Şerif Egemen Ahmet
Gazeteci
TT

Kıbrıs’taki seçimler ne anlatıyor?

Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilim sürerken Kuzey Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu gerçekleştirildi. Oyların yüzde 51,7’sini alan Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı ve Başbakan Ersin Tatar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni lideri oldu. Yaklaşık 199 bin seçmenin yaklaşık yüzde 67,3’ünün sandığa gittiği ülkede Tatar’ın rakibi mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, tahminlerin aksine, yüzde 48,26 oyda kalarak siyaset sahnesinden çekildiğini duyurdu.
Aslında herkes cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda oyların yüzde 21,67’sini alan Cumhuriyetçi Türk Partisi adayı Tufan Erhürman’ın desteğini de alan Akıncı’nın koltuğunu koruyacağını tahmin ediyordu. Son yıllarda pek çok ülkede düzenlenen seçimlerde olduğu gibi Kıbrıs’ta da kamuoyu araştırma şirketleri yanıldı. Tatar’ın temsil ettiği “adanın Türk ve Rum bölgelerinin ayrılarak Kıbrıs’ta iki devletli çözüm”, Akıncı’nın savunduğu “Birleşik ve federatif Kıbrıs” fikrine karşı gelip geldi. Buna rağmen Türkiye’de özellikle gazeteciler ve akademisyenlerden oluşan bir grup kanaat önderi Akıncı’nın oy oranının “yaklaşan tehlikenin habercisi” olduğunu ileri sürdü. Neydi bu tehlike? Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olmadığı Rum Kesimi’yle bütünleşmiş bir Kıbrıs düşüncesi.
Her ne kadar Türkiye’den bakıldığında rahmetli Rauf Denktaş ile özdeştirilse ve “yavru vatan” olarak görülse de Kıbrıs’ta federatif çözümü savunan bir kanat hep var oldu. 1976, 1981, 1985, 1990 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu tutum- istisnaları bir kenara bırakırsak – en fazla yüzde 10’a yaklaşabildi. Kimi zamansa hiç temsil edilmedi. İlk defa 1995 seçimlerinde Barış ve Demokrasi Hareketi adayı Mustafa Akıncı’nın oyların yüzde 14,2’sini almasıyla “Türkiye’den bağımsız bir federatif Kıbrıs fikri”, ana akım politik pozisyonlardan biri haline geldi. Hatta tam anlamıyla olmasa bile bu tutumun savunucularının 2005 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhuriyetçi Türk Partisi adayı Mehmet Ali Talat’ın liderliği etrafında birleşti. Denktaş’ın koltuğunu bıraktığı tarihi seçimlerde Talat, yüzde 55,6’lık oy oranıyla ilk turda KKTC Cumhurbaşkanı seçilmeyi başardı. Talat’ın ardından 2010’da yenilgiye uğrayan Rum Kesimi’yle birleşme yanlısı düşünce, son olarak 2015 senesinde Mustafa Akıncı ile tam anlamıyla iktidar koltuğuna yerleşti.
Zihni 1974 tarihli Kıbrıs Barış Harekâtı ve öncesinde Rumların gerçekleştirdiği katliamlarla dolu olan bir nesil için bu tablo oldukça “ürkütücü”. Ancak Türkiye’den izlendiğinde anlamlandırılamayan “birleşik Kıbrıs’ın” ani yükselişindeki ana etmen nesil değişikliği. Adada artık bir ayağı İngiltere’de, yüzü Avrupa Birliği ve daha özgürlükçü değerlere dönük, en önemlisi de hafızasında Rum kelimesi katliamla özdeş olmayan genç bir nesil mevcut. Bu nesil için ambargoların getirdiği prangalardan kurtulmuş, AB üyesi bir ülkede özgürce yaşama hayali, sandığa gittiğinde daha ağır basıyor. Hatta bazıları, Türkiye’nin KKTC ile muhabbetini adanın iç ilişkilerine karışmak olarak görüyor.
Kabul etmek gerekir ki çoğunluk olmasa da bu fikrin savunucuları denklemin içinde. Adada çözümsüzlüğün sürmesi ve Kıbrıs Türkleri için Araf’ta kalma hali uzadıkça, elleri kuvvetleniyor. Fakat bir kesimin yansıttığının aksine Türkiye Kıbrıs’ta çözüme kavuşma iradesine sahip. Zira adadaki belirsizlik, Avrupa Birliği ile ilişkilerinde Türkiye’nin önüne hep bir engel olarak konuyor. Ersin Tatar’ın seçilmesi belki Kıbrıs’ta kalıcı çözüm çabalarını hızlandırmayacak ama Doğu Akdeniz’deki enerji hesaplaşmasında Ankara’nın elini güçlendirmesine olanak tanıyacak. Lefkoşa’da Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarıyla ortaklaşan bir liderin oturması, Rum Kesimi ve Yunanistan ile olası bir “ara anlaşmanın” imzalanmasına zemin hazırlayabilir. Yeni Cumhurbaşkanı Tatar’ın adanın geleceğini ne şekilde etkileyeceğini zaman gösterecek.