Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Büyük Irak-Lübnan çöküşü

Düşünün ki, büyük bir petrol ülkesi, diğer nehirlerin yanı sıra dünyanın iki büyük nehri, Dicle ve Fırat’ın topraklarından geçtiği Irak gibi bir ülke ekonomik çöküşün eşiğinde.
Düşünün ki, küçük nüfusu ve yüzölçümü, ırmakları, sedir ağaçları, dağları, ovaları, Akdeniz’deki limanları, eğitimli ve çok çeşitli insanları, sahip olduğu doğal gaz kaynağına dayanan zengin bir geleceği ile Lübnan elektrik sıkıntısı çekiyor. Hatta yakında buna gıda sıkıntısı da eklenebilir.
Gerek Irak gerekse Lübnan’da bu durumun sorumlusu, yöneticileri ve karar alıcılarıdır. İki ülkede de yönetimi elinde tutan asıl taraf, İran rejiminin takipçileridir. Irak’ta bunlar Haşdi Şabi, Lübnan’da ise Hizbullah’tır.
İki ülke de çok sayıda siyasi kurtarma girişimlerine tanık oldu. Mevcut krizlere öfkeli halk devrimleri eşlik etti. Hem Irak hem de Lübnan’da Şii vatandaşlar devrimcilerin ön saflarında yer aldılar. Birçok kahramanı kurban verdiler ama ne yazık ki İran’ın destekçileri yıkıcı güçlerini korudular. Hem de doğrudan, hiçbir örtünün arkasına saklanmadan, Lübnan’da Sünni ve Hristiyanları, Irak’ta Kürt ve Sünnileri kullanmadan.
Peki kusur nerede?
İki gün önce düzenlenen bakanlar kurulu toplantısında Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi, “2003 yılından bu yana, yanlış bir şekilde gerçekleşmiş bir kuruluşun acısını çekiyoruz. Bu, siyasi ve sosyal sistemi tamamen çökertmekle tehdit ediyor” diye konuştu ve şöyle devam etti, “Önceden beri var olan yolsuzluk denklemine boyun eğmeye devam etmemiz mantıksız. Koşulları düzeltmeliyiz, aksi takdirde insanları kandırmaya devam etmiş oluruz.”
Evet, Kazimi’nin dediği gibi siyasi yapının kendisi yanlış inşa edilmiş. Ya yıkılıp yeniden inşa edilmeli ya da mümkünse (her ne kadar bu epey şüpheli olsa da) onarılmalı. Karanlık bir örnek verecek olursak, gerek Irak’ta İran’a bağlı milisler gerekse de Lübnan’daki benzerleri, sınır kapıları açmak ve kendi hesaplarına çalıştırmak, silah, savaşçı hatta belki de uyuşturucu kaçakçılığı yapmak için devletin zayıflığından ve bazı yetkililerin yozlaşmışlığından yararlandılar. Bunun sonucunda kaçakçılık gelişirken, devlet meşru gelirlerinden mahrum kalıp, uluslararası saygınlığını kaybetti.
Irak Başbakanı Kazimi, ülke ekonomisine zarar veren kaçakçılık faaliyetlerini durdurmak ve yerel ürünleri korumak amacıyla, Irak Sınır Kapıları Kurumu’nun iş birliği ile Irak Ortak Operasyon Komutanlığı’na resmi olmayan sınır kapılarını kapatma talimatı vererek bu konuda bir adım atmıştı. Ancak bu, bir milis grubu lideri olan Kays el Hazali gibi İran yozlaşmışlığının önde gelen isimlerinin işine gelmedi. Vatanseverlik kılığına bürünerek ama aslında kaos ve isyan adına bunu protesto etme çağrıları yaptılar.
İran hegemonyası altında geçen son 20 yılda Iraklılar ve Lübnanlılar ancak bu korkunç sonu elde ettiler.