olabilecek bağımsız bir hükümet kurma izni verilmedi. Edib başarılı olamadı. Mişel Avn da döneminden geride kalanı kurtarabilecek ve hızla "cehenneme" kaymamızı engelleyebilecek adamın görevini kolaylaştırmada başarısız oldu. Avn başarısız oldu çünkü ne bileşenler arasında bir köprü ne de lehçeleri arasında bir çevirmen olamadı. Kimi zaman bir analist, kimi zaman bir rakip gibi konuşuyor ama yetki sahibi bir cumhurbaşkanı gibi konuşamıyor. Lübnan’da da Edib’in istifa edip gitmesinden sonra yetkililer, İran’ın, Beyaz Saray’ın yeni sahibinin kimliği belli olana kadar Lübnan sahasını açık bırakmakta ısrarcı olduğunu kaydediyorlar. Haritaların geri alınması zorlu bir görevdir. Birleşik bir ulusal irade ortaya koymaya ihtiyacı vardır. Milis devletine değil anayasa devletine güvenmeye, üstünlük ve gözdağı ile değil ikna ile birlikte yaşamaya inanlara ihtiyaç duyar. Lübnanlı Mustafa çok erken ayrıldı. Beyaz Saray’dan beyaz duman çıkmasını bekleyen Iraklı Mustafa’nın ise Allah yardımcısı olsun.