Ömer Özkaya
Yazar
TT

Buckminster Fuller’ın ruhu iş başında

Emrindeki yüzlerce bilim adamı, araştırmacılar, analistler, stratejistler, bilim kurgu yazarları, medyumlar, istihbaratçılar, diplomatlar, gazeteciler, paranormal insanlar ile binlerce kitaba rağmen yakın ve uzak geleceği kusursuza yakın öngörecek bir yol, yöntem bulamamış ve bir model oluşturamamıştı.
Nassim Nicholas Taleb ve bilim kurgu yazarları gibi uzmanlardan “özgün akıllar” kategorisi oluşturmuş ve aklı Rene Frederic Thom'a takılı kalmıştı. Bu Fransız matematikçinin felaket veya çöküş teorisini yeniden ele alıp, çöküş/yükseliş gibi geniş seçenekli toplumsal, ekonomik, finansal ve siyasal gelişmelerin gerçekleşeceği AN'ı bulmak, bütün çaba bunun içindi.
Jared Diamond'un kitapları ve konferansları, kutsal kitaplar, Nassim Nicholas Taleb'in kitapları ve konferansları, Joseph Anthony Tainter ve Michael Shermer'in tüm çalışmaları stratejik öneme sahipti, ona göre. Coğrafya ve okyanus bilimcileri inceledikçe aklı bir aydınlanıyor bir kararıyordu."Med Cezir"; bu olgu, onu esir almıştı.
Astronomiyi okudukça Rene Thom'a daha fazla değer vermeye başlamıştı. Thom, felaketin ne zaman gerçekleşeceğini bulamamıştı fakat matematiksel modeli çok aydınlatıcı idi. Thom gibi yüzlerce matematikçi ve modelleri incelenmiş ve fakat aranan bulunamamıştı.
Arkeologlar ve onlarla birlikte çalışan astronomlar, fizikçiler, dil ve sembol bilimciler, özellikle Sümerolog ve Mısır bilimciler, Thom'un matematiksel modelindeki hatayı bulmalarını sağlamıştı.
Yusuf peygamberin Firavun'un rüyasını tabirdeki varlık ve yokluk yılları döngüsünü bilmesi, matematiksel mi yoksa göksel mi, yani ilahi bir olgu muydu? Yani Yusuf peygamber bir matematikçi miydi aynı zamanda?
Nuh, Lut, İdris (Hermes) ve daha birçok peygamberin çöküş, yükseliş veya bir olayın oluş anını saniyesi saniyesine bilmeleri, ilahi desteğin yanı sıra matematiksel bir modele dayanıyor mu?
Jared Diamond'un "Çöküş ve Yükseliş" kitaplarındaki süreçler, matematiksel bir modele uygulandığında, bugünkü medeniyetler, devletler, şirketler ve hatta bireyler hakkında batış/çıkış zamanlarını bulgulamak mümkün müydü? Mümkünse Jared Diamond bu boyuta da bakmış mıydı?
Birçok kişiye sorulacak çok sayıda soru vardı. Makro ve mikro modelleme ve simülasyon uzmanlarınca yüzlerce deney yapılmıştı.
Sosyal, siyasal, ekonomik ve sair, ülkesel, bölgesel ve küresel olayları öngörecek bir paneli hazırlayabilirdi. Bunun için Fraktal geometri konusundaki tüm materyali toplamıştı.
Fraktal geometri ile Thom’un ve diğer matematikçilerin modelleri sentezlenirse, sorunu çözebilir, hatta Doomsday mitini yani Kıyamet Günü’nü bile bulabilirdi.
Ne yaptıysa sonuca ulaşamamıştı. Elindeki olanakların genişliği ve derinliğine rağmen alabildiği mesafe “sıfır”a yakındı. "Big Bang’i yani sonsuz olağanüstü doğuşu ve yaratılışı göremezdim, fakat Big Gather’i yani sonsuz olağanüstü toparlanmayı, daha doğru bir tabirle ‘Bir’leşmeyi, ‘Bir’ olmayı görme ve hatta bilme olasılığına sahibim” dedi.
Hz. Nuh gibi yok oluşu ve yeniden doğuşu bilmek ve tanık olmak, bu küresel şalter panosunu ve evrensel işletim sistemlerini görmek ve hatta gerektiğinde düğmeye basmak olanağını elde etmek demekti. Fakat “Tanrı bu ayrıcalığı bir insana verecekse, kendisi çok üst levellere geçmiş, yeni koordinatlara konumlanmış demektir” diye düşündü.
Oysa Fraktal geometri ile Yemen'deki, ya da New York’taki bir plazada olanların tüm Küre’deki olacaklar hakkında mutlak bilgiyi vereceğini öngörmüştü. Şimdi şüpheye düşmesine neden olan Med Cezir olgusu olmuştu. Görüş alanını ve vizyonunu genişletmek en iyisi idi. Aklını kapatmamalı, astronomiyi çok daha fazla ve matematiksel gözle okumalıydı.
Bir akademisyen değildi. Tanrı’nın sonsuz yüzlü bir rubik küp yaptığını ve bunda herhangi bir olasılığa takılıp kalma gibi handikaplarla dolu olduğunu biliyordu.
Birdenbire Rene Thom takıntısına yine bir Fransız olan Rene Khawam’ın Arap stratejilerine ilişkin derlemesi “Hileler Kitabı” olduğu aklına geldi.
