Mina Ureybi
2009- 2011 yıllarında Şarku'l Avsat'ın Washington temsilciliğini yaptı.
TT

ABD başkanlık seçimlerinin kaosundan kurtulabilecek mi?

ABD benzeri görülmemiş bir aşamaya giriyor, çünkü artık her iki başkan adayının da 3 Kasım’da düzenlenecek seçimlerde kaybetmeleri durumunda yenilgiyi kabul etmemeleri olasılığı var. ABD Başkanı Donald Trump, ikinci kez başkan seçilmesini engellemek için, seçimlerde sahtekarlık dahil kendisine bir komplo hazırlandığını defalarca dile getirmişti. İlginç olan, Demokrat aday Joe Biden’in de artık benzer bir senaryodan bahsetmesidir. Biden’in destekçileri, seçmenlere bastırma, uzaktan kullanılan oyların tümünün sayılmaması dahil seçim sonuçlarıyla oynanması olasılığından ve böyle bir tehlikenin varlığından bahsetmeye başladılar.
ABD’de seçim süreci, uzaktan oy kullanmayı ve bazı eyaletlerde oyları saymada teknolojinin kullanılmasını tercih eden seçmenlerin sayısının artmasıyla daha da karmaşık bir hale geliyor. Buna, bazı seçmen gruplarını devre dışı bırakmak için seçim bölgeleri sınırları ile oynanması da ekleniyor. Bu işlem, ABD’de ilk kez yapılmıyor. Azınlıkların, özellikle de Afrika asıllı Amerikan vatandaşlarının oylarını sınırlamak için on yıllardır kullanılıyor. Ancak bazı seçmenleri devre dışı bırakıp oylama sürecine zorluklar getirerek "seçmenleri bastırma" süreci bu yıl daha belirgin hale geldi.
Her 4 yılda bir gerçekleşen seçimlere haftalar kala başkan adayları arasında rekabetin kızışması doğaldır. Bu sefer farklı olan, adaylardan birinin seçimleri sonucunu reddetmesi ve süreci sorgulaması olasılığının daha baskın olmasıdır. ABD siyasi sistemi, bir önceki seçimlerde Demokrat aday Hillary Clinton gibi kaybeden adayın, oyların çoğunun sayılmasından ve açıklanmasından sonra yenilgiyi kabul ettiğini açıklaması, ardından da kazanan adayın çıkıp zaferini deklare etmesine dayalıdır. Ancak, kaybeden adayın bu geleneğe - bu bir yasa değil gelenektir- uymayı reddetmesi, başkanlık adayının zaferini deklare etmeyi zorlaştıracaktır. Dünya, seçim merkezlerinin kapılarını kapatmalarından birkaç saat sonra sonucun açıklanmasına alışık, ancak bu seçimlerde nihai sonucun duyurulması, posta ile gönderilen tüm oyların sayımı bitene ve bazı seçim bölgelerinde yapılan itirazlar değerlendirilene kadar birkaç gün hatta haftalar alabilir.
ABD her zaman iktidarın barışçıl bir şekilde devir-teslim edilmesine, sonuçlar ve ABD halkının kararı açıklanır açıklanmaz kaybeden tarafın yenilgisini kabul etmesine dayalı sistemi ile övünür. Fakat, sokaklarda silahlı milis güçlerin görülmeye başlaması, bir pandeminin ortasında seçimlerin düzenlenmesi ve başkanın kendisinin bu virüse yakalanması dahil ülkede ortaya çıkan bölünmeler ortasında şimdi bu sistem tehdit altında. Bu seçim kampanyası sırasında, Başkan’ın Beyaz Saray’ı seçim kampanyasının bir platformu olarak kullanması gibi ABD’deki birçok siyasi geleneğin bozulduğunu gördük. Bu, modern çağda benzeri görülmemiş bir şeydir. ABD seçim yasaları, görevde olan başkanın Beyaz Saray’ı ve kamu malını seçim kampanyası için kullanmaya izin vermemektedir. Ülkeyi vuran bir salgına ve bu nedenle 200 binden fazla Amerikan vatandaşının ölümüne rağmen Trump’ın ve kampanya ekibinin kalabalık mitingler düzenlemekte ısrar etmesi de birçok soru işaret uyandırdı. Cumhuriyetçi Parti’nin kalabalık mitingler düzenlemeyi sürdürmesi Demokrat Parti adayı Joe Biden’i de kendi mitinglerini sürdürmeye zorladı. Ancak, Trump’ın virüse yakalanması ve kampanyanın en önemli aşamasında 10 gün boyunca Beyaz Saray’da karantinada kalması durumun onun aleyhine dönmesine neden oldu. Bu 10 günlük karantinadan sonra Trump, pazartesi günü değişken eyaletlerden olan ve Demokratların kazanma olasılığının yüksek olduğu Florida eyaletini ziyaret etti. Burada düzenlenen kalabalık mitingi, resmi önleyici tedbirlere duyduğu küçümsemeyi sergilediği bir tiyatroya dönüştürmeye karar verdi ve sahnede dururken teatral bir tavırla yüzündeki maskeyi çıkarıp attı.
