Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Rusya kontrolü ele aldı, Azerbaycan kazandı ve Ermenistan kurtuldu

Ermenilerden, Kürtlere ve Rohingyalara, azınlıklar için keder zamanı. Büyük balıklar acıkıyor ve küçükleri yutuyor. Büyüklerin küçüklerin felaketleri üzerinden elde ettikleri zaferlerle trajediler tekrarlanıyor.
Geçen hafta pazartesi günü Dağlık Karabağ’da silahlar sustu ve kapsamlı bir ateşkes ilan edildi.  Rus barış gücü, maden bakımından zengin araziler dahil olmak üzere yeni sınırları gözlemleyecek.
Savaş alanlarındaki duman kaybolup, Ermenistan ile Azerbaycan arasında on yıllardır görülen en kötü savaşı durdurmayı amaçlayan üç sayfalık barış anlaşmasının mürekkebi kururken tek bir şey net olarak görülüyor: Kremlin şimdilik kazandı.
Moskova en azından yenilginin pençesinden bir tür zaferi çekip almış görünüyor. Kremlin, iki eski Sovyet cumhuriyeti arasında patlak veren çatışma ve daha güçlü bir Türk rolünün neredeyse etkisini azaltacağı bir bölgede etkisini artırdı. Rusya bu anlamda rolünü iyi oynadı. Devlet Başkanı Vladimir Putin kontrolü ele aldı ve bu durumda her şey onun elindeymiş gibi hissetti. Yasal olarak Azerbaycan’ın bir parçası ama 27 yıldır Ermenilerin kontrolünde olan küçük dağlık bölgede  çatışmaların patlak verdiği 27 Eylül’den bu yana, 2500’den fazla asker ve sivil hayatını kaybetti.
1994 yılında kapsamlı bir savaşı sona erdiren ateşkesi takip eden yıllar içinde, Azerbaycan ile Ermenistan kuvvetleri arasında küçük çatışmalar yaşandı. Bunlar karşılıklı keskin nişancı ve havan mermileri atışlarının ötesine geçmiyordu. Gerilimler veya taciz ateşleri, patlak veren son krize kadar tam anlamıyla bir çatışmaya dönüşmüyordu.
Bölge için çözüm bulunamaması, kendisini uzmanların “donmuş çatışma” dediği kategoriye yerleştirdi. Eski Sovyetler Birliği topraklarında, gerilimleri sürdürme veya hafifletmede Rusya'nın merkezi bir rol oynadığı birçok sıcak nokta var. Bunlar arasında, Gürcistan'daki Abhazya ve Güney Osetya, Moldova’ya bağlı Transdinyester gibi farklı seviyelerde gerilim ve şiddete tanık olan diğer bölgeler de yer alıyor. Ayrıca, Rusya destekli kuvvetlerin iki bölgenin bazı kısımlarının kontrolünü ele geçirdiği ve 2014 yılından beri devam eden şiddetli savaşta 13 binden fazla kişinin öldüğü Ukrayna’nın doğusu da var.
Rusya diğer bazı bölgelerde olduğu gibi, Dağlık Karabağ içinde veya yakınlarında da barış gücü olarak asker konuşlandırmaya çalıştı. Ancak geçmişte bunda başarısız oldu. Bunun nedeni, kısmen Erivan ve Bakü'nün Moskova'yı dürüst bir aracı olarak görmeyip güvenmemeleriydi.
Moskova'nın iki ülke ile büyük ekonomik ilişkilere sahip olduğu biliniyor. Azerbaycan Rus silahlarının en büyük alıcısı.
Ancak Moskova en büyük diplomatik çabayı, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı himayesinde Fransa, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin başını çektiği bir girişim olan Minsk Grubu aracılığıyla yürüttü. Minsk Grubunun varlığının örtülü anlamı, Fransa ve ABD’nin NATO’daki müttefikleri Batı ülkeleriyle, Moskova'nın hala tarihsel nüfuz alanının bir parçası olarak gördüğü bir bölgede oynayacakları stratejik bir role sahip olduklarıydı.
Yeni barış anlaşması ile Rusya güçlerini bölgede konuşlandıracak ve Paris ile Washington'u muhtemelen sonsuza dek resmin dışına itecek.
Ayrıca Kremlin tarafından yayınlanan ve Putin'in sözcüsünün de açıkladığı metne göre, burada Türk barış gücü görevlendirilmeyecek. Bu, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in talebiydi ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, pazartesi günü ülkesinin meclisinden Karabağ tezkeresini onaylamasını istemişti.
Kafkas savaşlarında uzman bir stratejik analist, anlaşmanın büyük ölçüde Rusya’nın lehine olduğunu ve Minsk Grubunu daha fazla tehlikeye maruz bıraktığını söyledi.
Yeni anlaşmanın şartları Rusya'nın ulaşmak istediği en önemli hedefini gerçekleştiriyor: Sahada baskın bir askeri varlığa sahip olmak.
Dağlık Karabağ'da daha önce herhangi bir doğrudan askeri varlığın olmaması, bölgeyi diğer çatışma bölgelerinden ayıran yönlerinden biriydi. Eski Sovyet toprakları içindeki bu durum herhangi bir çatışmanın tam karşıtı olmasını sağlayan bir nedendi. Bu yokluk Moskova için uzun süredir devam eden bir rahatsızlık konusuydu.
