Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Beşinci gece geldiğinde

Dünya önümüzdeki 4 yıl içinde ABD’yi yönetecek ismin açıklanmasını bekleyerek 4 gece geçirdi. Beşinci gece başkanın Joe Biden olduğu duyuruldu. Çok geçmeden de Arap dünyamız yeni gelene karşı uyaran bir analiz ve spekülasyonlar seline maruz kaldı. Dünya bir anda beyazdan siyaha dönüştü. Birçoğu hayal güçlerine dayanan “Donald Trump’ın bölgedeki tüm dostları Joe Biden yönetiminin düşmanları, düşmanları da dostları olacak” şeklinde özetlenebilecek bir denklemi benimsediler.
Başka bir deyişle İsrail, Körfez ülkeleri ya da Türkiye, Mısır gibi ülkelerin Trump yönetimi ile normal ilişkileri olduğu sürece yeni yönetim ile ilişkileri mutlaka zor olacak. Öte yandan İran, Suriye, Husiler, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler, yeni yönetimin dostu olacak. Bu, sadece arzuyu değil, aynı zamanda duygusal bir tutuma ve ahmaklık kertesine varacak kadar geçersiz bir basitleştirmeye de işaret eden yüzeysel bir analizdir.  Zira iyi bilinen bir kurala göre, "Siyasette ne kalıcı düşmanlar ne de kalıcı dostluklar vardır, sadece kalıcı çıkarlar vardır."
Demokrat Parti veya herhangi bir siyasi parti “intikamı almak” isteyecek bir aşiret değil, içinde farklı ve çoğu duygusal olmaktan ziyade rasyonel politik ekollerin bulunduğu bir ittifaktır. Yeni Demokrat yönetim, dikkatle ele alması gerekecek önemli dosyalar devraldı. Önceki yönetim ona ​​çok sayıda olumsuz küresel çatışma, hatta bir iç çatışma miras bıraktı.
İçeride; ırkçılık, azınlıklar, beyaz sağda artan yasa dışı silahlı güçler ile soldaki aşırılık yanlısı güçler dosyalarının yanı sıra işsizlik rakamları, genel bütçedeki kan kaybı ve zayıf dolarla ortaya çıkan zorlu ekonomik durum var. Biden’ın programında, Trump yönetimi sırasında darbeler aldığını düşündüğü "ABD demokrasisini onarmak" olarak adlandırdığı düşünce, merkezde yer alıyor. Bunun yanında, ABD’de ekonomi ve insanları tüketen koronavirüs salgınının etkilerinin de ele alınması gerekiyor. Dolayısıyla içerideki çatlağı onarma süreci oldukça karmaşık. Bu seçimlerde katılım, benzeri görülmemiş bir oran kaydetse de açıklanan istatistiklere göre yüzde 62’yi geçmedi. Yani oy kullanabilecekler arasında demokratik oyunun dışında kalanların oranı yüzde 38, diğer bir deyişle her iki adayın da aldığı oylardan fazlasını oluşturan yaklaşık 86 milyon kişi oy kullanmadı. Bu, demokratik seçimlerde başlı başına bir kusurdur.
Yeni yönetim dışarıda da bir ikilemle karşı karşıya. Trump, ülkesinin dış ilişkilerinde kusursuz bir dünya miras almadı. Hatalar vardı ama onları ele alma yöntemi dostlarını ABD’den uzaklaştırdı. Ancak aynı zamanda Trump yönetiminin her politikası da doğal olarak kötü değildi. Müttefikleri söz konusu olduğunda bile, bazı politikaları onlar için kötü olsa da sonuç olarak ABD’nin yararınaydı. Mesela Trump yönetimi, müttefiklerinin NATO’ya geçmişte olduğundan daha fazla katkıda bulunmalarını sağladı ve yeni yönetim de bundan geri adım atmayacaktır. Kanada ve Meksika ile ABD ekonomisine fayda sağlayan ticari anlaşmaların yanı sıra Çin ile de bir ticari anlaşma imzaladı. Yeni yönetim bunlardan da vazgeçmeyecektir. Bu ekonomik kazanımlardan herhangi bir şekilde geri adım atmak, yeni yönetime yönelik pek çok eleştiriye yol açacak ve bunların ABD pazarına sağladığı ekonomik faydayı azaltacaktır. Kısacası, tek değişen yöntem olacaktır. Trump, doğası gereği “kışkırtıcı” biriydi ve yönetimi doğru davranıştan ziyade doğrudan ve özellikle maddi faydaya inanıyordu. Yeni yönetim, uzmanların ABD’nin kazanımları ve çıkarına olduğu konusunda hemfikir oldukları bu özü değiştirmeden eski müttefikleri ile ilişkileri yumuşatmaya çalışacak.
