Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Bu bir ‘Üçüncü Dünya Savaşı’

Üçüncü Dünya Savaşı yaşanmadı. Dünya aklını kaybetmedi, çünkü belki de cesetleri, külleri ve molozları kıta ve şehirlere dağıtan geçmişteki iki dersten öğrenmesi gerekeni öğrenmişti.
Bu nedenle, ne Kore Savaşı sınırlarını aştı ne de Küba Füze Krizi, ABD ve Sovyetler Birliği’nin sıcak çatışmaya çekilmesine neden oldu.
Vietnam Savaşı bütün güvenlik subaplarını ortadan kaldırarak bir dünya savaşına yol açmadı. Hiç kimse böyle bir yangın başlatmaya cesaret edemedi.
Washington ve Moskova, müttefiklerinin ergenlikleri ile vekillerin iştahlarını dengeledi, kontrol altında tuttu.
Berlin Duvarı yıkıldığında dahi Kremlin’in çarı daha az ülkeyi kontrol ederek ve daha az nüfuzla yaşamaya hazırdı.
Üçüncü Dünya Savaşı’nın yaşanmayacak bir savaş olduğu, dünyanın önceki acı dersleri kavradığı, yeni bir savaş yaşamak için değil de buna kaymaktan caydırmak için nükleer bombalarla silahlandığı hakkında çok şey söylendi. Aynı şekilde dünyanın onarma, yeniden inşa, fabrika ve ekonomilere yeniden hayat pompalama görüntülerinden yorulduğu da söylendi.
Dünya son 70 yılını büyük bir korku yaşamadan geçirdi. Ne ABD ordusu Doğu Avrupa ülkelerini Varşova Paktı’nın yükünden kurtarmak için harekete geçti ne de Kızıl Ordu kuvvetleri, gelişme ve kalkınma gelirlerini zafer sarhoşluğuna tercih etmeye başlayan Batı Avrupa ülkelerini kuşattı.
Dünya çapında büyük savaşlar, bilhassa teknolojinin mesafeleri kısalttığı ve “global köy”den bahsedilmeye başlandığı bir zamanda, artık uzak bir olasılık görünüyordu. Bu köye yönelik en büyük tehlikelerin ekonomik çatlaklar veya küresel finans sistemindeki çöküşlerden geleceğine inanılıyordu. Ama dünya aniden üçüncü dünya savaşı diyebileceğimiz bir olaya gözünü açtı. Bir süper güç tarafından başlatılmamış, fitili bir general tarafından ateşlenmemiş bir savaşa. Çıkış yeri olan Çin’den yola çıkarak her yöne saldırmaya başlayan gizemli bir salgının tetiklediği bir savaşa. Böylece, tüm dünya korku, panik ve büyük kayıpların pençesine düştü.
Bir şehirde kurbanlarını avlamak için gizlice hareket eden bir seri katil olduğu duyulduğunda, sakinlerinin kalbine korku yayılır.
Polis devriyelerini artırıp yollar kalıcı barikatlar kurabilir. Halk kapı ve pencerelerini sıkıca kapatıp kilitler, endişe verici bir sürprizle karşı karşıya kaldığında nasıl davranacağını belirlemek için planlar yapar.
Genel kaygı ve tedirginlik ortamı insanların biraz da olsa kendilerini güvende hissetmeleri için hükümeti ordudan yardım istemeye yöneltebilir.
Katilin yakalanmaması heyecan verici senaryoları körüklerken, komplo teorileri, hikayeler çoğalıp gittikçe daha korkunç hale gelir.
Bazı aileler işi, hedeflerini ve suç mahallerini nasıl seçtiği tahmin edilemeyen bu katilin kurbanı olma ihtimalinden kaçınmak için çocuklarını okula göndermemeye vardırabilirler.
Bu gibi durumlarda gizemli katil hikayesinin televizyondaki haber bültenlerinin gündemi ve gazetelerin ilk sayfasında manşet olması doğaldır. Bu korku ortamının zorunlu olarak ekonomik durumu da etkileyeceğini söylersek mübalağa etmiş olmayız. Özellikle de katil saldırılarını tekrarlarken insanların güvenliğini sağlamakla görevli organlar onu yakalamak veya sırrını açığa çıkarmakta başarısız olurlarsa.
