Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Suriye artık Suriye değil ve onu geri getirmek uzun yıllar alacak

Birkaç gün önce ve hiçbir detaya girilmeden, Araplar arasında Beşşar Esed yandaşları olduğundan bahsedildi. Bu yandaşlar Esed ve rejimini boğulmaktan kurtarmanın peşindelermiş ve bazı Suriye şehirleri ve bölgelerini kontrol etmesi için kendisini destekleme eğilimindelermiş. Bu bir gerçek...
Keza parçalanmış ve DEAŞ gibi terör örgütleri ile İsrail, İran, Türkiye ve Rusya’nın işgali başta olmak üzere birçok dengesizlikten mustarip bu Arap ülkesindeki dağınık durumu toparlamak istedikleri de söylendi.
Suriye bütün bunları (işgal ve bölünmeleri) yaşarken, Suriye’deki 5 cepheyi temsil eden 30 üst düzey subaydan oluşan kurmay heyeti varlığını korusa da Suriye ordusu birleşik bir savaş gücünden ziyade dağınık gruplardan ibaret hale geldi. Uluslararası Af Örgütü’ne göre yıllar içinde Suriye’de gerçek veya sahte hiçbir şekilde yargılanmadan idam edilen Suriyelilerin sayısı 13 bini aştı.
Makalemizi bu düşünceyi temel alıp, gerek baba Hafız Esed gerekse oğlu Beşşar Esed zamanında rejimin işlediği ve dünyanın dört bir yanında artık bilinen ve teyit edilen bütün suçları göz önüne alarak, bunun üzerine inşa edebiliriz. Baas rejiminin iktidara gelmesinden sonra, sadece formalite olarak kalsa da “Suriye Arap Bölgesi” adını alan bu büyük ülke, bugün tanık olduğumuz gibi bölündü. Horan’dan Dera, Suveyda hatta başkent Şam’ın bazı bölümlerine kadar kontrolü, terör örgütlerinin, İran, Türkiye ve Rusya gibi uzak ve yakın işgalci ülkelerin, Golan Tepeleri’ni işgal eden İsrail’in eline geçti.
Öte yandan, İslamcı, selefi, ılımlı, radikal ve her türden bini aşkın grubu barındırdığı tahmin edilen Suriye muhalefeti de unutulmamalı. Söylendiğine göre muhalefetin gerçek ve hayali toplam 100 bin savaşçısı var. Suriye’nin yaşadığı yıkıcı krizi bitirecek siyasi müzakereleri başlatmak amacıyla  muhalefet ile Esed rejimi arasındaki ilk görüşme, dönemin BM temsilcisi Lahdar el-İbrahimi’nin katılımıyla 25 Ocak 2014’te gerçekleşmişti. Ne varki iki heyet de toplantı salonuna farklı kapılardan girdiği gibi farklı kapılardan çıkmıştı. BM özel temsilcisi İbrahimi, bunu başarısız bir siyasi konferans olarak niteleyip, Haziran 2012’de kabul edilen ve geçici yönetim komisyonu oluşturma çağrısında bulunan deklarasyona atıfta bulunarak “Cenevre Konferansı”na güvendiğini belirtmişti.  
Suriye rejimi adeti olduğu üzere, muhalefet ile ilk doğrudan görüşmede geçiş hükümeti kurulması önerisini reddetmişti. Dönemin Suriye enformasyon bakanı Umran ez-Zubi, Esed’in görevi bırakması ve geçici yönetim komisyonu kurulması şartını bir hayal olarak tanımlamıştı. O andan itibaren rejim zamana oynamaya başladı. Nitekim iki taraf arasında BM Özel Temsilcisi Pedersen’in katılımıyla 22 Ağustos’ta Cenevre’de gerçekleşen son toplantının da kaderi aynı oldu. Pedersen toplantı hakkında, “Anayasa Komitesi görüşmelerinde bir mucize veya herhangi bir değişiklik beklemeyin” açıklamasını yaparken, Suriye muhalefetini de “ağırlıksız” olarak niteleyip hiçbir şeye ulaşmadığını söyledi.
