İstemi Yılmaz
TT

Türkiye mi ABD mi Rusya’yla savaşıyor?

Türkiye’ye yönelik uzun süredir konuşulan Amerikan yaptırımları sonunda devreye sokuldu. ABD’nin mevcut Başkanı Donald Trump’ın imzalamayacağını söylemesinin ardından Senato’nun, üçte iki çoğunlukla Savunma Bakanlığı'nın bütçesini geçirme tehdidi işe yaradı. Senato, bütçeye eklenen bir maddeyle Türkiye’ye CAATSA, yani ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası kapsamında, yaptırımlar uygulanmasının önünü açmıştı. Kongre’deki homurtulara daha fazla kulağını tıkayamayan Trump hükümeti, sonunda Türkiye’ye Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri satın aldığı gerekçesiyle yaptırım uygulama kararı verdi.
ABD Hazine Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ve üç yetkilinin yaptırım listesine eklendiğini duyurdu. ABD’li bankalara SSB’ye 10 milyon dolardan fazla kredi tedarik etmesine yasak getirilirken, diğer uluslararası mali kuruluşların kredi vermesinin de engelleneceği bildirildi. Kısacası S-400’lerin faturası Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile adından söz ettiren ve hafta başında ilk yerli füze Hisar’ı tanıtan Türk savunma sanayiine kesildi.
Yaptırımların adresinin savunma sanayii olması tesadüf değil. Zira ABD’de ve Avrupa’da bir süredir Türk SİHA’larının Libya’dan Dağlık Karabağ’a, Suriye’den Irak’a kadar pek çok bölgede dengeleri değiştirdiğine ilişkin raporlar yayınlanıyordu. Hatta Kanada İHA’lar için sattığı motor ve birtakım parçaların satışını askıya alarak Trump’tan daha sert bir adım atmıştı. Kanada’nın kararı göz önünde bulundurulduğunda Washington’ın tepkisinin beklenenden zayıf olduğunu söylemek mümkün. Nitekim, Demokrat ve Cumhuriyetçi Senatörlerin yaptırım talepleri arasında bulunan Türk bankalarına ekonomik yaptırımlar ve Türkiye’nin başka ülkelere silah satışına yönelik yasaklamalar, Trump yönetiminin açıkladığı önlemler arasında yer almıyor. Türkiye’nin mali kırılganlığı hesap edildiğinde ABD’den ekonomik bir saldırının gelmemiş olması, Ankara’nın elinin kolunun bağlanmadığının işareti.
Aslında basının ve kimi çevrelerin vaaz ettiği gibi derin bir Ankara-Washington anlaşmazlığından söz etmek güç. Yaptırımların amacı da Türkiye’nin S-400 konusunda “NATO içi başka ülkelere” örnek olmasını engellemekten ibaret. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da yaptırımların ardından yaptığı açıklamada “Türkiye değerli bir müttefikimiz ve ABD'nin önemli bir bölgesel güvenlik ortağıdır. Bir an önce Türkiye'nin S-400'e sahip olması engelini ortadan kaldırarak verimli savunma sektörü iş birliğimizi sürdürmeyi umuyoruz” diyerek Ankara’yı sadece “S-400 yanlışından” dönmeye davet etti.
Her ne kadar Ankara-Washington ilişkilerinde güdümlü Senatörler tarafından kışkırtılan “sorunlar” varmış gibi gözükse dahi sahada Türkiye’nin “NATO’nun ruhuna aykırı” hareketler yaptığını göremiyoruz. Türkiye, Suriye’de YPG/PKK’ya karşı düzenlediği operasyonlarla, muhalifleri yeniden bir güç olarak toparlamayı başardı. Bahsi geçen muhalifler, Rusya’nın desteklediği Esed rejimiyle hiçbir zaman yan yana gelmeyecek Suriye’deki tek aktör. Libya’da yine TSK’nın fiili olarak yanında yer aldığı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti, Vladimir Putin’in Rus paralı askerlerini desteğe gönderdiği General Hafter’e karşı çetin bir mücadele verdi. Türk SİHA’ları sayesinde Rus paralı askerleri üslerini terk etmek zorunda kaldı. Geçtiğimiz ay sıcak çatışmaların odağındaki Dağlık Karabağ’da da durum benzer. Ankara’nın askeri ve siyasi inisiyatifi, Azerbaycan ordusunun Rusya’nın Kafkaslar’daki müttefiki Ermenistan’ın bozguna uğratılmasına olanak sağladı.
Tüm bu savaş alanlarındaki “Türkiye etkisine” bakıldığında Moskova ile Washington’ın mı yoksa Ankara’nın mı daha etkin bir mücadele yürüttüğü sorusuna verilecek cevap son derece net. Dolayısıyla yeni yılda göreve başlayacak Demokrat Başkan Joe Biden döneminde ABD-Türkiye ilişkileri sanıldığının aksine düşük bir gerilime sahne olursa kimse şaşırmasın. Hele Donald Trump, söz konusu yaptırım kararıyla Biden’ın elini S-400 konusunda da rahatlatmışken...