Öte yandan, yeni yönetim, kapasitesinin veya arzusunun başkalarıyla düşmanlık alanını genişletmesine izin vermeyeceği şeylerle baş edemeyecektir. Körfez ülkeleri ile ilişkilerde, belki sadece biçimsel bir değişiklik olup, içerik ve ortak stratejik konularda köklü bir değişiklik olmayacaktır. Özellikle de Dışişleri veya Pentagon olsun diğer kurumlarla ilişkili konularda ilişkiler olduğu gibi kalacaktır.
İran açısından, ilişkilerde beklenmedik bir atılım olmayacak, çünkü bunun için iki tarafın da bunu istemesi gerekiyor. Oysa İran tarafı, ideolojik düşünce yapısı nedeniyle ABD ile yakınlaşma istediğine dair bir belirti göstermiyor. Nitekim İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “İran Washington’un tevbe etmesini bekliyor” diye bir açıklama yapmıştı. İran, tevbe kavramını bile bağlamının dışında kullanmaktan kaçınmıyor. Dolayısıyla yumuşama ilk olarak Avrupalı müttefiklerle ilişkileri kapsayacaktır. Ancak bazılarının iddia ettiği anlamda Rusya, hatta Türkiye gibi ülkelere düşman olmayacaktır. Avrupalıların farklı bir bakış açısına sahip olması nedeniyle Avrupalılarla ilişkileri yumuşatma süreci, İran dosyasıyla çakışabilir. Bu konunun diplomatik olarak takip edilmesi ve izlenmesi gerekiyor.
Müslüman Kardeşler ve terörist gruplar gibi devlet dışı güçlerin, yeni yönetimin kendilerine açık bir çek verme beklentileri gerçekçi değildir, çünkü 4 yıl öncesine göre tüm sahne kökten değişti. Yeni yönetimin dış ilişkilere bakış açısı sır değil ve Joe Biden demokratik çevrelerde etkili olan Foreign Affairs dergisinin Mart-Nisan 2020 sayısında yayınlanan “Neden ABD yeniden liderlik yapmak zorundadır” başlıklı makalesinde bunun ana hatlarını ortaya koymuştu. Makalesinin başlangıcında, ABD’nin dünyadaki itibarının gerilediğini, Trump’ın yakın müttefikleri ihmal ettiğini hatta kimi zaman onlardan vazgeçtiğini kaydetmişti. Daha sonra, başkan seçilmesi durumunda, iklim, devlet kurumlarının takviye edilmesi, büyük göç dalgalarıyla mücadele, toplumları kasıp kavuran muazzam teknolojik gelişmeler gibi önemli konulardaki dış politikasını açıklamıştı. Demokrasi ve insan hakları gibi “ahlaki düşünceler” adını verdiği şeyi destekleyecek vizyonunu belirlemişti. Trump’ın dünyada teşvik ettiği "popülist ve kaba milliyetçi" eğilimleri eleştirmişti. Ona göre bütün bunlar geniş çaplı bir küresel ittifak gerektiriyor.
Biden yönetiminin tam olarak Obama yönetimi gibi olacağını düşünmek yanlıştır, bu aceleci ve Obama’nın son yıllarından beri yaşanan değişiklikleri kavrayamamış bir düşüncedir. Obama yönetimi, bugün sahada var olmayan değişkenlerle etkileşime girmişti. Washington'un üzerindeki tozu silkelemek için zamana ihtiyacı var. Bunu beklerken önerilebilecek tek şey, kendisiyle çıkarları olan Ortadoğu ülkelerinin yeni yönetimle ortak çıkarları en üst düzeye çıkaran bir diyalog kanalı açmaya çalışmasıdır ki bazıları bunu yapmaya başladı.
Sonuç olarak; toplumların yönetimi arzu ve isteklere değil, bilime dayanır. Bilimsel analiz ile müneccimlik arasında fark vardır.