Hasan Ebu Talib
TT

Etiyopya’nın federalizmi Tigray savaşının pençesinde

5 Kasım’da Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, isyancılar olarak tanımladığı Tigraylılara karşı askeri operasyonların başladığını duyurdu. Operasyonların birkaç gün içinde sonuca ulaşacağı ve aynı şekilde sivillerin korunacağı sözünü verdi. Onun bakış açısına göre bu, hızlı ve sonu önceden belli bir cezalandırma süreciydi. Günler geçti, ancak zafer ve durumun kontrol altına alındığına dair göstergeler ya tam anlamıyla yok ya da sınırlı.
Her iki tarafın (federal hükümet ve Tigray hükümeti) askeri gerilimi tırmandırmaları, halihazırda bunun her ikisinin de gündemindeki tek seçenek olduğunu gösteriyor. Nitekim federal hükümet, Tigray Halk Kurtuluş Cephesi ve liderlerini şeytanlaştıracak, yerel ve federal hükümetlerdeki yürütme pozisyonlarından azledecek birçok kararı mümkün olduğunca çabuk almaya çabalıyor. Tigraylı liderlere, yolsuzluk, ihanet, devlet ve anayasaya karşı isyana katılmak gibi suçlar yöneltip hepsi hakkında tutuklama kararı çıkarmaya çalışıyor. Bunlara ilaveten, bölgeye yönelik federal finansmanı önleme, hükümete sadık ama sahada görevlerini üstlenemeyen yeni liderler atama kararları da aldı.      
Yaptığı konuşmada belirttiği gibi Başbakan Abiy Ahmed için Tigraylı liderler suçlu bir çeteden ibaret ve yasal işlemlere boyun eğmek, hain oldukları için tutuklanmak ve yargılanmak dışında bir seçenekleri yok. Bu, liderlerin söz konusu suçlamaları kabul etmeleri halinde kaderlerinin kesinlikle ölüm olacağı anlamına geliyor. Öte yandan, Tigray bölgesinin ve Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’nin lideri Debretsion Gebremichael’ın açıklamalarına göre, kendilerini savunmak, (onların bakış açısına göre) anayasaya uygun olarak özerklik haklarını savunmalarını sağlayacak askeri çatışma seçeneğine bağlı kalmak dışında bir seçenekleri bulunmuyor. Yine Gebremichael’e göre mesele, Anayasanın kendi kaderini tayin etme hakkıyla ilgili 38. maddesinin uygulanması talebiyle sonuçlanabilir.
Çatışan tarafların ikisi de görünüşte anayasaya dayanıyor. Birincisi, devleti korumak ve federal hükümetin farklı bölgelerin işlerini kontrol etmek, yolsuzları yönetimden uzaklaştırmak ve onlardan hesap sormak hakkını gündeme getiriyor. İkincisi, Abiy Ahmed'in tavırlarının, bölgelere kendilerini yönetme ve yerel kaynaklarını kontrol etme hakkı veren anayasaya aykırı olduğunu düşünüyor. Buradaki sorun, bakış açılarındaki ihtilafın yanı sıra, popüler terimlerle Abiy Ahmed tarafından gerçekleştirilen siyasi reformların olumsuz bir şekilde değerlendirilmesidir. Tigraylılara göre bu reformlar özünde, tek adam ve merkeze bağlı bölgeler yönetimine dayanan merkezi yönetim uygulamalarını geri getirmeyi amaçlıyor. Muhalifleri dışlamayı ve onları karar merkezlerinden uzaklaştırmayı, İmparator Menelik’ten Haile Selassie’ye Amharalar’ın ülkeye hakim oldukları uzun yıllar boyunca var olan yönetim modelinin bir benzerini getirmeyi hedefliyor. Amharalar döneminin karakteristik özellikleri; farklı etnik kökenlere yapılan baskı, despotluk, kaynakların yetersiz dağılımı, az gelişmişlik, susuzluk ve kıtlık krizleriydi.
İmparator Selassie yönetimine son verilmesinden Abiy Ahmed’in Mart 2018’de başbakanlık görevini üstlenmesine kadarki süre boyunca ülkeyi onlar kontrol ettikleri için Tigraylı liderler kendilerini, farklı etniklere yaşadıkları bölgeyi yönetme, federal hükümet karşısında haklarını belirleme hakkı veren federal yönetim modelinin esas kurucuları sayıyorlar. Dolayısıyla, Abiy Ahmed’in attığı her adımın öncelikle kendilerini hedef aldığını düşünmeleri çok normal. Bilhassa, Başbakan’ın doğrudan kararları ile ordu, emniyet ve farklı ekonomik sektörlerde azledilen liderlerden çoğunun Tigraylı ve Tigray Halk Kurtuluş Cephesi üyesi oldukları göz önüne alındığında. Bütün bu liderler bölgeye geri döndüler ve Abiy Ahmed’in reformlarının kendilerini, siyasi kültürlerini, imparatorluk dönemindeki “Etiyopyacılığı” ve merkez lehine etnik asimilasyonu aşan yeni Etiyopya için mücadelelerini hedef aldığını düşünüyorlar.
