Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Yeniden “İki Şehrin Hikayesi”

New York'a ilk kez 1973'te gittim. Fakat gitme sebebim New York değil, Birleşmiş Milletler (BM) idi. Kuruluşun merkezi Yeni Zelanda'da olsaydı, oraya giderdim. Ancak ilk uluslararası genel merkezin yanı sıra burada iki şehir arasında bulunan ‘ilk şehir’ de var. Modern şehirlerin harikaları, gökdelenler, sonu olmayan geniş bulvarlar, tiyatrolar ve kütüphaneler.
Birleşmiş Milletler dışında burada ‘iç karatıcı bir atmosfer’ haricinde bir şey görmedim. New York hem gece hem gündüz korkunç bir şehirdi. Sokaklar güvensiz ve korkunç bir suç oranı vardı. Bu, korku ile kin arasında gidip gelen nüfusa da yansıyordu. Sonra şehir, Rudy Giuliani adında bir belediye başkanı tanıdı. Giuliani şehir hayatını baştan sona değiştirdi. Suç oranı neredeyse sıfırlandı, caddeler ve sokaklar temizlendi, bıçakla dolaşan kimseler kayboldu, yüzler açıldı, yabancılar birbirlerini selamladı ve şehir keyifli bir yolculuk yapılacak hale geldi. Neredeyse Birleşmiş Milletler'in karargahının burada olduğunu unutuyordum. Gece gündüz şehrin sokaklarında yürüyordum artık. Geçmişte Central Park’tan arabayla geçmekten korktuğum günler olmuştu. Oysa artık şehrin bir ucundan diğerine keyifle yürüyordum.
Korona salgını patlak verdi ve şehir yeniden alt üst oldu. Şehir boşaldı, ekonomi çöktü, suçlar tekrardan görünmeye başladı ve nüfusun dışarı çıkması yasaklandı. Hırsızlık olayları ve ırkçı sürtüşmeler yeniden baş gösterdi. Sanki Beyrut'taymışsınız gibi çöplerle dolu sokaklar görür oldunuz. Bu şehir, 47 yıl önceki haline geri döndü. New York Times artık bireysel suçları, hırsızlıkları ve sokak saldırılarını yayınlama zahmetine girmiyor. İşte güvenliği olmayan en güzel şehirler. Her yolcuya ve misafire selamet dilemek bizim alışkanlıklarımızdan değil midir?
Beyrut'ta taksiye bindiğimde şoför, “Selamet için Allah’a hamdolsun” cümlesini kurar. Kendi kendime, herhalde beni bir ülkeden diğerine götürdüğünü zannediyor diye düşünürdüm. Oysa sadece şehir içinde birkaç kilometre yol gidiyordum. Fakat elbette bu eski alışkanlığa bir kez bile itiraz etmedim. Güvenlik, mesafelerle ölçülmez.
Beni en-Nahar’dan evime götüren bir taksicinin, tüm anlamı, derinlikleri ve boyutları ile “Selamet için Allah’a hamdolsun” diyeceği hiç aklıma gelmemişti. Kan ve toza bulanmış bu şehri arkamızda bıraktık. Dönüp de pantolonumun paçalarına baktığımda, kim olduklarını bilmediğim insanların kanının bulaşmış olduğunu gördüm. Güvenli şehirler, güvenli evler ve güvenli ülkeler için Allah’a hamdolsun.
Bir gün Beyrut'ta, yırtık giysileriyle çocuklarını taşıyan ve bu yırtık giysinin kenarları dışında tutunacak hiçbir şeyi olmayan birini göreceğimi hiç hayal etmemiştim.