Çölün, sonsuzluk derinliği veren yapısı, Tanrı’nın sonsuzluğa açtığı yolu bulmada etkin olmuşsa ve çöl tüm ilahî dinlerin çıkış noktası olmuşsa, çıkış noktası aynı zamanda batış noktası mı olacaktı?
Fransızların İslam konusunda çok büyük birikimleri vardı ve bu birikimler ana kaynağa inmekle elde edilmişti. Keza Türklerin tarihi ile ilgili de en özgün çalışmalar yine Fransız kaynaklı idi.
Tanrı’nın her millete değişik bir misyon vererek küresel bir rubik küp oluşturup bunun mantığını çözene imparatorluk nasip ettiğini kabul eşiğinde iken, bir matematikçi, Thom Modeli’ni yeniden kurarak Ortadoğu'da ne olacağını ve bunun Küre’deki tabloyu nasıl etkileyeceğini ve ne zaman hangi olayların olacağını bulduğunu haykıran sesiyle irkildi.
Edward Morse ve James Richard’in Rusya ve Suudi Arabistan'ın enerji rekabeti ve hegemonyası ile ilgili etütlerinden hareketle çalışan model, James Rickards’in “Kur Savaşları” ve “Çöküşe Giden Yol” kitaplarındaki verileri teyid ediyor ve geleceğin filmini kare kare ortaya koyuyordu.
Buckminster Fuller’ın "Utopia or Oblivion" kitabındaki metot kullanılınca Doomsday mitinin yani Kıyamet Günü’nün (en geniş anlamıyla bireysel, ülkesel, şirketsel, devletsel, tarımsal, iklimsel gibi) başlangıç ve bitiş anlarının bulgulanabileceğini anladı. Thom’un matematiksel modeli ile Buckmister’in kurgusu birleştirilince sır çözülmüştü.
Fransızlar radikal siyasal, toplumsal ve ekonomik sistemler yıkmada ve kısmen kurmada, İngilizler, yeni mezhepler kurma ve otoriteye karşı yeni otorite merkezi inşaa etmede ve tedrici sonuç alma alanlarında ustaydı. Almanlar soyut düşünce ve somut üretimde yani felsefe ve teknik alanda ileri idi. Thom’un felâket teorisi bu yüzden devrimciydi ve Buckminster Fuller, ABD’li olarak tüm Batı'nın sentezi idi.
Önündeki Ortadoğu haritasında beş ülkenin üzerine işaret koydu. Suudi Arabistan, İran, Türkiye, Mısır ve Suriye. Altıncı ülkeyi haritada çember içine aldı: İsrail.
Buckminster Fuller aklını açmıştı. Gelecek orta idi.
Sonra üstadının sözünü yazdırıp duvara astı. “Sadece Tanrı sıfırdan başlar ve Tanrı kendisini keşfetmeye çalışanlara yollar açar. Kendisi gibi olmak isteyenlere ise çok boyutlu felaketler hazırlar.”
Thom çok boyutlu felaketler kısmını atlamış ve Tanrı’nın sadece aritmetik kullandığını düşünmüştü. Oysa Tanrı, Evrensel senfoni orkestrasının hem enstrümanlarının yaratıcısı ve hem de şefiydi. Buckminster ise Tanrı’nın baktığı yeri biliyordu.
“Türkiye, İsrail, İran, Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan” diye yazdı. “Bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür” aforizmasını bir kez daha anımsadı. “Bu tarihsel çizelge lineerdir” dedi.
Evet, sistem bulunmuştu ve gelecek ortaya çıkmıştı. Sonra Kutsal Kitap’ı açtı. İki-üç işlem yaptı. Evet, Fraktal geometri, Thom Modeli ve Buckminster Fuller Metodu sentezi ile gelecek öngörülebiliyordu.
Peki değiştirilebilir miydi?
Kimse konumunu değiştirmek istemezse sonuç değişir miydi?
Dünya haritası yeniden çizilirken insanın zaaflarının oluşturduğu tahribat haritası ne yazık ki sabit kalıyordu. Thom bunu atlamış, Buckminster Fuller ise sadece bu zaafların fotoğrafını çekmişti.
Fraktal geometri ile oluşturduğu Yeni Dünya haritası, “Kod Adı Londra” filmini aklına getirdi.
Asistanına, “Bundan böyle piyonları ayrı torbalara, at, fil, vezir, kale ve şahı ayrı torbaya koyunuz” dedi.
Asistan, “Sonuç aynı değil mi efendim?” dedi. Asistan’a dönerek, “Burada sonuçtan çok sürece odaklanmak gerekecek. Çünkü sonucu belirleyen süreçtir.”
“Ayrı torbalar!..” dedi asistan.
“Kibir işte” dedi. “İnsan ölür kibri kalır ve kibir, halüsinasyonlara sebep olur.”
Büyük hedeflere yönelme ve sorumluluk, alma seansları onu tekrar doğasına döndürmüştü. “Şeytanın Avukatı” filmindeki avukat gibiydi. Kibir, aklını esir alıyordu.
“Oysa akıl, kibri esir almalıydı” dedi asistanı.
Fransızların İslam ile ilgili birikimlerini kullanmalarını içeren kupürleri, asistan masaya koydu. Ardından Türkiye, İran, İsrail, Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan ile ilgili haberler, yorumlar ve öngörüler dosyasını incelemeye başladı.