Dolayısıyla çatışma, Etiyopya devletinin doğasıyla ilgili ideolojik faktörler başta olmak üzere çeşitli faktörlere ve bunun yanı sıra kişisel çıkarlara dayanmaktadır. Bunlara ayrıca, Başbakan’ın baba tarafından Oromolar, anne tarafından Amharalar ile bağlantılı olması da ekleniyor. Bu bağlantı, Tigraylı liderler için siyasi adımlarını şüpheyle karşılamak için haklı bir neden. Etnik açıdan bağımsız Etiyopya federasyonunun siyasi gidişatıyla çelişen, Oromolar ile yeni Etiyopya devletinin yapısındaki tarihi etkileri pahasına göreceli bir ittifak kurarak Amharaların yeniden etkili olmasını sağlamayı amaçlayan adımlar olarak görmeleri için haklı bir sebep sunuyor.
Bu noktada, Tigraylı liderlerin, seçimlerin Kovid-19 salgını gerekçe gösterilerek süresiz olarak ertelenmesi kararından sonra Başbakan Abiy ile görüşmeye çalıştıklarını hatırlatalım. Temmuz ayında Tigray Halk Kurtuluş Cephesi ve kabile liderlerini temsil eden bir heyet, kendisiyle görüşmek için Addis Ababa’ya gitti ama Başbakan onlarla görüşmeyi reddetti. Bu davranışı, federal ve yerel seçimlerle ilgili sorunlara siyasi çözümler arama ilkesinin reddi, merkezin Tigraylar ile diğer ırklara karşı bir tür üstünlük taslaması olarak görüldü. Dolayısıyla, öfke duygularını körüklemiş, merkezi hükümetin reddetmesine, yasadışı olduğunu ve sonuçlarının kendisi için bir şey ifade etmeyeceğini belirtmesine rağmen, bir tür meydan okuma ile Tigray bölgesinde geçtiğimiz eylül ayında yerel seçimlerin düzenlenmesine yol açmış olabilir. Buna, Tigraylıların geçen Ağustos ayından itibaren Abiy Ahmed'in yasadışı bir şekilde iktidarda olduğunu göstermeyi amaçlayan başka adımları da eşlik etti. Örneğin, Tigray bölgesindeki kuzey askeri bölgeye askeri komutanlar atama kararının reddedilmesi gibi.
Tüm siyasi yollar kapatıldığında, askeri tırmandırmadan başka yol kalmaz. Etiyopya Başbakanının danışmanları bu aksiyomu gözden kaçırmış görünüyorlar. Zira Afrika Birliği’nin Addis Ababa ve Tigray liderleri arasında arabuluculuk yapma girişimi reddedildi. Keza Birleşmiş Milletlerin, Sudan’ın, Etiyopya da dahil olmak üzere Doğu Afrika meseleleriyle ilgilenen "IGAD" grubunun çağrıları da reddedildi. Bölgesel tarafların müdahale potansiyeline işaret eden göstergeler ışığında, savaş ve askeri çözüm de sonucu garanti edemez. Eritre dahil bölgesel taraflar, müdahaleye zorlanabilir veya kendilerine büyük çıkarlar sağlayacağı için müdahale etmekte acele edebilirler. Nitekim, Abiy Ahmed’in askeri operasyonunu destekleyerek müdahalede bulunduğu gerekçesiyle Tigraylılar, Eritre’nin havalimanına roket saldırısı düzenlediler. Asmara yönetimi ile Tigraylı liderler arasındaki uzun düşmanlık mirası nedeniyle sonu hesaplanmamış bu çatışmaların kapsamının genişlemesi muhtemel. Keza Etiyopyalı mülteci akımından muzdarip Sudan gibi komşu ülkeler ile Tigray bölgesinin roketlerine hedef olan Amhara bölgesi gibi diğer bölgeleri de etkilemesi olası. Bu gelişmeler, Tigray stratejisinin, çatışmaların kapsamını genişletmeye, federal hükümetin askeri operasyonun sadece Tigray bölgesine odaklanmasını engellemeye, sorunu uluslararası bir meseleye dönüştürmeye, anayasadaki kendi kaderini tayin hakkını uluslararası gözetim altında uygulamaya dayandığını gösteriyor.
Savaşın ve çatışmaların genişlemesi ve hızlı bir sonucun elde edilememesi, uzun yıllar İmparator Haile Selassie yönetimine karşı mücadele sırasında Tigray liderlerinin yetenekli hale geldikleri ve ustalaştıkları çete savaşlarına dönüşme olasılığı, bu liderliğin sahip olduğu cephaneyle Etiyopya, ülkeyi oluşturan 10 bölgeden birinde yaşanan askeri bir çatışmanın ötesine geçen daha tehlikeli bir durumla karşı karşıya görünüyor. Federal sistemin kendisi tehlikede ve Abiy Ahmed’in zamansal açıdan kısa siyasi mirası, hızlı bir son ile yüzleşiyor görünüyor.