Fuad Matar
Lübnanlı gazeteci, araştırmacı yazar.
TT

Allah halden hale sokar

Arap aklı, başta Arap dünyası olmak üzere üçüncü dünyadaki oluşumların ve politikaların kaderinin çıkarlarıyla örtüştüğü bazı ülkelerde gerçekleşen başkanlık seçimlerinden hiçbiriyle, ABD başkanlık seçimleri kadar meşgul olmamıştır.
Bu yılki başkanlık seçimleri, benzeri görülmemiş bir azim ve kararlılık gösteren iki rakibin Demokrat Joe Biden ve Cumhuriyetçi Donald Trump’ın arasında geçti.
Bunun kadar şiddetli olmasa da benzer bir rekabet, Cumhuriyetçi George Bush’un kazanarak babasının Demokrat Bill Clinton’a karşı aldığı hezimetin intikamını aldığı seçimlerde yaşanmıştı.
Bill Clinton, Baba Bush’u Kuveyt’i işgalcisi Saddam’dan kurtarmaya öncülük eden bir başkan olma şerefinin tadını çıkarma zevkinden mahrum etmişti.
Irak cephesinde ise bu savaş, ülkeyi her türlü iç çekişmeler ve çatışmalar ortamına sokmuştu. Başbakan Mustafa el-Kazimi, bütün anahtarları ele geçirip kilitleri açma, Irak’ın komşuları ve genel olarak dünya ülkeleriyle ilişkilerini düzeltme, istikrara giden yola döşenmiş bütün mayınları etkisiz hale getirme umutlarını gerçekleştirmekte başarıya ulaşana kadar da bu çatışmalar devam edecek. Umarız başka güçlerin işgali altında olan Lübnan, Suriye, Libya ve Yemen halkları gibi Irak halkı da hak ettiği mutluluk ve refaha ulaşır.
Başkan Trump'ın ilk başkanlık dönemi boyunca gerçekleştirdiği fetihleri, çözülmemiş sorunlara yönelik çözüm çabaları vardı. Kuzey Kore hatta Çin ile ilişkiler gibi askıda olan ve çözülmemiş ilişkiler duvarında gedikler açan cesur atılımlarda bulundu.
NATO içindeki bazı yoldaşlarının bir ölçüde sıkıntıyla kabul ettikleri üstten bakan tutumlar benimsedi. Ancak bütün bunlar, ikinci dönem başkanlığının kesin olduğuna, hatta belki de ABD’nin uzun bir süre Cumhuriyetçiler tarafından yönetileceği bir dönemin temellerini atabileceğine dair bir güven unsuru teşkil eden siyasi meselenin küçük bir parçasıydı. Bu duyguyu Trump’ın kendisi yansıttı. Seçim yarışının başlamasından haftalar önce, zaferin onun olacağı ve ABD’yi protestolara rağmen bırakmayacağı konusunda kendisine güvenen bir portre çizdi. Tartışmalar, münazaralar ve ünlü tweetleri aracılığıyla, ikinci dönem başkanlığının kesin ve bundan emin olduğu şeklinde özetlenebilecek bir izlenim verdi. Dolayısıyla Trump sadece Cumhuriyetçilerin değil geniş kesimlerin (Demokratlar) oylarını da alacağından emindi.
Bu aşırı güven, gerçekleştirdiği iç başarılar sonucu oluşmamıştı. Aksine Riyad’ın 20-21 Mayıs 2017’de ev sahipliği yaptığı Arap-İslam zirvesi ışığında kendisine statüsünü güçlendirecek Arap kozunun verildiği günün ürünüydü. Bu zirveye katılımı, ilk dış ziyaretiydi ve sonuçları onu Asya veya Avrupa’da olsun düzenlediği diğer zor ziyaretlere teşvik etmişti.
Bahsi geçen zirve, daha önce Arap ülkelerini ilgilendiren konularda benimsemiş olduğu tutumlarına bir teşekkür olarak düzenlenmemişti. Statüsünü ve konumunu desteklemek, iki ulusun siyaset dışından ve iş adamları toplumundan bir yüzü, savaş barış ya da müzakerelerde dünyanın üçte dördünün yazgısını belirleyen büyük bir devletin başkanı olarak kabul etmesi için düzenlenmişti. Ayrıca daha önce başkanlığının ilk yılında hiçbir ABD başkanına verilmemiş bir mesaj da taşıyordu.