Bu yılki başkanlık seçimi birçok geleneğin bozulmasına tanık olurken değişmeyen temeller de vardı. Bunlardan biri de ABD seçmeninin temel meselesi olan ekonomi ve iş fırsatlarıdır. Seçmenin tercihini belirlerken kendisine sorduğu geleneksel soru şudur: “Durumum 4 yıl öncesine göre daha iyi mi?” Diğer bir deyişle mevcut başkan ona oy vermemi sağlayacak şekilde hayatımı olumlu bir şekilde değiştirdi mi yoksa bir dönem daha başkan olmaması için aleyhine oy vermeye itecek kadar hayatımı zorlaştırdı mı? Bu sorunun cevabı elbette seçmenlerin statüsüne ve konumuna göre farklılık gösterir, ancak genel olarak ülkenin genel ekonomik gerçekliğine yansır. Bu yılın başına kadar finansal piyasa göstergeleri ve işsizlik oranları; Başkan Trump’ın ülkedeki ekonomik koşulları iyileştirmede göreceli bir başarı gösterdiğini ortaya koyuyordu. Her ne kadar, kömür madenlerini yeniden aktif hale getirmek, böylece onlarla ilişkili topluluklara iş fırsatlarını iade etmek ve ülkede gerileyen diğer sektörlere ilişkin vaatleri gibi vaatlerinden bazılarını yerine getirmekte başarısız olsa da. Fakat salgının ortaya çıkışı ekonomiyi ciddi şekilde etkiledi ve ABD’deki küçük ve orta ölçekli işletmelerin yüzde 31'inin geçici veya kalıcı olarak kapanmasına neden oldu. Şimdi bu şirketlerin sahipleri ve çalışanları, ABD yönetimini sandık aracılığıyla yargılayacak.
Biden, ulusal kamuoyu yoklamalarında Trump’a karşı rahat bir şekilde önde ve hepsi de seçimde başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğuna işaret ediyor. Ancak kamuoyu yoklamaları son başkanlık seçimlerinde, Trump’ın beklenmedik bir şekilde kazanıp Hillary Clinton’ın kaybetmesiyle  işe yaramadıklarını gösterdiler. Ancak şu da var ki, Trump ile Biden arasındaki fark -bazı eyaletlerde yüzde 10 ila 14’e çıkıyor- 2016’daki seçimlerde Trump ile Clinton arasındaki farktan daha büyüktür.
ABD başkanlık seçimlerinde yarışın genellikle bir dizi "değişken eyalet" ile sınırlı olduğunu hatırlatmalıyız. Yani, bir partiye bağlı olmayan kararsız seçmenlere bağlı olarak kimi zaman Demokrat kimi zaman da Cumhuriyetçi Parti’ye oy veren değişken eyaletlerle sınırlıdır. Bu eyaletlerin oylarını almak, adayların toplam 538 delegesi olan seçim kurulundan en az 270 –sihirli sayı- delegenin oyunu alması için önemlidir. Bilindiği gibi 2016 seçimlerinde Hillary Clinton, Trump’tan 3 milyon daha fazla oy almıştı ama kendisi delegelerin sadece 227’sinin oyunu alırken, Trump 304’nün oyunu aldığı için başkan seçilmişti. Biden, geleneksel olarak Demokrat Parti’ye oy veren eyaletlere ilaveten Florida ve Pensilvanya gibi değişken eyaletleri de kazanabilirse, seçim sonuçlarını belirlemek daha kolay olabilir ve siyasi sistemi farkın küçük olması durumunda yaşanması beklenen siyasi anlaşmazlıklardan kurtarabilir. Tüm dünyanın gözleri başkanlık seçimlerine çevrilmişken, Kongre’deki sandalyelerin üçte birini kimin kazanacağı da periyodik olarak düzenlenen Kongre seçimleri ile belirlenecek. Demokratlar bir önceki seçimlerde Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu ele geçirdikten sonra bu seçimde de Senato’yu Cumhuriyetçilerden geri almayı umuyorlar.
Başkanlık seçimlerinde yaşanan kargaşanın ortasında, kongre seçimlerinin sonuçları önemli, ancak ülkedeki yargı organlarının daha önemli bir rolü olacak. Zira herhangi bir seçmenin seçim sonuçlarına itiraz etmek için mahkemeye başvurması halinde, sonuçlarla ilgili nihai karar, mahkemelerce verilecektir.
Sonuçta, ABD’nin veya istikrarlı ve barışçıl bir iktidar değişimi mekanizmasına sahip herhangi bir ülkenin siyasi sistemi, adaydan veya siyasi partiden daha önemlidir. Afganistan ve Irak gibi ülkelere seçim sandıklarını götürüp, siyasi süreci yolsuzluk ve ihlallerden korumadan, seçimler düzenlemeye çalışan Washington için şimdi kendi başkanlık seçimi, ülke için bir zarar ve istikrarsızlık kaynağına dönüştü. Umarız, ABD’de karmaşık ve kaotik seçimler hastalığına yakalanmaz.