Bir önceki gün İngiltere Başbakanı Boris Johnson’nın halka yaptığı acıklı ve hüzünlü konuşmayı dinlerken aklıma bu seri katil hikayesi geldi. Koronavirüse yakalanarak hastalığı bizzat deneyimleyen Johnson, İngilizlerin yılbaşını normale yakın bir durumda ve makul bir zararla geçirmelerini umuyordu. Ama şansı yaver gitmedi ve vatandaşlarının karşısına acı verici ve kasvetli bir gerçekle çıkmak zorunda kaldı. Johnson halka konuşmasında, hükümetin Noel’de önlemleri gevşetme planlarından vazgeçmek zorunda kaldığını açıkladı ve şunu vurguladı, “Koronavirüsün yeni bir türüne ve taşıdığı potansiyel tehlikeye ilişkin ön kanıtlarımız ışığında, kalbim üzüntüyle dolu olarak Noel’de önlemleri gevşetme planımızdan vazgeçtiğimizi size bildirmek zorundayım”.
Bu haber, özellikle de yeni türün daha hızlı yayıldığını uzmanların da doğrulamalarından sonra İngilizlerde şok etkisi yaptı. Böylelikle, Johnson’un neden “Onları daha iyi korumak için bu yıl Noel’de sevdiklerimizle bir araya gelme fırsatımızı feda edelim, ki önümüzdeki Noelleri onlarla kutlayabilelim” diye konuştuğunu anladılar.
Şehrin sakinlerinin kalplerine karanlık hakim oldu. Birçok kişi, yılbaşı kutlamalarıyla geçtiğimiz aylarda yaşadığımız kasvetin intikamını almayı hayal ediyordu. Maske takma, sosyal mesafeyi koruma, hiçbir şekilde tokalaşmayıp sarılmama kurallarına uymanın intikamını.
Yine birçokları, yılın son haftalarında insanların kendilerini yılbaşını kutladıklarına, bir yıla veda edip diğerini karşıladıklarına inandırmak için satın almaya alışkın oldukları şeyleri almaya yöneleceklerini temenni ediyorlardı.
Yılın son ayı, büyük ve küçük mağazaların heyecanla beklediği, pazarların zararlarını kapatmak, mümkün değilse de en azından azaltmak için kendisine güvendikleri önemli bir ekonomik tarihtir. Şehrin bu hassas haftalarda tecrit kurallarına uymak zorunda kalması, kendisini takip edebilecek iflaslar, işten çıkarmalar veya küçülmelerle o yılın şüphesiz bir felaketler yılı kabul edilmesi için yeterlidir.
Bütün bunlara, son olarak Emmanuel Macron’un, ondan önce de Donald Trump ile çok sayıda yetkili, subay, yıldız ve sporcunun bu virüse yakalandıklarını ekleyelim.
Salgına karşı verilen savaşın sertliği, önlemlere, sağlık sisteminin seviyesine, vatandaşların zihniyet ve davranışlarına bağlı olarak bir ülkeden diğerine değişti. Afetlerle başa çıkma kapasitesine sahip, canlı ve mobil kurumlara sahip olmayan ülkelerdeki kayıplar kesin rakamlarla belirlenemedi. Ancak kesin olan şey, yılın sonuna yaklaşırken, tüm dünyanın bir üçüncü dünya savaşı yaşıyor olduğudur. Aşının bulunduğu haberlerinin bir tür ateşkes çabalarına benzediği sert bir savaş yaşıyoruz. Uzmanlar, kendisiyle mücadelede kaydedilen ilerlemeye rağmen savaşın devam ettiğini söylüyorlar.
Üçüncü Dünya Savaşı koronavirüs salgınıdır. Neden olduğu can kayıplarının ve yıkıcı ekonomik zararların doğru bir şekilde hesaplanmasının henüz zamanı gelmedi.
Bu savaşın izleri hükümetlerin gelecekteki program ve önceliklerinin yanı sıra bireylerin davranışlarında ve genel olarak insan ilişkilerinde kesinlikle görülecektir.
Yine “Üçüncü Dünya Savaşı”ndan sonra birçok şeyin eskisi gibi olmayacağı kesindir.
İnsanlar toplandıkları şehirlerin kırılganlığını ve zayıflığını keşfettiler.