Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Bir gerçek: Filistin devriminin temelleri Körfez’de atıldı

Arap veya Arap olmayan hiçbir tarafın, tüm Körfez devletlerinin, Filistin devrimini destekleyen, doğusundan batısına tüm Araplara ve kurtuluş hareketlerine (başta Filistin ve Cezayir devrimi olmak üzere) yardım eden rolünü inkar etme hakkı yoktur. Bu bilindik ve inkar edilemeyecek bir konudur. Bu yardım ve destek halen sürmektedir.
Dolayısıyla, Prens Bender bin Sultan’ı Al Arabiya kanalına verdiği röportajda, açık sözlülük ve samimiyetle dile getirdikleri için ancak takdir edebiliriz. Zira tüm söylediklerinin arkasında, bütün Arapların ve genel olarak Müslümanların davası olan Filistin davası ve halkına verdiği önem yatmaktadır. Filistin davası, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri için hala da öyledir. Suudi Arabistan, kurucusu Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud’dan, ülkelerinin yönetimi ile zorlu ve tehlikeli ulusal sorumluluklarını üstlenen tüm çocuklarına ve son olarak Kral Selman bin Abdulaziz’e kadar her zaman Filistin davasını desteklemiş ve Filistin halkına yardım etmiştir.
Şüphesiz Suudi Arabistan, kutsal davası saydığı Filistin davasının her zaman birinci destekçisi olmuştur ve öyle de kalacaktır. Bu nedenle, bazı Filistinli yetkililerin kimi Körfez ülkeleri, özellikle de İsrail ile son normalleşme adımını atmalarından sonra BAE ve Bahreyn hakkındaki açıklamalarından kesinlikle etkilenmeyecektir. Filistin halkı ile diğer Arap kardeşlerine karşı tavrı değişmeyip aynı kalacaktır. Kaldı ki BAE ve Bahreyn, İsrail ile anlaşma imzalasalar da, başkenti Doğu Kudüs olan ve 1967 sınırları içinde arzu edilen Filistin devletinin kurulmasını tek çözüm olarak gören Arap pozisyonuna bağlı kalmışlardır.
Bu bağlamda, Suudi Arabistan’ın pozisyonun sabit kaldığını ve hala 1967 öncesindeki gibi olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız. Bunu hatırlattıktan sonra, Filistin davasının Arapların birinci davası, Müslümanların da kutsal davası olduğunu, Filistinli kardeşlerimizin Arap derinliklerinden uzaklaşmamaları gerektiğini, aralarında hata yapanlar olsa da her şeyin olduğu gibi kalması gerektiğini belirtelim. Prens Bender bin Sultan’ın, Al Arabiya kanalına verdiği üç röportajda bunu defalarca tekrarladığı, keza Suudi Arabistan medya organlarının da bunu sürekli dillendirdikleri biliniyor. Dediğimiz gibi Suudi Arabistan’ın bu tavrı sabittir ve değişmemiştir. Bazı Filistinli tarafların olumsuz tavırlarından etkilenmemiştir.
Bazı Filistinli yetkililerden nakledilen ve BAE, Bahreyn ve bazılarına göre Suudi Arabistan’a yönelik de olduğu söylenen bazı sözlerin, Prens Bender’in tanımladığı gibi düşük seviyeli ve sırttan vuran sözler olduğu kesindir. Ancak, şüphesiz Filistin halkının çoğu kendisini reddetmekte ve onaylamamaktadır. Dolayısıyla Suudi kardeşlerimiz de üzerinde durmayacaklardır. Filistin davası, kurucu Kral Abdulaziz’den bugüne, Hadımul Haremeyn Şerifeyn Kral Selman bin Abdulaziz dönemine kadar sürekli olduğu gibi onların da davası olmaya devam edecektir. Allah’tan Kral Selman bin Abdulaziz’e uzun ömürler vermesini, krallığını yüceltmesini ve güçlendirmesini, son derece zor ve sert tarihsel koşullarla yüzleşen ve yüzleşmeye devam eden Filistin halkı başta olmak üzere bütün Arapların büyük kardeşi Suudi Arabistan’ı gözetmesini diliyoruz.
Başlığımıza dönecek olursak, birçok kişi şunları bilmez: 1965’te başlayan Filistin devriminin hazırlıkları, Arap Körfez ülkelerinde, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn ve Abu Dabi’de yürütülmüştür. Devrimi ve saldırıları başlatan Fetih Hareketi’nin fiili ve pratik kurulumu, Körfez bölgesinde gerçekleşmiştir. Bu hareketin askeri kanadı Asifa (Kasırga), Suleybihat bölgesinde devrimin kurucularının katıldığı bir gece toplantısında kurulmuştur. Söz konusu kurucuların başında Yaser Arafat geliyordu. Ayrıca Halil el-Vezir ve Salah Halaf, Halid el-Hasan gibi tarihi liderlerin yanı sıra ayakta kalan ve devam eden bu devrim ile daha sonra yollarını ayıran diğer liderler de vardı.
