Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Abbas, Biden ve ABD’deki yeni gelişmeler karşısında yön değiştirmek için girişimde bulundu!

Filistin’de geçtiğimiz hafta aralarında sürprizlerin de bulunduğu bazı gelişmeler yaşandı. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen), ‘İsrail ile koordinasyon’ olarak tanımlanan ilişkileri altı ay önce olduğu hale geri döndürerek liderlikteki bazı kıdemli meslektaşlarını bile şaşırttı. Ayrıca Abu Dabi ve Manama büyükelçilerini yeniden ataması da şaşırtıcı bir girişim oldu. Abu Dabi ve Manama büyükelçileri, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Bahreyn Krallığı’nın İsrail ile olan diplomatik ilişkileri dolayısıyla geri çekilmişti. Bu adım hem BAE hem de Filistinliler ve bazı Arap ülkeleri tarafından memnuniyet ve takdirle karşılandı.
Muhtemelen Filistin Devlet Başkanı, İsrail ile ilişkileri eski haline getirerek Filistin liderliğindeki bazı meslektaşlarını da şaşırtmıştır. Nitekim Fetih Hareketi Merkezi Komite Üyesi Hüseyin eş-Şeyh, Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, Ebu Mazen'in ‘İsrail'in Filistinlilerle imzaladığı anlaşmalara olan bağlılığına ilişkin yaptığı temasların ışığında’ İsraillilerle ilişkilerin eski haline döneceğini duyurdu. Bu bağlamda dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus, Fetih ve Hamas’ın Kahire’deki müzakerelerinin bu kez başarısız olması ve İslami Direniş Hareketi ile İslami Cihad’ın Filistin liderliğini kınayan ortak bir bildiri yayınlamasıdır. Hatta bunlar, İsrail ile ilişkilerin eski haline döneceği açıklamasından önce geldi. Bu, söz konusu iki hareketin ‘Filistin Kurtuluş Örgütü'ne katılmak üzere olmadıkları ve esas bağlılığın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki koalisyona olduğu’ anlamına geliyor. Bu koalisyon aynı zamanda İran, Katar ve elbette Müslüman Kardeşler'i de içeriyor.
Filistin liderliğinin ABD seçimlerinde Joe Biden'in zaferinden kaynaklanan değişimler ışığında Filistin meselesiyle meşgul olduğu açıkça görülüyor. Hamas ise iç koşulları ve yakında gerçekleşmesi beklenen kurultayı ile meşgul. Ayrıca söylenildiği üzere hareket içerisindeki taraflar bu hususta bir anlaşmazlık yaşıyorlar. Bunlar, ‘Batı Şeria Grubu’ olarak nitelendirilen Halid Meşal grubu ile ‘Gazze Şeridi Grubu’ diye nitelendirilen İsmail Haniye’nin grubudur. Birinci grubun Recep Tayyip Erdoğan'ın, diğer grubun ise Katar’ın desteğini aldığı açık. Burada bazılarının bu konudaki rolünün çok önemli olmadığını ifade ettiği İran’ın desteği de söz konusu. Aslında bu bağlamdaki meseleler açıklıktan ve netlikten uzak. Süreç içerisinde pek çok gelişme yaşanabilir.
Hamas’ın kurultayıyla ilgili sızdırılan birtakım bilgiler elliden fazla üyenin olacağına işaret ediyor. Bu üyelerden 15’i Batı Şeria ve 15’i Gazze Şeridi'nden olacak. Geri kalan üyeler, çeşitli taraflardan olacak. Bazı bilgiler ise Müslüman Kardeşler'in Ürdün'deki ‘temsilinin’ yalnızca ‘iki üye’ ile sınırlı olacağını söylüyor. Önemli olan şu ki, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Fetih Hareketi’nin bazı kıdemli liderleri Hamas’la ve onun Filistin mücadelesine yakınlığı veya uzaklığıyla ilgilenmiyor. Bu aşamadaki tüm ilgileri, ABD yönetiminin Filistin meselesine yaklaşması veya uzaklaşması üzerine odaklı durumda. Ayrıca Filistin liderliği ve bazı Arap ülkeleri arasında, yeni ABD yönetiminin Ortadoğu’daki çatışmanın son bulmasında olumlu bir rol oynayacağına dair bir kanaat olduğu açıkça görülüyor.
Filistin Devlet Başkanı'nı bu son adımları atmaya ve Hamas’ı önemsememeye cesaretlendiren şey, yeni ABD yönetiminin Ortadoğu’daki çatışmayı sona erdirmede ciddi bir rol oynayacağına ilişkin elde etmiş olduğu ‘teyit edilmiş’ bilgilerdir. Bu bağlamda dolaşan bilgiler, seçilmiş ABD Başkanı'nın Trump'tan çok farklı olduğunu gösteriyor. Gerçekten de ondan farklıdır. Biden, Ortadoğu çatışmasının çözümüyle ve 1967'de işgal edilen Filistin topraklarının iade edilmesini öngören uluslararası kararların yanında bir tutuma sahiptir. Ayrıca Filistin halkının başkenti Kudüs olan bir devlet kurması, tüm Ortadoğu’da köklü bir barışın sağlanması ve İsrail devletinin uzaktaki Arap ülkeleri için olduğu kadar yakın Arap ülkeleri için de kabul edilebilir olmasının yanında yer alıyor.
Ebu Mazen'in, Hamas’a ve ulusal birlikten uzaklaşmasına aldırmamasının sebebi budur. Aynı zamanda bu, yakalanması gereken tarihi bir andır. Bu bir fırsattır ve fırsatı elden kaçırmak ‘artırımlar’ adı verilen ve ‘bütünde ısrar’ olarak nitelendirilebilecek önceki suçlara eklenecek yeni bir suçtur. Nitekim bu ısrar, elde edilmesi mümkün olan şeylerin heder olmasına yol açtı. Netice ise bu mukaddes davanın uzun yıllar boyunca askıda kalması oldu. Kör ve basiretsiz olmayan herkes burada bir ışığın parıldadığını fark eder. BAE ve Bahreyn'deki kardeşlerin jesti samimi ve doğruydu. Filistinli büyükelçilerin Manama’ya ve Abu Dabi’ye geri dönüşleri ise gerekli bir cevaptı. Arap- Arap ilişkilerinde bunun güncelliğini koruması ve tedavülde kalması gereklidir. Filistin meselesi tüm Arapların meselesidir. Kudüs, bu halkın çocuklarının yanı sıra tüm Müslümanların ve Hıristiyanların kalbidir!
Yıllarca, yani yetmiş yıl veya daha uzun bir süre boyunca, Arapların Filistin ve Filistin davasına yönelik duruşlarının çoğu ‘artırımların’ tahakkümü altında kaldı. Gerçekler kendini gösterene kadar böylece devam etti. Mümkün olanı kabul etmek zorunluydu. Bununla, başkenti Doğu Kudüs olan ve 1967’deki sınırlarına sahip bir Filistin devletinin kurulmasını kastediyorum. Aksi taktirde 70 yıl daha beklememiz gerekecek ve Hamas ve Müslüman Kardeşler’e bel bağlayarak hayali zafer şarkıları söylemeye devam edeceğiz. Acı deneyimler gösteriyor ki onlar için Hasan el-Benna’dan beri önemli olan tek şey ‘İhvancı mesajın’ yayılmasıydı, Filistin meselesi değil!