Anlaşma, Azerbaycan kuvvetlerinin savaş alanındaki ana kazanımlarını pekiştiriyor. Uzun süredir Ermeni güçlerinin kontrolü altında olan tüm çevre toprakların yanı sıra bizzat Karabağ'ın yaklaşık yüzde 40'ının kontrolünü Bakü'ye bırakıyor.
Son çatışma patlak vermeden önce, Ermenistan destekli kuvvetler tüm Dağlık Karabağ bölgesini ve çevresindeki 7 bölgenin bir kısmını kontrol ediyordu. Bütün bunlar toplamda Azerbaycan'ın yüzölçümünün yaklaşık yüzde 13'ünü oluşturuyor. Zengilan, 1990'ların başındaki Karabağ Savaşı'ndan bu yana Azerbaycan saldırılarına karşı bir tampon bölge olarak Ermeni güçleri tarafından kontrol edilen yedi bölgeden biriydi. Sovyet sınıflandırmasına göre Zengilan, 6,5 ton (C1 + C2) altın ve 2,3 ton (P1) altın olmak üzere toplam 8,8 tona ulaşan altın yatakları içermektedir.
Moskova bu savaş sayesinde bir hedefine daha ulaştı; Ermenistan Başbakanı Paşinyan’a baskı yapmak. 2018'de Kadife Devrim olarak bilinen bir halk ayaklanmasıyla (ki bu Moskova’yı en çok rahatsız eden siyasi değişim türüdür) iktidara gelmesinden bu yana Paşinyan'ın bağımsız dış politika çizgisi, Kremlin'i kızdırıyordu. Bu nedenle, artan Rus nüfuzunun Ermenistan'ı Rus yörüngesinde tutmakla kalmayıp, aynı zamanda Batı ile daha yakın ilişkiler kurma yönelimini ve bu konudaki seçeneklerini de sınırlayacağını söyleyenler var. Öte yandan Kafkasya'daki siyasi durumu takip eden siyasi gözlemciler, Rusya için potansiyel ikilemler olduğunu da söylüyorlar. Türkiye'nin ve (İran'a coğrafi yakınlığı nedeniyle) İsrail'in yardımıyla savaş alanında kazandığı zaferler nedeniyle, savaşın galibinin Azerbaycan olduğunu düşünüyorlar. Rusya'ya gelince, barış anlaşmasının temelini atmaktaki öncü rolü şaşırtıcı değildi. Bölgedeki uzun süreli hakimiyeti göz önüne alındığında, barış güçlerinin konuşlandırılması da Moskova için büyük bir değişim ve adım değildi.
Rusya, koşullar nedeniyle büyük bir askeri tırmandırmayı önlemenin bir yolunu bulmak zorunda kalmış olabilir. Zira Moskova’nın karşı karşıya olduğu tehlike; Azerbaycan’ın Ermenistan'ı tehdit edebilecek biçimde savaşmayı sürdürmesi, buna karşılık belki de Bakü'nün bir füze saldırısına maruz kalması veya Rusya ile Türkiye'yi daha derin bir çatışmaya sürükleyebilecek Hazar Denizi'nden Akdeniz'e uzanan petrol boru hattının hedef alınması gibi çaresiz askeri harekatların yaşanmasıydı.
Öte yandan, Paşinyan hükümetinin politikası Moskova'yı rahatsız ederken, Aliyev daha ihtiyatlı davrandı. Eski Sovyetler Birliği cumhuriyetleri arasında sadece Azerbaycan, Moskova ve Putin ile iyi bir ilişki sürdürürken Rusya'dan tamamen bağımsız bir dış politika izlemeyi başardı. Bu örnek Rusya'nın kendisi için de önemli, çünkü onunla iyi ilişkilerin ona teslim olmayı veya liderlik ettiği entegrasyon projelerinde yer almayı gerektirmediğini gösteriyor.
Rusya'nın eski Sovyetler Birliği topraklarında oluşturduğu en önemli entegrasyon projelerinden biri, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüdür. Kendisi, NATO'nun 5. maddesinde bahsedildiği gibi ortak savunmaya dayanan, Moskova liderliğinde bir ittifaktır. Ermenistan bu ittifakın üyesi iken, Azerbaycan değildi.
Barış anlaşması, barış güçlerini topraklarında konuşlandıran Moskova'ya daha itaatkar hale gelmeden Bakü'ye de fayda sağlayabilir.
Ermeniler, Paşinyan'ı devirmekte ısrar ederlerse hata yaparlar, çünkü böylece Moskova, Bakü ve Ankara'nın hedeflerine hizmet etmiş olurlar. Şu anda en çok ihtiyaç duydukları şey, birlik olmaktır.
Anlaşmaya göre, Rus birlikleri burada 5 yıl kalacak. Önemli olan, Moskova’nın vicdanında yeni bir Ermeni trajedisinin sorumluluğunu taşımak istemiyorsa, Türk kuvvetlerinin girişine izin vermemesidir. Anlaşma, Kremlin için potansiyel olumsuz yönleri bir yana, birçok yönden bu çatışmada temel Rus çıkarlarını kapsıyor. Bu anlaşma kısa vadede, Moskova'nın bu durumda ulaşabileceği en iyi anlaşma olabilir.