Bu noktada, tabii ki başta Suudi Arabistan olmak üzere tüm Körfez ülkelerinin, Fetih Hareketi’ne başlangıç döneminde büyük katkılarda bulunduklarının altını çizmeliyiz. Yaser Arafat’tan Halil el-Vezir, Salah Halaf, Kemal Advan, Ebu Yusuf Neccar ve Nemr Salih’e kadar Filistin devriminin şehit olan tarihi liderlerinden çoğu, devrimlerini başlattıktan sonra bu bölgede bulunuyorlardı. Körfez ülkelerinden faaliyet gösteriyorlardı. Bu, üst düzey liderlerinin yanı sıra alt kadrolardaki birçokları için de geçerlidir. Hatta aralarında bazı Körfez vatandaşları da  vardır.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bütün bu olanlar ortasında, ne başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerini ne de başka hiçbir ülkeyi kötüleyen açıklamalardan memnun olduğunu sanmıyorum. Zira o denildiği gibi bir “Körfez aşığıdır” ve kendisini 1965 yılında Fetih Hareketi’nin Asifa adı ve sloganı altında başlattığı devrime tamamen adamadan önce uzun yıllar bu bölgede yaşamıştır. Büyük ailesi halen Körfez ülkelerinden birinde yaşamaktadır. Bu, bazı üst düzey Filistinli yetkililer, çocukları ve torunları için de geçerlidir. Bu noktada şunu mutlaka hatırlatmalıyız; Kuveyt ve bazı Körfez ülkelerinde mücadeleye başlayan, daha sonra mücadele ülkeleri adı verilen İsrail’e komşu Arap ülkelerine intikal eden tarihi liderlerden geriye, halihazırda Amman’da yaşayan Faruk el-Kadumi ile Selim el-Zanun dışında kimse kalmamıştır. Bu iki lider, bugün Filistin Ulusal Otoritesi’nde hiçbir görev üstlenmemektedirler.
Yine bu bağlamda, Suudi Arabistan’ın ve onunla birlikte –hepsi olmasa da- çoğu Körfez ülkesinin, ne partizanlık ne de hizipçilik ile ilgisi olmayan ulusal bir hareket olduğu için bütün Filistinli gruplar arasında sadece Fetih Hareketi’ne kucak açtığına atıfta bulunmalıyız. Bunun aksine, örneğin Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ile Demokratik Cephe, Marksist-Leninist çizgidendi. Halk Kurtuluş Cephesi ve lideri Ahmed Cibril aynı zamanda Suriye’ye de bağlıydı. Bunun dışında, Halk Kurtuluş Savaşının Öncüleri (Saika) da Suriye rejimine bağlıyken, Arap Kurtuluş Cephesi Saddam döneminde Irak rejimine bağlıydı.
Eski Filistinli gruplar bu şekildeydi. Yenilere gelince, listenin başında Uluslararası Müslüman Kardeşler (İhvan) Örgütü’nün kurduğu Hamas Hareketi yer alıyor. Hamas artık Erdoğan Türkiyesi, Katar ve Humeyni İranı’na bağlı hale geldi. Kendisini daha sonra, Tahran’a bağlı, bir Körfez ülkesinden yardım alan ve bazı liderleri Şam’da ikamet eden İslami Cihat takip etmiştir.
Bu yazıyı bir gerçek ile bitirmeliyiz; Suudi Arabistan, bütün bu uzun yıllar boyunca Filistin davasının ve Filistin halkının devriminin temel Arap destekçisi ve yardımcısı olarak kalmıştır. Dönemin Suudi Arabistan kralı Halid bin Abdulaziz ve veliaht prensi Fahd, 1982 yılında Beyrut’ta mahsur kaldığında gece gündüz Yaser Arafat ile temas halinde olmuşlardı. İkinci Arap Fas Zirvesini, bir Filistin zirvesine dönüştüren de Suudi liderliğiydi. Ünlü Oslo Anlaşması’nın, Arafat’ın ve Filistin devriminin Gazze ve Batı Şeria’ya geri dönmesini, Arafat’ın bir Filistin devleti olduğunda ısrar ettiği Ulusal Otorite’nin kurulmasını sağlayan kararları da Suudi Arabistan’ın müdahalesi ile hayata geçmiştir.