Bu sözlerden, sayısı bine ulaşan ve çoğu sadece kağıt üstünde var olan gruplarıyla Suriye muhalefetinin tek yaptığının, rekabet etmek, ganimet ve kazanımlardan pay almak için çekişmek olduğu anlaşılıyor. Aslında, her şeye rağmen geçmişte olduğu gibi halen bazı etkili muhalif örgütler bulunuyor. Aksi takdirde bu acınacak durumdaki rejim Şam’ın bazı bölgelerinden onlar lehine vazgeçmezdi. Beşşar Esed göreve geldiğinde babası gibi davrandı, ki gerçeği söylemek gerekirse Hafız Esed, Suriye’yi 30 yıl boyunca demirden bir yumrukla yönetmeyi, Fransız sömürgeciliğine bile boyun eğmeyen Suriye halkını kendisine boyun eğdirmeyi başardı. Suriye’nin ilk fiili cumhurbaşkanı, ülkeyi sadece 4 ay demirden bir yumrukla yönettikten sonra 1949’da bir askeri darbeyle devrilen Hüsnü Zaim’di. 1949’daki darbeyi başka darbeler takip etti ve bu dönem ancak Hafız Esed’in 16 Kasım 1970’teki darbesiyle kapandı.
Suriye’deki uzun darbeler dönemi, 1963’ten itibaren birbirini takip eden dönüşümlere tanık oldu. Bunların ilki, Suriye ile Mısır arasındaki birlik deneyimi sırasında Kahire’de bulunan bir grup subayın kurduğu gizli bir komiteydi. Komite, Muhammed Umran (daha sonra Lübnan’ın Trablusşam şehrinde suikasta uğradı), Salah Cedid, Hafız Esed ve Ahmed el-Mir’den oluşuyordu. Bu isimlerin hepsi Alevi iken, Abdulkerim el-Cundi İsmaili idi. Yaş olarak aralarında en küçüğü, rütbe olarak da en düşüğü olan Hafız Esed, uzun yolculuğuna bu komite ile başladı. Daha sonra Savunma bakanlığına kadar yükseldi ve 1970’te de dava arkadaşlarına darbe yaparak iktidarı ele geçirdi. Bundan önce Salah Cedid, 23 Şubat 1966’da Mişel Aflak, Munif Rezzaz, Salah Bitar, Emin Hafız ve diğerlerini kapsayan Baas Partisi’nin milliyetçi liderliğine karşı bir darbe düzenlemişti.
1966’daki darbeden sonra Suriye’de iktidar kavgası yeniden alevlendi. Kavga, Hafız Esed’in ordunun kontrolünü ele geçirip, istihbarat, askeri istihbarat ve tüm güvenlik organlarından sorumlu Abdulkerim Cundi’den kurtulduktan sonra tüm arkadaşlarına karşı yaptığı darbe ile onun lehine sonlandı. 16 Kasım 1970’te Savunma bakanı olarak, dünkü yoldaşlarına karşı “Tashih (Düzeltme) Hareketi” adı verilen darbesini düzenledi. Hepsi de ünlü Mezze Cezaevine gönderildi. Aralarında Salah Cedid’in yanı sıra devlet başkanı Nureddin el Atasi, Muhammed Eid Mişari, Yusuf Zein ve Suriye Baas Partisi liderleri, devlet yöneticileri, üst düzey subaylar, Ürdünlü Hakim el Fayiz gibi bazı  Baasçı Arap liderler de vardı.
Tehlikeli bir hastalığın vücuduna yayıldığı bir zamanda Hafız Esed büyük bir darbe aldı. Kendisinden sonra yönetime hazırladığı büyük oğlu Basil, 21 Ocak 1994’te  korkunç ve hakkındaki  şüphelerin devam ettiği bir trafik kazasında öldü. Kendisi de 2000 yılında öldü. İktidarın dizginleri oğlu Beşşar Esed’in eline geçti. Ancak şansına 2011’de patlak veren Arap Baharı, Arap dünyasındaki durumu tepetaklak etti. Suriye bugünkü hale geldi ve parçalandı. Suriye haritasını yeniden birleştirmek için uzun yıllara ve bundan başka bir rejime ihtiyaç var.
Bu uzun sunumu yapmamızın amacı, Suriye onun döneminde böyle korkunç bir şekilde parçalandıktan sonra Beşşar Esed’i kurtarmanın mümkün olmadığını söylemektir. Bunun için mevcut rejimden bir başkasına gereksinim olduğunu, Arap dünyasının bileşenlerinden çoğu şimdi oldukları gibi kaldıkları sürece yıllar alacak bir mücadele gerektiğini kaydetmektir.
Suriye, uzun bir darbeler dizisinden sonra bir de bu otoriter ve müstebit rejimle sınandı. Esed ailesinin kuzenleri Rami Mahluf ile paylaşamadıkları zenginliklerinin maruz kaldığı talan, bu rejimin Suriye’ye yaptığı en büyük kötülüklerden biridir.