Kral Selman bin Abdulaziz 54 Arap ve İslam ülkesi lideri adına Trump’a şunu söylemek istemişti: İşte karşınızda Arap ve İslam uluslarının meşruiyetini temsil eden liderler. ABD’nin haklı ile haksızı, saldırgan ile mağduru, barışı isteyenler ile diğerlerine saldırmayı iş edinenleri birbirinden ayıran bir politika benimseyerek çözebileceği askıda kalmış, çetrefilli ve karmaşık sorunlar da işte bunlardır.
Ne var ki  sonraki 3 yıl içinde bu karmaşık durum daha da karmaşık bir hale geldi ve haksızlığın ve aynı şekilde  saldırganların kefesi daha ağır basmaya devam etti. Trump’ın başta stratejik olmak üzere endüstriyel alandaki nitel aksaklıklardan kaçınmakta niteliksel bir role sahip olan Arap gücüne odaklanmasının bir sonucu olarak, ABD’de kendisine yönelik halk desteğinin arttığı bir zamanda, bu umut ve arzu edilen gerçekleşmedi. Trump yönetimi bunu değerlendirmek yerine Dışişleri Bakanı Pompeo’nun ziyaretleri ve sonucu belirlemeyen mali yaptırımlarla yetindi.
Bu nedenle, Arap zihninin ABD başkanlık seçimleriyle meşgul olması, son 4 yılın ışığında görüldüğü gibi Arap ve İslam ülkelerinin sorunlarını çözmekte Joe Biden’ın Donald Trump’tan daha iyi olacağının umut edilmesinden kaynaklanmıyor. Bilakis seçimin taraflarından birinin kendisine yatırım yapılan ama istenilen sonuç elde edilemeyen, diğerinin de kendisine bahis oynamanın ulusal ve milli menfaatlerin aleyhine olacak kişi olmasından kaynaklanıyor. ABD bölünmüş ve daha da bölünme potansiyeli taşıdığı sürece, şoklar üretmeyecek güven verici bir anlaşma biçimi ancak, Kral Selman bin Abdulaziz’in 2 Eylül 2015’te Riyad’ı ziyareti sırasında Obama’ya tek bir cümleyle özetlediği gerçekçi süreç ile mümkün olabilir. Bu ziyareti sırasında Obama, Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed ile görüşmüş, Körfez İşbirliği Konseyi liderlerinin zirvesine katılmıştı. Abu Dabi’den Riyad’a geçmeden önce de geleceğe dönük birçok konu gibi bu konuyu da Muhammed bin Zayid ile görüşmüştü. Kral Selman’ın Obama’ya özetle söylediği şey ise şuydu, “Riyad’ın Washington ile ilişkilerinin iyi olması dünyanın yararınadır”. Akıllı olan, Kral Selman’ın bu kısa ifade ile ne demek istediğini anlamıştır.
Arapların ABD seçimleriyle meşgul olması konusuna dönecek olursak, Arap dünyası genelinde ABD başkanlık seçimleri sürecini takip düzeyi benzeri görülmemiş bir noktaya ulaştı. Öyle ki kimi dönemleri, sanki her birinin yıldız futbolcuları olan iki takım arasındaki bir maç gibi heyecanla takip edildi. Hatta Başkan Trump veya daha önce başkan yardımcılığı yapan ve şimdi de başkan olmayı hayal eden Demokratların yıldızı Joe Biden’ın tarafını tutup, destekledikleri adayın kazanacağına bahis oynayanlar bile oldu.
Halk arasında durum böyleydi. İktidar ve hükümetlerin başındaki isimler ise bu ilginç seçim yarışını, büyük bir dikkatle takip ediyor, aynı zamanda da yaşanabilecek değişim ve dönüşümlerin ışığında olası sonuçlarını dikkatli bir şekilde okumaya ve ele almaya çalışıyorlardı. Elbette, 2021’den itibaren ABD-Arap ilişkileri, 2017’den bu yana olduğundan farklı olacak. Trump’ın başına gelenlerse herkesi şaşırttı. Başkanlık dönemi boyunca Netanyahu ve İsrail’i diğer halkların ve ülkelerin haklarından oluşan hediyelere boğdu. Ama bu iyiliklere karşılık verme zamanı geldiğinde, Trump’ın ABD’deki Yahudilerin çoğundan ve armağanlara boğduğu Netanyahu’dan gördüğü karşılık, ünlü bir Arap atasözünün dediği gibi “Cenmar’ın cezası” oldu (Cenmar adlı Bizanslı bir mimarın, bir Arap kralı için inşa ettiği saraya karşılık olarak sarayın tepesinden atılarak öldürüldüğü anlatılır).
Bunun soncunda Beyaz Saray’ın da yeni bir sahibi oldu. Ancak, Arap aklı meşgul olmaya devam edecek, çünkü göz açıp kapanması kadar kısa bir süre içinde Allah halden hale sokar.